Geçtiğimiz dönemde Başbakan ve AKP’li belediye başkanlarının Mimarlar
Odası’na yönelik saldırgan demeçleri devam etti. Odamız, kentsel gelişmeyi
önleyen, yerel yönetimlerin projelerinin zamanında gerçekleşmemesinin sebebi
olarak gösterilmeye çalışıldı. Ülkemize daha yaşanılır mekânlar kazandırma
çabalarımızın kalkınma ve gelişmeyi engellediği öne sürüldü. Bununla da
yetinilmedi, Devlet Denetleme Kurulu’nca hazırlanan raporun öngördüğü
düzenlemeler çerçevesinde meslek odalarının etkinliğini azaltacak girişimler ve
yasal düzenleme hazırlıkları başlatıldı. Taksim Dayanışması içerisindeki
meslektaşlarımıza dava açıldı.
Odamız, tüm bu girişimlere karşın, kimseden talimat almadan; arsa
ve arazi yağmasına, kentsel talana, kent suçlarına karşı mücadelesini;
çağdaşlıktan, bilimden, demokrasiden ve halktan yana tavrını, bugüne kadar
olduğu gibi, bundan sonra da hukuk çerçevesinde sürdüreceği doğrultusunda net
mesajlar veriyor. Meslektaşlarımızın dayanışma içinde davranmaları ve güçlü
tepki göstermelerinin bu tür yaklaşımları boşa çıkaracağına inanıyoruz.
+ + +
Çok tartışmalı bir yerel seçim sürecini; oldukça karamsar bir
havanın egemen olduğu seçim sonrası atmosferini yaşadık, yaşıyoruz. İçinde
bulunduğumuz belirsizlik, hukuksuzluk, çatışma, ayrışma ortamında geleceğe
doğru yürüyebilmek için sarılacağımız tek sağlam ipin; demokratik, özgürlükçü,
çoğulcu bir toplum talebi olduğunu vurgulamak isterim.
Kirli çamaşırların her gün yeni bir sunuşla ortaya çıktığı, nutukların
giderek şiddetlendiği bu seçim sürecinde; Mimarlar Odası kentlerimizle ilgili
sorunları gündeme getiren, toplumun kentleşme ve mimarlık konularına duyarlı
olduğu bir ortamda yerel yönetimlerde demokrasinin, katılımcılığın gelişmesi,
kentlerimizin daha yaşanılır hale gelmesi doğrultusundaki görüşlerini bir rapor
halinde hazırlayarak siyasi partilere, adaylara ve kamuoyuna iletti. Oldukça
kapsamlı hazırlanan bu raporun bu hayhuy içerisinde kamuoyunda ne kadar
değerlendirilebildiği tartışılır. Göreve gelenlerin dikkate incelemesini, kentleri
için yol haritası belirlerken yararlanacakları bu çalışmanın rehber olmasını
diliyorum.
+++
Geçtiğimiz dönem içinde meslektaşlarımızın ve mimarlık bürolarının
da etkilendiği krize rağmen ülkemizin ve kentlerimizin küresel sermayenin
yarattığı olağanüstü bir rant baskısı altında olduğunu, kentlerimizin yaşam
alanlarının sorumsuzca birer birer yapılaşmaya açıldığını gördük. Deprem korkusu
altında yaşayan kentlerimizde sağlıklaştırma çalışmaları son derece yavaş bir
hızla seyretmekteyken, çöküntü alanları haline getirilmiş tarihî bölgeler lüks
konut alanları yaratılmak adına boşaltılmakta, kentlerimizin yıllar boyunca
oluşan dokusu sitelerle doldurulmak üzere tıraşlanmaktadır. Yüzyıllardır değişik kültürel katmanların birlikte
istiflendiği kent coğrafyaları hoyratça tahrip edilmekte, bunun için ürkütücü
bir gayret gösterilmektedir.
Yerel
yönetimlerin ve sermaye gruplarının, yoksulların yaşadıkları alanlar üzerinde
geliştirdikleri projeler, yoksulluğun daha da şiddetlenmesine yol açan
“insansız” projelerdir, insanların yıllardır barındıkları yerlerden ötelenmesi,
kentlerin merkezlerinde kalan ve değerlenen yaşam alanlarının sadece değerli
bir arsa olarak görülmesi ve üst gelir gurubuna yönelik olarak düzenlenmesi,
haklı olarak tepki gösterilmesine neden olmaktadır.
Kentlerimizin
sağlıklaştırılması, yaşam kalitesinin artırılması çok kapsamlı katılımcı bir
yaklaşımı gerektirmektedir. Şüphesiz, bu tür sosyal programları uygulayacak
ciddi bir politik iradeye ve bu iradeye yanıt verecek toplumsal örgütlenmelere,
hepsinden önemlisi de yağma kültürünün zihinlerdeki egemenliğinin kırılmasına
ihtiyaç vardır.
Güney Mimarlık dergisinin 15. sayısında (Nisan 2013) yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder