6 Mart 2015 Cuma

Türkiye Mimarlık Eğitimi Politikası Arayışı / Mimarlık Semineri 2015

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Doğan Bey’in açılış konuşmasında değindiği gibi “Mimarlık Eğitimi Politikası Arayışı”nın “Ulusal Mimarlık Politikası”nın bir parçası gibi algılanmasını dilerim.

1969’daki seminerde “Dünyada ve Türkiye’de Mimarlık Eğitimi” başlığı altındaki oturumda (18 Aralık 1969) Aydın Germen’in bildirisi ve Erdem Aksoy ve İlhan Tekeli’nin irdelemeleri, eleştirileri vardı ve diğer tartışmacıların (Önder Şenyapılı, Sümer Gürel, Emin Necip Uzman, Turgut Cansever, Atilla Eryılmaz ve Gürol Gürkan) katkılarıyla eğitim ortamı değerlendirildi. Bugün onların anlattıklarından farklı bir sunuşumuz olacak. Eğitimle ilgili 69’daki arayışlar, dünyada ve Türkiye’de mimarlık eğitiminin niteliğiyle ilgili arayışlar çok ilginçtir, o değerlendirmeleri okumanızı diliyorum, ama burada onlara atıf yapacak ya da günümüzde tekrarlayacak bir tartışmaya girmeyeceğim. Mimarlık eğitimi politikasına niye ihtiyaç duyduğumuzu ve bu politikanın gerekli olduğu ortamı anlatmaya çalışacağım. Mimarlar Odası kayıtlarındaki bilgileri sizlerle paylaşacağım; eğitimle ilgili bilgileri özellikle paylaşacağım ve bunlardan bir politika arayışına nasıl gidebiliriz, bu süreci nasıl yönetebiliriz, bileşenleri kimlerdir, bunları aktarmaya çalışacağım.

Resim 1. Sirkeci Garı’nın Bahçesinde, Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti Kurucu Mimar ve Mühendisler, 1908.
 
Bu resmi seviyorum, sunuşlarıma bununla başlıyorum. 1908’de II. Meşrutiyet’ten sonraki ilk modern meslek örgütlenmesinin toplantısı bu, Sirkeci Garı bahçesinde Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti’nin kurucuları, bu resimde yer alanların 17’sinin mimar olduğu söyleniyor.

Tablo 1. Mimarlar Odası üye profili.

Arada pek çok örgütlenmeden sonra 1954’te TMMOB ve Mimarlar Odası kuruluyor. 1954’te 735 üyemiz var, bugünse (26 Ocak 2015 tarihinde) 45.541 üyemiz var. Bu kayıtları aldığım tarihleri de yanına koydum, tabii ki birkaç ay geçti, artmıştır. 2014 yılında üye olanlar 2.366, kadın-erkek oranını da veriyorum. Çünkü bu konuda bir tespitimiz var. 60. yılda kadın meslektaşlarımızın oranı genelde yüzde 42, ama 2014 yılında Oda’ya üye olan kadın meslektaşlarımızın oranı ise yüzde 56, bu sürekli bir artışı gösteriyor. Bundan endişe duyduğumuz için değil, bir tespit olarak söylüyorum, şöyle bir tespitimiz daha var:  

Tablo 2. Cinsiyete göre üye dağılımı.

Bu tablo kadın-erkek oranının yıllar içerisinde nasıl arttığını gösteriyor. Kadın meslektaşlarımızın sayıları artıyor, ne yazık ki akademik alan dışında meslek ortamında aynı oranda bir etkinlik gösterdiklerini söyleyemiyoruz. Burada ataerkil toplumun baskıcı bir refleksini gördüğümüzü belirtmek isterim. Bu durum dünyada da böyle, belki biraz daha farklı, ama Avrupa ülkelerindeki toplantılara gittiğimizde de meslek örgütleri yöneticileri dahil olmak üzere pek çok ortamda erkek meslektaşımızla karşılaşıyoruz. Kadın meslektaşlarımızın meslek ortamında yetkilenme pozisyonlarına geldiklerinde bir bariyerle karşılaşmaları ileride daha büyük bir sorun olarak karşısına gelecektir diye bir tespiti yapıp, geçiyorum.

Tablo 3. İllere göre mimar dağılımı.

İllere göre mimarlarımızın dağılımı da bu tabloda. Mimarların yüzde 38’i İstanbul’da oturuyor, bu oran eskiden yüzde 43’tü. Anadolu’daki mimar sayısının bir nebze olsun biraz dengelenmeye başladığını gösteriyor, tabii ki yüzde 38 mimar sayısı aldatıcı olmasın, bir tahmine göre Türkiye’deki mimarlık hizmetlerinin yüzde 60’a yakını İstanbul’da yapılıyor.


Tablo 4. Yıllara göre üye kayıtları.

Bu tablo yıllara göre üye sayısındaki artışı gösteriyor. 2014 yılında üye olanların sayısı 2.366, ciddi bir artış söz konusu. Bu artışın bir endişe kaynağı gibi sürekli dile getiriliyor olması tartışmalara yol açabiliyor. Özellikle genç meslektaşlarımızla pasta bölüşümü konusunda bir kavgaya girdiğimiz, bu nedenle böylesi bir tespiti yaptığımız söyleniyor. Asla böyle bir şey yok, sadece mevcut durumu okumaya ve anlamaya çalışıyoruz.

Tablo 5. Avrupa ülkelerinde nüfus ve mimar sayıları karşılaştırması.

Dünya örneklerinden de verebilirdim, bu tabloda Avrupa ülkelerindeki mimar sayılarını veriyorum. Bu rakamlar biraz eski, ama çok değişen bir oran yok. Avrupa ülkeleri ortalamasında 10.000 kişiye 8 mimar düşüyor, Türkiye’de ise 10.000 kişiye 6 mimar düşüyor. Türkiye’deki kentleşme oranı, nüfus hareketleri, yapı ruhsat sayısına vb. baktığımız zaman daha fazla mimara ihtiyacımız varmış gibi gözüküyor, ama bu da aldatıcı bir tespit. Çünkü yapı üretim süreci bu artışı istihdam edemiyor. Pek çok meslektaşımızın yeteri kadar değerlendirilemediğini düşünüyoruz. Özellikle kamuda, yerel yönetimlerde ciddi bir sıkıntı var, teknik eleman istihdamındaki azalma dikkat çekici boyutlarda. Ayrıca yıllardan beri devlet içerisinde gerek yerel yönetimlerde, gerek merkezi organlarda yapı üretimiyle ilgili bilgi birikimini oluşturan kurumlar lağvediliyor, etkisizleştiriliyor. Bu bilgi birikimi de giderek heba oluyor, bunu da bir tespit olarak söylemek isterim. Yapı ve planlama alanlarındaki kurum hafızalarının silinmesinin önlenmesi gibi bir talebimiz de olmalı.

Tablo 6. Uluslararası meslek kuruluşları.

Uluslararası alandaki örgütlerimiz var; toplantılarına katılıyoruz, bunların çoğunun yönetimindeyiz de.

Küresel Mimarlık Hizmet Ticareti

Resim 2. “Küçük dairenin içinde dünyanın geri kalanından daha fazla insan yaşıyor”.

Bu resim çok ilginç geliyor bana, buradaki küçük dairenin içerisinde yaşayan nüfus büyük dairedekilerden daha fazla, bu şunu gösteriyor: Çin, Hindistan ve Japonya var tabii burada.

Alttaki bilgiyle beraber değerlendirirsek ortaya çok ilginç bir sonuç çıkıyor. Uluslararası Mimarlar Birliği’nin bir toplantısında belirtilmişti bu rakam, yurtdışı mimarlık hizmetlerinin toplam bedeli yılda 2,8 milyar Euro, bu hizmeti ihraç eden ülkeler ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya ve Japonya, buna talip olan, bu hizmeti alanlar da Asya, Ortadoğu, Rusya, Doğu Avrupa ülkeleri. Çin bir yandan bu uluslararası mimarlık hizmet ticaretinden ürün alıyor, fakat binlerce mimar yetiştiriyor. Hindistanlı bilgisayar mühendislerinin Avrupa’da dolaştığı gibi yakında Çinli meslektaşlarımızı da bu bürolarda görmek durumunda kalacağız. Öte yandan pek çok dünya devi mimarlık bürolarının, inşaat şirketlerinin Çin’de ve burada sayılan diğer ülkelerde hizmet ürettiğini görüyoruz.

Resim 3. Elektrik Mühendisleri
Odası’nın afişi.
Küresel hizmet ticareti artıyor ve bir başka ülkede hizmet üretmenin kolaylaştırılması hedefleniyor. Bununla ilgili düzenlemeler yapılıyor, bizim ülkemizde de gündeme geldi. Elektrik Mühendisleri Odası’nın son gelişmeler üzerine yaptığı afişi bir tarafa bırakalım, bu afiş tabii ki çok vahim sonuçlar getirecek bir gelişmeye dikkat çekiyor. Yani yurtdışında eğitim aldığını iddia eden bir mimar veya mühendisin herhangi bir belge sunmasına bile gerek kalmadan özellikle uluslararası ihalelerde istihdam edilmeleri mümkün olabilecek. Bir başka ülkede mimarlık yapılabilmesi için getirilen kurallar ve sınırlamalar kaldırılmak; başka ülkelerden gelen mimarlar için giderek daha serbest ortamlar yaratılmak isteniyor. Bu kapsamda yabancı mimar olgusunun sorgulanması gerekiyor. Gelenlerin mimar ya da yetkin mimar ya da mühendis olduğunu bile inceleme fırsatı olmayacak.

Öbür tarafta da mimarlık alanında özellikle başka bir şey görüyoruz. Türkiye’de bir star mimar talebi söz konusu, büyük yatırımcı kuruluşlar, özellikle dopingli imajlarla çağrılmış birtakım yabancı mimarlara işi vermeyi tercih ediyorlar. Tabii ki bir yabancı düşmanlığı söz konusu değil, biz mimarlık tarihi derslerinde özellikle Türkiye’de yapılmış pek çok yapıyı onların üzerinden de gösteriyoruz, ama hukuksuz bir çalışma düzenini onaylamıyoruz. Birlikte ortaklıklar kurulmasını tercih ediyoruz. Uluslararası Mimarlar Birliği’nin de beklentisi bu yönde, fakat burada bir ortaklık değil, bir taşeronluk hizmeti söz konusu oluyor. Bu alanda uluslararası yarışmaların da bir tür meşrulaştırma anlamında yanlış imar kararlarını perdelemek için yapılmış olmasını da belirtmek isterim. Uluslararası yarışmaların bu anlamda sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.

Tablo 7. Uluslararası ortaklıklarda karşılaşılabilecek sorunlar.

Meslek örgütünün, eğitimcilerin, Türkiye’deki mimarları, hem şu anda öğrenci olanları, hem meslektaşlarımızı, uluslararası alandaki düzenlemelere yönelik hazırlaması gerekiyor. Bu çok önemli bir şey, bunlar şu anda gündemde olmayabilir. Kendi yağında kavrulan küçük bürolar olabilir, orta boy bürolar olabilir, ama bu düzenlemelerin ileride orta boy büroları bile etkileyebilecek olduğunu unutmamak gerekiyor. Mesleki yeterliliklerin gündeme gelmesi, bizim bu konudaki eksiklerimiz, sürekli mesleki gelişim kapsamındaki düzenlemelerdeki eksiklikler karşımıza çıkacaktır. Sadece projedeki sorumlu mimarın değil, bürodaki bütün ekibin meslek içi eğitim dahil olmak üzere yeterliliklerinin söz konusu olduğu ihaleler gündeme gelecektir. Kamu İhale Yasasında böyle düzenlemeler vardı; fakat daha sonra sürekli olarak birtakım ertelemelerle bu uygulamalar tamamıyla devre dışı bırakıldı. Ben birkaç örnek biliyorum. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) çerçevesinde Türkiye’de açılan ihalelerde öncelikle ihaleye katılan ekibin bütün üyelerinin aldıkları eğitimler, hem üniversite eğitimi, hem üniversiteden sonra aldığı meslek içi eğitimler, sertifikalar kredilendiriliyor ve değerlendiriliyor, orada belirli bir toplama eriştikten sonra ikinci zarflar açılabiliyor. Böyle bir ihale düzeninin yakında tekrar gündeme gelmesi mümkün olabilir, buna yönelik bizim, meslek örgütü olarak hazırlanmamız gerekir.

