12 Şubat 2019 Salı

Afife Batur’u Anlatmak

Prof. Dr. Afife Batur’un ölümünün ardından yazılacak bir yazıya nasıl başlanabilir? 1958 yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu ve 1958 yılında Mimarlar Odası’na üye oldu. 60 yıl; akademik alanda ve mimarlık meslek ortamında çok değerli çalışmalarla dolu dolu geçen bir 60 yıl.

Afife Batur’un 60 yıllık meslek hayatını anlatmaya öncelikle mimarlık tarihi alanındaki akademik çalışmalara katkısını vurgulayarak başlamak gerekiyor. Bu kapsamda Anma Etkinliğine katılan Prof. Dr. İhsan Bilgin’in çok önemsediğim değerlendirmesini paylaşmakla yetineyim: “Türkiye’de mimarlık tarihinin maddeci anlatısının öncüsüydü. Eğer kadim geçmişiyle birlikte mimarlık, sanat tarihi eksenli idealist bir romantik anlatı olmaktan kurtulabildiyse, onun sayesindedir. Mimarlığı benim kuşağımdan bugünün yenilerine, sosyal/siyasal/ekonomik tarihin parçası olarak yorulmaz bir genç enerjiyle anlattı.”
 

Taşkışla’daki törende ve Anma Etkinliğinde yakın çalışma arkadaşları akademik ortamdaki çalışmalarını kendi deneyimleri çerçevesinde paylaştılar. Ben de meslek örgütü üyesi olarak Afife Batur portresini beraberliğimizden süzülen anılarla birlikte aktarmaya çalışacağım.  

Genel Merkez Yönetimindeki İlk Kadın Yönetici

Öncelikle 1968 sonrasında meslek örgütündeki değişimin aktörlerinden olduğunu belirtmeliyim. Kendisiyle gerçekleştirilen sözlü tarih görüşmelerindeki ifadelerinde de 1968 ve sonrasını özellikle belirtiyor. 17. Dönem’de (19.02.1971 - 05.03.1972) Merkez Yönetim Kurulu üyesi oluyor. Mimarlar Odası Genel Merkez yönetiminde ilk kadın yönetici, başkan yardımcısı olarak çok zor bir dönemde yöneticilik yapıyor. Yönetim Kurulu; Yılmaz İnkaya (Başkan), Afife Batur (Başkan Yardımcısı), Yavuz Önen (Sekreter), Hülagü Bulguç (Sayman), Şaban Ormanlar, Demirtaş Ceyhun, Öztürk Başarır, Metin Aydoğan’dan oluşuyor. 19 Şubat 1971’de seçiliyorlar ve 12 Mart 1971’de muhtıra veriliyor. Siyasi gerilimle yüklü bir gündem içerisinde göreve başlıyorlar. Süleyman Demirel hükümeti istifa ediyor, Nihat Erim başkanlığında “partiler üstü bir hükümet” işbaşına getiriliyor. Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç “ülkede sosyal uyanış, ekonomik gelişmenin önüne geçti” diye görüşünü açıklıyor; 27 Mayıs Anayasası’nın ülkenin içinde bulunduğu durumda hiç de uygun olmadığı, hatta “lüks” olduğu dile getiriliyor. Mimarlar Odası Genel Merkezi ise “27 Mayıs Anayasasından Geriye Dönülmemeli” talebiyle biten bir bildiri yayımlıyor. Hayli çetrefilli bir dönemde, siyasi tutuklamaların meslek örgütlerine kadar genişlediği bir ortamda Mimarlar Odası’nın toplumsal sorumluluk çerçevesindeki görüşünün bir ifadesi olarak değerlendirilebilir.

O dönem çalışmaları içerisinde “Özel Okullar” konusu öne çıkanlardan, Afife Batur’un akademisyen olarak bu konudaki Oda görüşlerini değerlendirdiği yazısı Mimarlık dergisinde yer alıyor. 12 Ocak 1971 tarihinde Özel Okullar davası sonuçlanıyor ve 26 Mart 1971’de Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesi’nin kararı yayımlanıyor. Meslek örgütleri özel okul mezunlarını kaydetmeyerek dava sürecini başlatmış ve neticelendirmişti, ancak sorun devam ediyordu. O tarihte değişik disiplinlerde toplam 48.000 civarında özel okul öğrencisi var ve nasıl bir yöntem izleneceği henüz belirlenmemiş durumda.

