Afife
Batur’un 60 yıllık meslek hayatını anlatmaya öncelikle mimarlık tarihi
alanındaki akademik çalışmalara katkısını vurgulayarak başlamak gerekiyor. Bu
kapsamda Anma Etkinliğine katılan Prof. Dr. İhsan Bilgin’in çok önemsediğim değerlendirmesini
paylaşmakla yetineyim: “Türkiye’de mimarlık tarihinin maddeci anlatısının
öncüsüydü. Eğer kadim geçmişiyle birlikte mimarlık, sanat tarihi eksenli
idealist bir romantik anlatı olmaktan kurtulabildiyse, onun sayesindedir.
Mimarlığı benim kuşağımdan bugünün yenilerine, sosyal/siyasal/ekonomik tarihin
parçası olarak yorulmaz bir genç enerjiyle anlattı.”
Taşkışla’daki
törende ve Anma Etkinliğinde yakın çalışma arkadaşları akademik ortamdaki
çalışmalarını kendi deneyimleri çerçevesinde paylaştılar. Ben de meslek örgütü üyesi
olarak Afife Batur portresini beraberliğimizden süzülen anılarla birlikte
aktarmaya çalışacağım.
Genel Merkez Yönetimindeki İlk Kadın Yönetici
Öncelikle
1968 sonrasında meslek örgütündeki değişimin aktörlerinden olduğunu
belirtmeliyim. Kendisiyle gerçekleştirilen sözlü tarih görüşmelerindeki
ifadelerinde de 1968 ve sonrasını özellikle belirtiyor. 17. Dönem’de (19.02.1971
- 05.03.1972) Merkez Yönetim Kurulu üyesi oluyor. Mimarlar Odası Genel Merkez
yönetiminde ilk kadın yönetici, başkan yardımcısı olarak çok zor bir dönemde
yöneticilik yapıyor. Yönetim Kurulu; Yılmaz İnkaya (Başkan), Afife Batur
(Başkan Yardımcısı), Yavuz Önen (Sekreter), Hülagü Bulguç (Sayman), Şaban
Ormanlar, Demirtaş Ceyhun, Öztürk Başarır, Metin Aydoğan’dan oluşuyor. 19 Şubat
1971’de seçiliyorlar ve 12 Mart 1971’de muhtıra veriliyor. Siyasi gerilimle
yüklü bir gündem içerisinde göreve başlıyorlar. Süleyman Demirel hükümeti
istifa ediyor, Nihat Erim başkanlığında “partiler üstü bir hükümet” işbaşına
getiriliyor. Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç “ülkede sosyal uyanış, ekonomik
gelişmenin önüne geçti” diye görüşünü açıklıyor; 27 Mayıs Anayasası’nın ülkenin
içinde bulunduğu durumda hiç de uygun olmadığı, hatta “lüks” olduğu dile
getiriliyor. Mimarlar Odası Genel Merkezi ise “27 Mayıs Anayasasından Geriye
Dönülmemeli” talebiyle biten bir bildiri yayımlıyor. Hayli çetrefilli bir dönemde,
siyasi tutuklamaların meslek örgütlerine kadar genişlediği bir ortamda Mimarlar
Odası’nın toplumsal sorumluluk çerçevesindeki görüşünün bir ifadesi olarak
değerlendirilebilir.
O dönem
çalışmaları içerisinde “Özel Okullar” konusu öne çıkanlardan, Afife Batur’un
akademisyen olarak bu konudaki Oda görüşlerini değerlendirdiği yazısı Mimarlık
dergisinde yer alıyor. 12 Ocak 1971 tarihinde Özel Okullar davası sonuçlanıyor
ve 26 Mart 1971’de Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesi’nin kararı yayımlanıyor. Meslek
örgütleri özel okul mezunlarını kaydetmeyerek dava sürecini başlatmış ve
neticelendirmişti, ancak sorun devam ediyordu. O tarihte değişik disiplinlerde
toplam 48.000 civarında özel okul öğrencisi var ve nasıl bir yöntem izleneceği
henüz belirlenmemiş durumda.
O
dönemin raporlarında bir diğer öne çıkan konu olarak Boğaz Köprüsü’nü
görüyoruz. Temeli Süleyman Demirel döneminde atılmış, 1973 yılında açılışı
yapılacak olan ilk köprü üzerine yürütülen tartışmalar meslek örgütlerinin
gündemini işgal etmeyi sürdürüyor.
Mimarlar
Odası genel kurulları o dönemde her yıl yapılmaktaydı, Afife Batur dönem
sonunda ayrıldı ve uzun bir süre yönetim kurullarında görev almadı. Kendisiyle
yapılan görüşmede de dile getirdiği gibi idari görevlerde yer almak istemediğini
ama Oda’nın sürekli içinde olduğunu, her alanda katkı yapmaya devam ettiğini biliyoruz.
Daha verimli olacağını düşündüğü alanlarda, pek çok komite ve komisyonda aktif
yer aldı.
O
tarihlerde Ankara’da okuyordum, öğrencisi olmadım, doğal olarak okul üzerinden bir
tanışıklığımız olmadı, öğrenci derneği yöneticisi olarak Oda’yla ilişkim
sayesinde ismini biliyor, yazılarını okuyordum. 1976 yılında İstanbul’a
geldiğimde ortak dostlarımız sayesinde tanışma, birlikte olma fırsatımız oldu.
Cağaoğlu’nda REYO Matbaasına çok sık giderdim, Selçuk Batur, Ferit Erkman ve
Çağatay Anadol’la birlikte pek çok şeyi paylaştığımız yıllar oldu. Ortamlarına
katılmak, pek çok kişiyle tanışma fırsatını bulmak benim için önemli bir
kazanım olmuştu. Çevre dergisinin çıkışına tanıklık ettim, yeni nesil bir
mimarlık ve kültür dergisinin oluşumunu izlemek öğreticiydi.
80’li
yıllarda görüşme fırsatımız olmadı, farklı gündemler, coğrafi uzaklıklar araya
girmişti. Yurtdışından geldikten sonra 90’lı yılların başında katıldığımız
Beşiktaş Meydan Yarışmasında ihtiyacım olan bazı kaynaklar için kendisini
aramış, bölgedeki tarihî doku ile ilgili görüşlerini sormuştum. Süreç
içerisinde ilgilendiğim bazı restorasyon projeleriyle ilgili tavsiyelerini
alıyordum. Tarih Vakfı çerçevesindeki çalışmalarını, özellikle “Dünya Kenti
İstanbul” sergisini ve İstanbul Ansiklopedisi’ndeki katkılarını ilgiyle takip
ediyordum. Ama Oda genel kurullarında karşılaşmak dışında doğrudan bir
ilişkimizin olmadığı bir dönemdi.
İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı
Sevgili
Sami Yılmaztürk 1998 yılında Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim
Kurulu üyesi olmamı önerdi, böylece (önce yedek üye, sonra da yönetim kurulu
üyesi olarak) Afife Batur başkanlığındaki 35. dönem (1998-2000) yönetim
kuruluna katıldım. Bu tarihten itibaren Mimarlar Odası içerisinde yirmi yıla
yakın bir beraberliğimiz oldu.
İstanbul
Büyükkent Şubesi olarak çok yoğun bir dönem geçiriyorduk. En önemli olay da 17
Ağustos 1999’da gerçekleşen Marmara Depremiydi. Depremde binlerce bina
yıkılmış, binlerce insan yığıntılar altında can vermiş, kentlerin altyapısı
tahrip olmuştu. Bu gibi durumlarda kurtarma, acil destek vb. görevleri
üstlenecek kurumların yetersizliği ciddi bir kaosa yol açmış, tam bir
belirsizlik ortamına girilmişti. Her şey tartışılıyordu, hükümet inşaat
ruhsatlarını dondurmuştu, imar düzeni yeniden oluşturulmaya çalışılıyordu;
mimarın, teknik elemanların yeterliliği, yetkinliği, eğitimin yetersizliği,
hemen her şey masaya yatırılmıştı. İnşaatların kalitesizliği, yapı denetiminin
eksikliği bütün dünya basınının ilgisini çekmişti, Oda’ya sürekli yabancı yerli
basından ekipler görüşmeye geliyor, cevaplamamızı istedikleri yığınla soruyu/sorunu
önümüze yığıyorlardı. O gerilimli günlerde bir çekim sırasında Afife Hoca’nın
gerginlikten burnunun kanamaya başladığını hatırlıyorum, yine de biraz
dinlendikten sonra çekime devam edilmişti.
Mimarlık
tarihçisi olarak çok önemli bir etkinliği Oda’nın çalışma programına almış ve
sorumluluğunu da üstlenmişti. “Osmanlı Mimarlığının 7 Yüzyılı / Uluslarüstü Bir
Miras” başlıklı üç gün süren kapsamlı bir kongre (25/26/27 Kasım 1999) uzun bir
hazırlık döneminden sonra gerçekleştirildi. Kongrenin biri Türkçe, biri İngilizce
ve Fransızca olmak üzere iki kitabı yayımlandı. Bilimsel sunuşların yanı sıra
kongre temasını zenginleştiren sanat etkinlikleri de düzenlendi. Kongrenin
içeriğiyle bütünleşen “Osmanlı’da Çok Sesli Müzik” konseri; 16. ve 17. yüzyıl
Osmanlı bestecilerinin parçalarını özgün çalgılarıyla seslendiren Bezmara
Grubu’nun konseri ve konuyu bütünleyen sergiler ilgiyle izlendi. Sanatla,
özellikle müzikle çok yakından ilgileniyordu. Sözlü tarih görüşmesinde de
belirtiyor, konservatuarda şan dersi almıştı, ömrü boyunca klasik müziğe ilgi duymuştu.
Ölümünün
ardından pek bilinmeyen bir anımızı paylaşmak istemiş ve Kâmran İnce ile olan
görüşmemizi aktarmıştım. Tarihimizdeki modern anlamda ilk meslek örgütlenmesi
olan Osmanlı Mimar ve Mühendis Cemiyeti’nin 28 Ağustos 1908 tarihinde kuruluşunun
100. yılı nedeniyle bir dizi etkinlik planlanmıştı. Bu çerçevede Mimarlar Odası
olarak bir klasik müzik parçası bestelenmesi için girişimlerde bulunulması da kararlaştırılmıştı.
Afife Batur ile birlikte o sırada Kuşadası - Davutlar’daki aile yazlığında
bulunan değerli besteci Kâmran İnce ile görüşmeye gitmiştik. Görüşmenin sonunda
kısa bir süre içerisinde “Mimarın Düşü” isimli parçanın bestelenmesi ve kayda
alınması sağlanmış, 22 Ekim 2008 tarihinde İTÜ Maçka Amfisinde düzenlenen
toplantıda “Geçmişten günümüze Anadolu’nun yapı ustalarına adanmıştır”
ithafıyla “Mimarın Düşü” bestesinin ilk seslendirilişi gerçekleştirilmişti.
Benzer
bir olaya da İTÜ’deki törende şahit oldum. Prof. Dr. Gülsüm Sağlamer rektörlüğü
sırasında İTÜ’nün kuruluş yıldönümü için Afife Hanım’ın beste hazırlatılmasını
önerdiğini ve bu girişimin İTÜ’de müzikle ilgili özel bir bölümün kuruluşuna
yol açtığı belirtmişti. Afife Batur’un çok yönlü kişiliğinin göstergeleri
olarak paylaşmak istedim.
Mimarlar
Odası olarak o dönem içerisinde gündemimizi oldukça meşgul eden konulardan
birisi de Kız Kulesi idi. Süreç uzun bir süredir devam ediyordu ve bir
kilitlenme söz konusuydu. Yapılan projenin böylesi durumlar için öngörülen
prosedüre uymadığı, onaylanan projenin kapsamının dışına çıkıldığı görülmüştü. Binanın
sağlamlaştırılması amacıyla önceden yapılmış olan eklerin tedbir alınmadan
kaldırılmış ve bu esnada 17 Ağustos depreminin etkisiyle yapıda ciddi hasarlara
yol açılmıştı. Hasarın giderilmesi için hiçbir tespit ve yeni bir proje
geliştirmeden uygulama yapılmıştı. Anıtlar Kurulu böylesi bir uygulamaya
kayıtsız kalmadığı için çeşitli baskılara maruz kalıyordu. Kurulun iki üyesi
Afife Batur ve Oktay Ekinci’nin Oda’yla ilişkileri nedeniyle konuyla ilgili oylamalarda
bulunmamasını isteme gibi bir durumla karşılaşmıştık. Daha sonra Oktay Ekinci
Muğla’ya, Afife Batur da Eskişehir’e atanmışlardı. Yeni üyelerin eklenmesi ile
kurulun bileşimi değiştirilmiş, kurulun diğer üyeleri (Haluk Sezgin ve İsmet
Okyay) azınlıkta kalmışlardı, “sorun aşılmıştı”. Afife Batur’un “Odacı” kimliğinin
tescillendiği durumlardan biri de Kız Kulesi konusunda gösterdiği tavırdı.
Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülü Alıyor
Afife
Batur 2000 yılında “Ulusal Mimarlık Ödülleri, Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülü”
aldı. Seçici Kurul kararını şu sözlerle belirtiyordu: “Mimarlık tarihi
eğitimine yaptığı katkılar ve mesleğin kültürel alanlarındaki örnek
araştırmaları nedeniyle İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Afife Batur’a
Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülü verilmesi kararlaştırılmıştır.”
Uzunca
bir süredir İstanbul Büyükkent Şubesinin bir yayın girişimi vardı. 2000 yılı
Mimar.İst dergisinin hazırlıklarıyla geçti; süreç içerisinde pek çok toplantı
gerçekleştirilmiş, tecrübeli yayın kurulu üyesi olarak Afife Batur’un da
katkısı istenmişti. Biraz tereddüt ettiğini, sürekli olamayabileceği endişesini
paylaştığını hatırlıyorum. Dergi 2001 Ocak ayında yayımlandı, Afife Batur ilk
sayıdan itibaren Danışma Kurulu üyesi olarak dergiye desteğini esirgemedi.
Ne yazık
ki sevgili eşi Selçuk Batur’u uzun, sıkıntılı bir hastalık süreci sonrasında 1
Ağustos 2004’de kaybettik, Yıldız Dış Karakol binasından uğurladık. Sevenleri,
yakınları her sene 1 Ağustos’ta anmaya devam ediyorlar.
Çok yoğun
gündemli bir döneme girmiştik. 2004 TMMOB’nin ve Mimarlar Odası’nın kuruluşunun
50. yılıydı ve 2005’de İstanbul’da Dünya Mimarlık Kongresi
gerçekleştirilecekti. Afife Hoca Yıldız Dış Karakol Binasının alt katında
yardımcılarıyla oluşturduğu çalışma ortamında hemen her gün yoğun bir tempoda
çalışıyordu.
Mimarlar
Odası’nın 50. yılı nedeniyle Oda Tarihi Çalışma Grubu oluşturulmuştu. Ardımızda
bıraktığımız 50 yılın birikiminin derlenmesi, mümkünse kurum tarihinin
yazılması, dönem tanıklarıyla sözlü tarih görüşmelerinin gerçekleştirilmesi,
Oda çalışmalarına emek verenlerle ilgili monografilerin hazırlanması gibi pek
çok konunun irdelendiği ve o günden bu yana değişik dozlarda sürdürülen
çalışmaların çerçevesinin irdelendiği toplantılardı. 50. Yıl Mimarlar Yürüyüşü
dahil pek çok etkinliğin yanı sıra 9-10 Aralık 2004 tarihlerinde Ankara’da Dil,
Tarih ve Coğrafya Fakültesi binasında bir sempozyum gerçekleştirildi. Mimarlar
Odası’nın 50 yılı dönemin siyasi, ekonomik, toplumsal gelişmeleriyle birlikte
aktarılmaya çalışıldı. Afife Batur da “Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı” konusunda
kapsamlı bir sunuş gerçekleştirmişti. Sempozyumun gerçekleştirildiği yapı Bruno
Taut’un mimarisiydi ve ilginç detaylarıyla öne çıkıyordu. Afife Hoca’nın sempozyum
aralarında bina hakkında yerinde bilgi vermesi bir tür teknik inceleme gezisi
gibiydi, toplantı salonunun yanındaki helezon şeklindeki merdiven tırabzanı detayı
herkesin ilgisini çekmişti.