Küreselleşmeyle ilgili bir başka konuda da, politik bakımdan şunu vurgulamak isterim: Bir evvelki YÖK Başkanı dünyadaki yabancı öğrenci pazarının 4.000.000 olduğunu ve Türkiye’nin bu pazardan yeterince pay alamadığını belirtti. Türkiye’de galiba 6.000 civarında öğrenci varmış. Şimdi eğitim konusunun bir pazar olarak, bir ekonomi kalemi, bir eğitim endüstrisi olarak görülmesi ayrı bir sorun, ona bir şey demeyelim. Türkiye’deki 4 yıllık bir mimarlık eğitiminin maliyeti, yani bir mimarın eğitim maliyeti, Avrupa’daki bir mimarın maliyetinden oldukça düşük. Bunu bu şekilde ifade etmem lütfen kimseyi kırmasın, bu yanıltıcı gibi gelebilir, ama şu bilgiyle beraber paylaşmak istiyorum: Dünyada bütün ülkelerde Hindistan’da eğitim görmüş bilgisayar mühendisi istihdam ediliyor. Hindistan’da bilgisayar mühendisinin eğitimi Avrupa’daki bir bilgisayar mühendisinin eğitiminden çok çok ucuz, ama yetkin mi? Yetkin, yeterli bir düzeye kadar eğitim veriliyor. Bizim öğrencilerimiz Erasmus’ta olsun, Erasmus’tan sonraki yüksek lisans veya başka eğitimlerle olsun yurtdışına gitmek istiyor. Çok doğal bir istek ve doğru bir istek, ayrıca oradaki bürolarda da yeterli hizmeti görebiliyor. İşte bu düzen oraya kadar gidilmesini yeterli görüyor. Ondan sonrasındaki süreçte tasarım aşamasına geçebilmesi, o eşikleri atlayabilmesi apayrı bir maceraya bağlı. Birleşik Krallık’taki mimarlık bürolarında çalışanların üçte biri yabancı kökenli; bu düzeni bilmemiz, farkında olmamız ve buna göre davranmamız gerekiyor.

Ülkemizde (birazdan değineceğim kriterler çerçevesinde) uluslararası standarttaki bir mimarlık eğitimini vermemiz, mesleki yeterlikleri uluslararası kapsamda tanınan bir şekilde vermemiz çok önemli. Bunu veremediğimiz müddetçe sorun yaşayacağız; biz burada mimar olarak unvan veriyoruz, ama yurtdışına çıktığında henüz mimar olmayarak istihdam ediliyorlar. Bu acı gerçeği de burada değil, dışarıda öğreniyorlar.

Özet olarak şunları söyleyebiliriz;

§     Meslektaşlarımızın küreselleşmenin ve uluslararası hizmet ticaretinin getirdiği meslek ortamına yönelik olarak hazırlanmalarını sağlamalıyız.

§     Kendi ülkemizde mimar unvanının verilmesinin şartlarını, belirlenen kıstaslar çerçevesinde uygulamalıyız.

Bu kıstasları da kısaca şöyle sıralayabiliriz:

-                    Uluslararası denkliği gözeten bir mimarlık eğitimi;

-                    Meslek pratiğinin yapılması;

-                    Mesleğe Kabul Kurulu’nun oluşturulması;

-                    Mesleki yetkinin yenilenme şartlarının belirlenmesi.