O dönemin raporlarında bir diğer öne çıkan konu olarak Boğaz Köprüsü’nü görüyoruz. Temeli Süleyman Demirel döneminde atılmış, 1973 yılında açılışı yapılacak olan ilk köprü üzerine yürütülen tartışmalar meslek örgütlerinin gündemini işgal etmeyi sürdürüyor.

Mimarlar Odası genel kurulları o dönemde her yıl yapılmaktaydı, Afife Batur dönem sonunda ayrıldı ve uzun bir süre yönetim kurullarında görev almadı. Kendisiyle yapılan görüşmede de dile getirdiği gibi idari görevlerde yer almak istemediğini ama Oda’nın sürekli içinde olduğunu, her alanda katkı yapmaya devam ettiğini biliyoruz. Daha verimli olacağını düşündüğü alanlarda, pek çok komite ve komisyonda aktif yer aldı.

O tarihlerde Ankara’da okuyordum, öğrencisi olmadım, doğal olarak okul üzerinden bir tanışıklığımız olmadı, öğrenci derneği yöneticisi olarak Oda’yla ilişkim sayesinde ismini biliyor, yazılarını okuyordum. 1976 yılında İstanbul’a geldiğimde ortak dostlarımız sayesinde tanışma, birlikte olma fırsatımız oldu. Cağaoğlu’nda REYO Matbaasına çok sık giderdim, Selçuk Batur, Ferit Erkman ve Çağatay Anadol’la birlikte pek çok şeyi paylaştığımız yıllar oldu. Ortamlarına katılmak, pek çok kişiyle tanışma fırsatını bulmak benim için önemli bir kazanım olmuştu. Çevre dergisinin çıkışına tanıklık ettim, yeni nesil bir mimarlık ve kültür dergisinin oluşumunu izlemek öğreticiydi.

80’li yıllarda görüşme fırsatımız olmadı, farklı gündemler, coğrafi uzaklıklar araya girmişti. Yurtdışından geldikten sonra 90’lı yılların başında katıldığımız Beşiktaş Meydan Yarışmasında ihtiyacım olan bazı kaynaklar için kendisini aramış, bölgedeki tarihî doku ile ilgili görüşlerini sormuştum. Süreç içerisinde ilgilendiğim bazı restorasyon projeleriyle ilgili tavsiyelerini alıyordum. Tarih Vakfı çerçevesindeki çalışmalarını, özellikle “Dünya Kenti İstanbul” sergisini ve İstanbul Ansiklopedisi’ndeki katkılarını ilgiyle takip ediyordum. Ama Oda genel kurullarında karşılaşmak dışında doğrudan bir ilişkimizin olmadığı bir dönemdi.

İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı

Sevgili Sami Yılmaztürk 1998 yılında Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu üyesi olmamı önerdi, böylece (önce yedek üye, sonra da yönetim kurulu üyesi olarak) Afife Batur başkanlığındaki 35. dönem (1998-2000) yönetim kuruluna katıldım. Bu tarihten itibaren Mimarlar Odası içerisinde yirmi yıla yakın bir beraberliğimiz oldu.

İstanbul Büyükkent Şubesi olarak çok yoğun bir dönem geçiriyorduk. En önemli olay da 17 Ağustos 1999’da gerçekleşen Marmara Depremiydi. Depremde binlerce bina yıkılmış, binlerce insan yığıntılar altında can vermiş, kentlerin altyapısı tahrip olmuştu. Bu gibi durumlarda kurtarma, acil destek vb. görevleri üstlenecek kurumların yetersizliği ciddi bir kaosa yol açmış, tam bir belirsizlik ortamına girilmişti. Her şey tartışılıyordu, hükümet inşaat ruhsatlarını dondurmuştu, imar düzeni yeniden oluşturulmaya çalışılıyordu; mimarın, teknik elemanların yeterliliği, yetkinliği, eğitimin yetersizliği, hemen her şey masaya yatırılmıştı. İnşaatların kalitesizliği, yapı denetiminin eksikliği bütün dünya basınının ilgisini çekmişti, Oda’ya sürekli yabancı yerli basından ekipler görüşmeye geliyor, cevaplamamızı istedikleri yığınla soruyu/sorunu önümüze yığıyorlardı. O gerilimli günlerde bir çekim sırasında Afife Hoca’nın gerginlikten burnunun kanamaya başladığını hatırlıyorum, yine de biraz dinlendikten sonra çekime devam edilmişti.  