Dünya Mimarlık Kongresi İstanbul’da Gerçekleştiriliyor
Dünya
Mimarlık Kongresi’nin Temmuz 2005’de İstanbul’da yapılacağının belli olduğu son
altı yılda hazırlıklar sürüyordu, tarih yaklaştıkça hepimiz için çok yoğun bir
dönem oldu. Pek çok kentte örneklerini gördüğümüz bir mimarlık rehberinin
öncelikle İngilizce hazırlanması düşünülmüştü. Afife Batur başkanlığında konunun
uzmanı pek çok akademisyenin katkısıyla hazırlanan rehber kongreye
yetiştirildi. Yoğun bir çabanın sonunda nitelikli bir ürün ortaya çıkmıştı. Eksikliklerinin
giderilmesi, haritaların yenilenmesi hayli zaman aldı ve Türkçesi için 10 yıl
daha beklememiz gerekti. Bütün bu süre içinde Afife Hanım’ın ilgisi rehberin
üzerinden hiç eksik olmadı.
Rehberin
bu çok yönlü hazırlığı sırasında bir çalışma daha yapmasını kendisinden
istemiştik. 20. yüzyıl Türkiye mimarlığı üzerine İngilizce bir yayın eksikliği
vardı ve kongreye gelen konuklara verilmek üzere bir hazırlık yapılması
gerekiyordu. “A Concise History: Architecture in Turkey / During The 20th
Century” kitabı bu kapsamda hızlıca hazırlandı. Kitap, Afife Batur’un 2004
yılında Mimarlar Odası’nın 50. yılı etkinliğindeki konuşmasının ve başka
vesilelerle hazırladığı metinlerin genişletilmesiyle oluşturuldu. Ancak metinlerin
yeniden gözden geçirilmesi, eksikliklerinin giderilmesi Afife Hoca’nın
titizliği nedeniyle hayli uzuyor, çeviri gecikiyordu. Aramızda espri konusu oldu,
“bu kitabı Afife Batur’a rağmen çıkardım” diyordum. Kitap adının da ima ettiği
şekilde, “kısa bir tarihçe” niteliğinde, güncellenmesi ve 2000 sonrasının
eklenmesi elbette mümkün, ama bu alanda önemini koruyan bir kaynak metin olarak
duruyor.
Afife Hoca’nın
çok yönlü çalışma programında başka konular da vardı. Modern Asya Mimarlığı
Ağı’nın (Modern Asian Architecture Network-mAAN) beşinci uluslararası
konferansı, UIA 2005 Kongresi öncesinde, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent
Şubesi ve İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Toplantı
öncesi seyahatler, sırasındaki etkinlikler, yayınlar vb. ek bir yükleme getirmişti.
UIA 2005 İstanbul Kongresi’nin paralel sergilerinden biri olan “Yeni Sanat
(1890-1930) Avrupa’dan İstanbul’a Art Nouveau”nun hazırlanması bir başka yoğun
çalışmayı gerektirmişti. Art Nouveau’nun yaygın bir sanat akımı olarak, farklı
coğrafi ve kültürel yapıya sahip Avrupa kentleri temel alınarak, aralarında ne
tür ortaklıklar, yakınlıklar ve farklılıklar bulunduğunu sergilemeyi amaçlayan
bu çalışma ile birlikte kitabı da yayımlandı.
Hepimiz
için oldukça yoğun geçen 2005 yılındaki son etkinlik Mimarlık ve Eğitim
Kurultayı oldu. 1999’da Marmara depreminden sonra mimarlık ve mimarlık
eğitiminin sorunlarının birlikte ele alındığı, irdelendiği kurultaylar
düzenliyorduk. Kurultaylardan üçüncüsü İTÜ Mimarlık Fakültesinin ev
sahipliğinde gerçekleştiriliyordu ve başkanlığını Prof. Dr. Afife Batur
üstlenmişti. AB sürecinde peş peşe uyum yasalarının çıkartıldığı, pek çok
düzenlemenin gündemde olduğu bir ortamda kurultay yoğun tartışmalarla
gerçekleşmişti. Mimarlık eğitiminin uluslararası standartlardaki uyumunun arandığı,
eğitim düzeniyle ilgili pek çok yeni kavramın tartışıldığı, yeni kurumların
oluşturulmaya çalışıldığı bir ortamda kurultayın yükünü Afife Hoca’yla birlikte
üstlenmiştik. İleriki yıllardaki kurultaylardaki çalışmalara da katkı verdiğini,
eğitimci kimliğiyle bu yöndeki düzenlemelerin oluşturulmasında birikimini
bizimle paylaştığını belirtmek isterim.