Mimarlık tarihçisi olarak çok önemli bir etkinliği Oda’nın çalışma programına almış ve sorumluluğunu da üstlenmişti. “Osmanlı Mimarlığının 7 Yüzyılı / Uluslarüstü Bir Miras” başlıklı üç gün süren kapsamlı bir kongre (25/26/27 Kasım 1999) uzun bir hazırlık döneminden sonra gerçekleştirildi. Kongrenin biri Türkçe, biri İngilizce ve Fransızca olmak üzere iki kitabı yayımlandı. Bilimsel sunuşların yanı sıra kongre temasını zenginleştiren sanat etkinlikleri de düzenlendi. Kongrenin içeriğiyle bütünleşen “Osmanlı’da Çok Sesli Müzik” konseri; 16. ve 17. yüzyıl Osmanlı bestecilerinin parçalarını özgün çalgılarıyla seslendiren Bezmara Grubu’nun konseri ve konuyu bütünleyen sergiler ilgiyle izlendi. Sanatla, özellikle müzikle çok yakından ilgileniyordu. Sözlü tarih görüşmesinde de belirtiyor, konservatuarda şan dersi almıştı, ömrü boyunca klasik müziğe ilgi duymuştu.

Ölümünün ardından pek bilinmeyen bir anımızı paylaşmak istemiş ve Kâmran İnce ile olan görüşmemizi aktarmıştım. Tarihimizdeki modern anlamda ilk meslek örgütlenmesi olan Osmanlı Mimar ve Mühendis Cemiyeti’nin 28 Ağustos 1908 tarihinde kuruluşunun 100. yılı nedeniyle bir dizi etkinlik planlanmıştı. Bu çerçevede Mimarlar Odası olarak bir klasik müzik parçası bestelenmesi için girişimlerde bulunulması da kararlaştırılmıştı. Afife Batur ile birlikte o sırada Kuşadası - Davutlar’daki aile yazlığında bulunan değerli besteci Kâmran İnce ile görüşmeye gitmiştik. Görüşmenin sonunda kısa bir süre içerisinde “Mimarın Düşü” isimli parçanın bestelenmesi ve kayda alınması sağlanmış, 22 Ekim 2008 tarihinde İTÜ Maçka Amfisinde düzenlenen toplantıda “Geçmişten günümüze Anadolu’nun yapı ustalarına adanmıştır” ithafıyla “Mimarın Düşü” bestesinin ilk seslendirilişi gerçekleştirilmişti.

Benzer bir olaya da İTÜ’deki törende şahit oldum. Prof. Dr. Gülsüm Sağlamer rektörlüğü sırasında İTÜ’nün kuruluş yıldönümü için Afife Hanım’ın beste hazırlatılmasını önerdiğini ve bu girişimin İTÜ’de müzikle ilgili özel bir bölümün kuruluşuna yol açtığı belirtmişti. Afife Batur’un çok yönlü kişiliğinin göstergeleri olarak paylaşmak istedim. 

Mimarlar Odası olarak o dönem içerisinde gündemimizi oldukça meşgul eden konulardan birisi de Kız Kulesi idi. Süreç uzun bir süredir devam ediyordu ve bir kilitlenme söz konusuydu. Yapılan projenin böylesi durumlar için öngörülen prosedüre uymadığı, onaylanan projenin kapsamının dışına çıkıldığı görülmüştü. Binanın sağlamlaştırılması amacıyla önceden yapılmış olan eklerin tedbir alınmadan kaldırılmış ve bu esnada 17 Ağustos depreminin etkisiyle yapıda ciddi hasarlara yol açılmıştı. Hasarın giderilmesi için hiçbir tespit ve yeni bir proje geliştirmeden uygulama yapılmıştı. Anıtlar Kurulu böylesi bir uygulamaya kayıtsız kalmadığı için çeşitli baskılara maruz kalıyordu. Kurulun iki üyesi Afife Batur ve Oktay Ekinci’nin Oda’yla ilişkileri nedeniyle konuyla ilgili oylamalarda bulunmamasını isteme gibi bir durumla karşılaşmıştık. Daha sonra Oktay Ekinci Muğla’ya, Afife Batur da Eskişehir’e atanmışlardı. Yeni üyelerin eklenmesi ile kurulun bileşimi değiştirilmiş, kurulun diğer üyeleri (Haluk Sezgin ve İsmet Okyay) azınlıkta kalmışlardı, “sorun aşılmıştı”. Afife Batur’un “Odacı” kimliğinin tescillendiği durumlardan biri de Kız Kulesi konusunda gösterdiği tavırdı.

Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülü Alıyor

Afife Batur 2000 yılında “Ulusal Mimarlık Ödülleri, Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülü” aldı. Seçici Kurul kararını şu sözlerle belirtiyordu: “Mimarlık tarihi eğitimine yaptığı katkılar ve mesleğin kültürel alanlarındaki örnek araştırmaları nedeniyle İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Afife Batur’a Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülü verilmesi kararlaştırılmıştır.”

Uzunca bir süredir İstanbul Büyükkent Şubesinin bir yayın girişimi vardı. 2000 yılı Mimar.İst dergisinin hazırlıklarıyla geçti; süreç içerisinde pek çok toplantı gerçekleştirilmiş, tecrübeli yayın kurulu üyesi olarak Afife Batur’un da katkısı istenmişti. Biraz tereddüt ettiğini, sürekli olamayabileceği endişesini paylaştığını hatırlıyorum. Dergi 2001 Ocak ayında yayımlandı, Afife Batur ilk sayıdan itibaren Danışma Kurulu üyesi olarak dergiye desteğini esirgemedi.  

Ne yazık ki sevgili eşi Selçuk Batur’u uzun, sıkıntılı bir hastalık süreci sonrasında 1 Ağustos 2004’de kaybettik, Yıldız Dış Karakol binasından uğurladık. Sevenleri, yakınları her sene 1 Ağustos’ta anmaya devam ediyorlar.

Çok yoğun gündemli bir döneme girmiştik. 2004 TMMOB’nin ve Mimarlar Odası’nın kuruluşunun 50. yılıydı ve 2005’de İstanbul’da Dünya Mimarlık Kongresi gerçekleştirilecekti. Afife Hoca Yıldız Dış Karakol Binasının alt katında yardımcılarıyla oluşturduğu çalışma ortamında hemen her gün yoğun bir tempoda çalışıyordu.  

Mimarlar Odası’nın 50. yılı nedeniyle Oda Tarihi Çalışma Grubu oluşturulmuştu. Ardımızda bıraktığımız 50 yılın birikiminin derlenmesi, mümkünse kurum tarihinin yazılması, dönem tanıklarıyla sözlü tarih görüşmelerinin gerçekleştirilmesi, Oda çalışmalarına emek verenlerle ilgili monografilerin hazırlanması gibi pek çok konunun irdelendiği ve o günden bu yana değişik dozlarda sürdürülen çalışmaların çerçevesinin irdelendiği toplantılardı. 50. Yıl Mimarlar Yürüyüşü dahil pek çok etkinliğin yanı sıra 9-10 Aralık 2004 tarihlerinde Ankara’da Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi binasında bir sempozyum gerçekleştirildi. Mimarlar Odası’nın 50 yılı dönemin siyasi, ekonomik, toplumsal gelişmeleriyle birlikte aktarılmaya çalışıldı. Afife Batur da “Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı” konusunda kapsamlı bir sunuş gerçekleştirmişti. Sempozyumun gerçekleştirildiği yapı Bruno Taut’un mimarisiydi ve ilginç detaylarıyla öne çıkıyordu. Afife Hoca’nın sempozyum aralarında bina hakkında yerinde bilgi vermesi bir tür teknik inceleme gezisi gibiydi, toplantı salonunun yanındaki helezon şeklindeki merdiven tırabzanı detayı herkesin ilgisini çekmişti.