Anma Programı
Mimarlar
Odası, 2006 yılından başlayarak, Türkiye’nin mimarlık kültürüne katkıda
bulunmuş ve bugün hayatta olmayan mimarların anısını yaşatmak üzere bir Anma
Programını kurumsallaştırdı. Program ile mimarlığımızın çeşitli alanlarına
nitelikli çalışmaları ile katkıda bulunmuş isimleri anımsamak, onlara sahip
çıkmak, onları ve görüşlerini yeniden gündeme getirmek amaçlanmaktaydı. Her
dönem, Ulusal Mimarlık Ödülleri Seçici Kurulu tarafından belirlenen mimarlar
hakkında, kapsamlı bir çalışma yapılması planlanmaktaydı. Başından itibaren
Afife Batur ve pek çok değerli mimarlık tarihçisi ile birlikte bu çalışma
içerisinde yer aldım; bunu önemli bir şans olarak görüyorum. 12 yıl boyunca Mimar
Kemalettin, Seyfi Arkan, Zeki Sayar, Haluk Baysal / Melih Birsel, Ernst A.
Egli, Maruf Önal ile ilgili çalışmalar yürüttük. Her birisi mimarlık tarihi
içerisinde yer etmiş, önemli isimlerdi, haklarında diğer mimarlara göre daha
çok şey biliniyordu. Çalışmalar başlayınca, konunun içine daha derinlemesine girince
ne kadar da az şey biliyormuşuz ve daha ne kadar da çok şey araştırılabilirmiş
diye gördük, öğrendik. Bu süreçte özellikle bir mimarlık tarihçiliğinin mutfağını
gördüm, yaşadım. Yapılanları gördükçe yapılabilecekleri hissettim,
yapılamayanlara, elimizden kayanlara, unutulanlara hayıflandım. Özellikle ilk
gündeme gelen Mimar Kemalettin ile ilgili toplantılarda bir anma programının
çok yönlü çalışmalarla nasıl ele alınabileceğini, araştırma sürecinin nasıl ve
ne zahmetlerle yürütüldüğünü deneyimledik. Afife Hoca’nın Vakıflar Genel
Müdürlüğü arşivlerinde yıllar içerisinde gevrekleşmiş eski projelerin
derlenmesi ve dijitalleştirilmesi yönündeki çabası bir tür arkeolojik kazı
kıvamındaydı. Gündemdeki her isimle ilgili mutlaka yapmak isteği bir çalışma konusu
vardı ve görev üstlenmekten hiçbir zaman kaçınmadı.
Anma
Programı çalışmaları bir yanda yürütülürken konusuyla ilgili pek çok etkinliğin
düzenlenmesinde, kiminde düzenleyici kiminde de konuşmacı olarak yer aldı, katkısını
esirgemedi. 2008 yılında İstanbul Büyükkent Şubesi, İTÜ ve YTÜ Mimarlık
Fakülteleri ile birlikte doğumlarının 100. yılında iki önemli meslek büyüğümüzü
anmak amacıyla “100 Yılda İki Mimar: Mehmet Emin Onat / Sedad Hakkı Eldem” etkinliğini
düzenledi. Afife Batur tanıma fırsatını bulduğu her iki hocanın anısına
düzenlenen Oda’daki anma programını yönetti ve sempozyumun düzenleme kurulunda
yer aldı. 2009’da Ankara’da “Cumhuriyetin Mimarlık Mirası” sempozyumunda da birlikte
olmuş ve katkıların dinleme fırsatını bulmuştuk.
Özel Bir Anı
Sıkıldığım
toplantılarda başlayan bazı karalamalarım sonucunda bir alıştırma merakım oldu.