Dünya Mimarlık Kongresi İstanbul’da Gerçekleştiriliyor

Dünya Mimarlık Kongresi’nin Temmuz 2005’de İstanbul’da yapılacağının belli olduğu son altı yılda hazırlıklar sürüyordu, tarih yaklaştıkça hepimiz için çok yoğun bir dönem oldu. Pek çok kentte örneklerini gördüğümüz bir mimarlık rehberinin öncelikle İngilizce hazırlanması düşünülmüştü. Afife Batur başkanlığında konunun uzmanı pek çok akademisyenin katkısıyla hazırlanan rehber kongreye yetiştirildi. Yoğun bir çabanın sonunda nitelikli bir ürün ortaya çıkmıştı. Eksikliklerinin giderilmesi, haritaların yenilenmesi hayli zaman aldı ve Türkçesi için 10 yıl daha beklememiz gerekti. Bütün bu süre içinde Afife Hanım’ın ilgisi rehberin üzerinden hiç eksik olmadı.

Rehberin bu çok yönlü hazırlığı sırasında bir çalışma daha yapmasını kendisinden istemiştik. 20. yüzyıl Türkiye mimarlığı üzerine İngilizce bir yayın eksikliği vardı ve kongreye gelen konuklara verilmek üzere bir hazırlık yapılması gerekiyordu. “A Concise History: Architecture in Turkey / During The 20th Century” kitabı bu kapsamda hızlıca hazırlandı. Kitap, Afife Batur’un 2004 yılında Mimarlar Odası’nın 50. yılı etkinliğindeki konuşmasının ve başka vesilelerle hazırladığı metinlerin genişletilmesiyle oluşturuldu. Ancak metinlerin yeniden gözden geçirilmesi, eksikliklerinin giderilmesi Afife Hoca’nın titizliği nedeniyle hayli uzuyor, çeviri gecikiyordu. Aramızda espri konusu oldu, “bu kitabı Afife Batur’a rağmen çıkardım” diyordum. Kitap adının da ima ettiği şekilde, “kısa bir tarihçe” niteliğinde, güncellenmesi ve 2000 sonrasının eklenmesi elbette mümkün, ama bu alanda önemini koruyan bir kaynak metin olarak duruyor.  

Afife Hoca’nın çok yönlü çalışma programında başka konular da vardı. Modern Asya Mimarlığı Ağı’nın (Modern Asian Architecture Network-mAAN) beşinci uluslararası konferansı, UIA 2005 Kongresi öncesinde, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ve İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Toplantı öncesi seyahatler, sırasındaki etkinlikler, yayınlar vb. ek bir yükleme getirmişti. UIA 2005 İstanbul Kongresi’nin paralel sergilerinden biri olan “Yeni Sanat (1890-1930) Avrupa’dan İstanbul’a Art Nouveau”nun hazırlanması bir başka yoğun çalışmayı gerektirmişti. Art Nouveau’nun yaygın bir sanat akımı olarak, farklı coğrafi ve kültürel yapıya sahip Avrupa kentleri temel alınarak, aralarında ne tür ortaklıklar, yakınlıklar ve farklılıklar bulunduğunu sergilemeyi amaçlayan bu çalışma ile birlikte kitabı da yayımlandı.

Hepimiz için oldukça yoğun geçen 2005 yılındaki son etkinlik Mimarlık ve Eğitim Kurultayı oldu. 1999’da Marmara depreminden sonra mimarlık ve mimarlık eğitiminin sorunlarının birlikte ele alındığı, irdelendiği kurultaylar düzenliyorduk. Kurultaylardan üçüncüsü İTÜ Mimarlık Fakültesinin ev sahipliğinde gerçekleştiriliyordu ve başkanlığını Prof. Dr. Afife Batur üstlenmişti. AB sürecinde peş peşe uyum yasalarının çıkartıldığı, pek çok düzenlemenin gündemde olduğu bir ortamda kurultay yoğun tartışmalarla gerçekleşmişti. Mimarlık eğitiminin uluslararası standartlardaki uyumunun arandığı, eğitim düzeniyle ilgili pek çok yeni kavramın tartışıldığı, yeni kurumların oluşturulmaya çalışıldığı bir ortamda kurultayın yükünü Afife Hoca’yla birlikte üstlenmiştik. İleriki yıllardaki kurultaylardaki çalışmalara da katkı verdiğini, eğitimci kimliğiyle bu yöndeki düzenlemelerin oluşturulmasında birikimini bizimle paylaştığını belirtmek isterim.

Anma Programı

Mimarlar Odası, 2006 yılından başlayarak, Türkiye’nin mimarlık kültürüne katkıda bulunmuş ve bugün hayatta olmayan mimarların anısını yaşatmak üzere bir Anma Programını kurumsallaştırdı. Program ile mimarlığımızın çeşitli alanlarına nitelikli çalışmaları ile katkıda bulunmuş isimleri anımsamak, onlara sahip çıkmak, onları ve görüşlerini yeniden gündeme getirmek amaçlanmaktaydı. Her dönem, Ulusal Mimarlık Ödülleri Seçici Kurulu tarafından belirlenen mimarlar hakkında, kapsamlı bir çalışma yapılması planlanmaktaydı. Başından itibaren Afife Batur ve pek çok değerli mimarlık tarihçisi ile birlikte bu çalışma içerisinde yer aldım; bunu önemli bir şans olarak görüyorum. 12 yıl boyunca Mimar Kemalettin, Seyfi Arkan, Zeki Sayar, Haluk Baysal / Melih Birsel, Ernst A. Egli, Maruf Önal ile ilgili çalışmalar yürüttük. Her birisi mimarlık tarihi içerisinde yer etmiş, önemli isimlerdi, haklarında diğer mimarlara göre daha çok şey biliniyordu. Çalışmalar başlayınca, konunun içine daha derinlemesine girince ne kadar da az şey biliyormuşuz ve daha ne kadar da çok şey araştırılabilirmiş diye gördük, öğrendik. Bu süreçte özellikle bir mimarlık tarihçiliğinin mutfağını gördüm, yaşadım. Yapılanları gördükçe yapılabilecekleri hissettim, yapılamayanlara, elimizden kayanlara, unutulanlara hayıflandım. Özellikle ilk gündeme gelen Mimar Kemalettin ile ilgili toplantılarda bir anma programının çok yönlü çalışmalarla nasıl ele alınabileceğini, araştırma sürecinin nasıl ve ne zahmetlerle yürütüldüğünü deneyimledik. Afife Hoca’nın Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivlerinde yıllar içerisinde gevrekleşmiş eski projelerin derlenmesi ve dijitalleştirilmesi yönündeki çabası bir tür arkeolojik kazı kıvamındaydı. Gündemdeki her isimle ilgili mutlaka yapmak isteği bir çalışma konusu vardı ve görev üstlenmekten hiçbir zaman kaçınmadı.

Anma Programı çalışmaları bir yanda yürütülürken konusuyla ilgili pek çok etkinliğin düzenlenmesinde, kiminde düzenleyici kiminde de konuşmacı olarak yer aldı, katkısını esirgemedi. 2008 yılında İstanbul Büyükkent Şubesi, İTÜ ve YTÜ Mimarlık Fakülteleri ile birlikte doğumlarının 100. yılında iki önemli meslek büyüğümüzü anmak amacıyla “100 Yılda İki Mimar: Mehmet Emin Onat / Sedad Hakkı Eldem” etkinliğini düzenledi. Afife Batur tanıma fırsatını bulduğu her iki hocanın anısına düzenlenen Oda’daki anma programını yönetti ve sempozyumun düzenleme kurulunda yer aldı. 2009’da Ankara’da “Cumhuriyetin Mimarlık Mirası” sempozyumunda da birlikte olmuş ve katkıların dinleme fırsatını bulmuştuk.