Eskilerin “makıli” veya “kûfi-i bennai” dedikleri türde kaligrafi eskizleri
yapıyor, dostlarımın adları üzerinden yaptığım çalışmaları kendilerine hediye
ediyordum. Afife Hoca bu çalışmalarımı görüp beğenmişti; kendisine de
yapabileceğimi ancak biraz daha ustalaşmam gerektiğini belirtmiştim. Daha sonra
denediklerimi verdim, çok sevinmiş ve çevresine takdir ederek göstermişti. Bu
yazı vesilesiyle paylaşmak istedim.
Cem
Erciyes (Gazete Duvar’da) ölümünün ardından yazdığı yazıda Afife Batur’un bir
serzenişini aktardı; “Ömrümün çöpe gittiğini düşünüyorum” diye kızgınlığını
dile getirmiş. İstanbul’un kültürel mirasının sağlıklaştırılması ve gelecek
kuşaklara aktarılması için ömrü boyunca çaba harcayan bir akademisyenin
kaybolan, bilinçsizce gerçekleştirilen restorasyonlarla hoyratça hırpalanan
eserlerin ardından dile getirdiği öfkesiydi bu. Afife Hoca’nın serzenişini anlamak
mümkün tabii; “buza yazılan yazılar gibi” eriyip giden çabalar hepimizi
incitiyor.
Elbette,
boşa geçen bir ömür olduğunu kimsenin düşündüğünü sanmıyorum. Afife Batur
yıllar boyunca yetiştirdiği öğrencileriyle, yazdığı onca kitap, makale, bildiri
vb. üretimiyle, verimli bir ömür geçirdi, bilgisini paylaştı, çalışma
disiplinini aktardı. Bundan dolayı kendisine şükran duyuyoruz. Öte yandan
ölümüyle birlikte yeri doldurulmayacak kayıplarımıza da üzülüyoruz;
aktarılamayanlar, bunca yıl biriktirdiği eşsiz bilgi, deneyimlerinden süzülen
duyarlılıkları, kültürel birikimi kendisiyle birlikte gitti.
Şimdi Afife
Batur’dan kalanları derlemek gibi bir görev önümüzde duruyor. Arşivindeki
yüzlerce belge, görsel malzeme, basılı dokümanın bir “Afife Batur Belgeliği”
çerçevesinde kurumsallaştırılarak kullanıma açılması, ailesinin, yıllarca emek
verdiği meslek örgütünün ve üniversitenin ortaklaşa çabasıyla
gerçekleştirilebilir diye düşünüyorum. Baskısı tükenmiş kitaplarının, doktora
ve doçentlik çalışmalarının, başlıklarının yazılması bile sayfalar süren
makalelerinin, dergi yazılarının, herhangi bir yerde yayımlanmamış sunuşlarının
derlenmesi, kolay ulaşılabilir hale getirilmesi mimarlık tarihi alanında
yıllarca emek vermiş hocamıza yapacağımız en iyi anma olacaktır.
Tamamlayamamaktan
dolayı büyük üzüntü duyduğum, “Oda Tarihinden Portreler” kapsamında hazırlığını
sürdürdüğümüz, kapağının tasarımı bile hazır olan Afife Batur kitabı da
boynumuza borç yazılanlardan.
Dolu dolu geçen 60
yıllık meslek hayatının benimle kesiştiği anlarıyla bir Afife Batur portresi
çizmeye çalıştım. Bilgisine, çalışkanlığına, kamusal ve toplumsal duyarlılığına
saygı duyduğum, kendimi yakın hissettiğim bir büyüğümdü. Kendisini ve ailesini
tanımış olmaktan, bunca yıl pek çok ortamda birlikte üretmekten, meslektaşım ve
dostum olmasından büyük mutluluk ve onur duyuyorum. Anısı önünde saygıyla
eğiliyorum.Mimar.ist dergisinin 64. sayısında (Kış 2019) yayımlandı.
Bu güzel yazınız için çok teşekkürler. Ben de saygı ve sevgi ile anıyorum. Öğrencilerinin kendisini nasıl büyük bir saygı ile andıklarını da iyi biliyorum. İçiniz rahat olsun.
YanıtlaSil