Özel Bir Anı

Sıkıldığım toplantılarda başlayan bazı karalamalarım sonucunda bir alıştırma merakım oldu. Eskilerin “makıli” veya “kûfi-i bennai” dedikleri türde kaligrafi eskizleri yapıyor, dostlarımın adları üzerinden yaptığım çalışmaları kendilerine hediye ediyordum. Afife Hoca bu çalışmalarımı görüp beğenmişti; kendisine de yapabileceğimi ancak biraz daha ustalaşmam gerektiğini belirtmiştim. Daha sonra denediklerimi verdim, çok sevinmiş ve çevresine takdir ederek göstermişti. Bu yazı vesilesiyle paylaşmak istedim.   

Son söz

Cem Erciyes (Gazete Duvar’da) ölümünün ardından yazdığı yazıda Afife Batur’un bir serzenişini aktardı; “Ömrümün çöpe gittiğini düşünüyorum” diye kızgınlığını dile getirmiş. İstanbul’un kültürel mirasının sağlıklaştırılması ve gelecek kuşaklara aktarılması için ömrü boyunca çaba harcayan bir akademisyenin kaybolan, bilinçsizce gerçekleştirilen restorasyonlarla hoyratça hırpalanan eserlerin ardından dile getirdiği öfkesiydi bu. Afife Hoca’nın serzenişini anlamak mümkün tabii; “buza yazılan yazılar gibi” eriyip giden çabalar hepimizi incitiyor.

Elbette, boşa geçen bir ömür olduğunu kimsenin düşündüğünü sanmıyorum. Afife Batur yıllar boyunca yetiştirdiği öğrencileriyle, yazdığı onca kitap, makale, bildiri vb. üretimiyle, verimli bir ömür geçirdi, bilgisini paylaştı, çalışma disiplinini aktardı. Bundan dolayı kendisine şükran duyuyoruz. Öte yandan ölümüyle birlikte yeri doldurulmayacak kayıplarımıza da üzülüyoruz; aktarılamayanlar, bunca yıl biriktirdiği eşsiz bilgi, deneyimlerinden süzülen duyarlılıkları, kültürel birikimi kendisiyle birlikte gitti.

Şimdi Afife Batur’dan kalanları derlemek gibi bir görev önümüzde duruyor. Arşivindeki yüzlerce belge, görsel malzeme, basılı dokümanın bir “Afife Batur Belgeliği” çerçevesinde kurumsallaştırılarak kullanıma açılması, ailesinin, yıllarca emek verdiği meslek örgütünün ve üniversitenin ortaklaşa çabasıyla gerçekleştirilebilir diye düşünüyorum. Baskısı tükenmiş kitaplarının, doktora ve doçentlik çalışmalarının, başlıklarının yazılması bile sayfalar süren makalelerinin, dergi yazılarının, herhangi bir yerde yayımlanmamış sunuşlarının derlenmesi, kolay ulaşılabilir hale getirilmesi mimarlık tarihi alanında yıllarca emek vermiş hocamıza yapacağımız en iyi anma olacaktır.

Tamamlayamamaktan dolayı büyük üzüntü duyduğum, “Oda Tarihinden Portreler” kapsamında hazırlığını sürdürdüğümüz, kapağının tasarımı bile hazır olan Afife Batur kitabı da boynumuza borç yazılanlardan. 
Dolu dolu geçen 60 yıllık meslek hayatının benimle kesiştiği anlarıyla bir Afife Batur portresi çizmeye çalıştım. Bilgisine, çalışkanlığına, kamusal ve toplumsal duyarlılığına saygı duyduğum, kendimi yakın hissettiğim bir büyüğümdü. Kendisini ve ailesini tanımış olmaktan, bunca yıl pek çok ortamda birlikte üretmekten, meslektaşım ve dostum olmasından büyük mutluluk ve onur duyuyorum. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Mimar.ist dergisinin 64. sayısında (Kış 2019) yayımlandı.

1 yorum:

  1. Bu güzel yazınız için çok teşekkürler. Ben de saygı ve sevgi ile anıyorum. Öğrencilerinin kendisini nasıl büyük bir saygı ile andıklarını da iyi biliyorum. İçiniz rahat olsun.

    YanıtlaSil