Tekrar vurgulayalım; uluslararası denkliği gözeten bir mimarlık eğitimini, eğitimden sonra meslek pratiğinin yapılmasını, mesleğe kabul kurulunun oluşturulmasını ve mesleki yetkinin yenilenme şartlarının belirlenmesini sağlamamız gerekiyor.

Mimarlık ve Eğitim Kurultayları

Tablo 8. Mimarlık ve Eğitim Kurultayları.

Bütün bu sorunları konuştuğumuz ortamları yaratmıştık Kurultaylarla. 99 depreminden sonra, bütün suç yeterli eğitim almamış, yeterli yetkinlikte hizmet üretmemiş mimar ve mühendislere atıldığı için bu konuyu tartışmaya başlamıştık ve “Nasıl Bir Gelecek, Nasıl Bir Mimarlık” başlığıyla ilk kurultayı düzenledik. Daha sonra Tablo 8’deki başlıklar altında iki yılda bir Mimarlık ve Eğitim Kurultayları düzenlendi. Bu seneki Kurultay da yine bu salonda Kasım ayında yapılacak.  

Tablo 9. Mimarlık ve Eğitim Kurultayları, süreçte neler oldu?

Bu süreç içerisinde neler becerdik? Akademisyenlerle beraber tartıştık, ama tablo ortada. 2001 yılında 32 mimarlık okulu vardı, şimdi 101, öğrenci kontenjanı o zaman 1.859’du, şimdi 5.511, o zaman 6.400 öğrenci olduğunu tahmin ediyorduk, şimdi 20.000. 45.000 kayıtlı üyemiz var, 20.000 öğrenci var. O zaman 26.000 üyemiz varmış.

Mimarlık Okulları Hakkında Bilgiler

Türkiye’de üniversiteleri şöyle bir sıralamaya tabi tutabiliriz:

§     Yerleşik devlet üniversiteleri,

§      Yeni açılan devlet üniversiteleri,

§      Vakıf üniversiteleri,

§      KKTC’deki üniversiteler,

§      Yurt dışı eğitim kurumları.

İki yeni üniversite türüne daha hazırlıklı olmamız gerekiyor: Bir tanesi özel üniversiteler, Türkiye’de vakıf üniversiteleri, özel üniversiteler diye karıştırılıyor zaman zaman, bir de yabancı üniversiteler, o da yakında Türkiye’de.

Şimdi Türkiye’deki eğitimle ilgili sorun bu üniversitelerin sadece birinden, örneğin vakıf üniversitelerinden ya da yabancı üniversitelerin yetersizliğinden kaynaklanmıyor. Hepsinin ayrı ayrı sorunları var, hepsinin ortak sorunları da var, birbirinden farklı sorunları da var. Bunları birlikte değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Tablo 10. Mimarlık okulları hakkında bilgiler.

Geçtiğimiz aylarda Mimarlık dergisinde bir araştırma yayınlandı. MOBBİG’de, Mimarlık Okulları Bölüm Başkanlığı İletişim Grubu’nda sunulan bir rapor aktarıldı. Burada da böyle bilgiler var, bazı tespitlerde farklılık göreceksiniz, yorum farkları olabilir. Gerek MOBBİG’de bu raporu sunanların, gerekse de daha önceki raporları hazırlayan hocalarımızın bu rakamları bile bulmakta büyük güçlük çektiklerini söylemek isterim. Yani belli bir artıştan sonra ipin ucu kaçıyor, yani 9 ya da 10, 12 falan değil, 100’ün üzerindeki rakamlardan bahsediyoruz ve çok kısa bir sürede 131 tane bölüm olacağı söyleniyor. Resmen kayıtlara giren, açılmış bölümlerden bahsediyoruz. Tabii ki bir süre sonra belli bir doyuma gelecek, ama ne zaman nerede gelecek, bunu görmek gerekir.

Bir tespitimiz de şu: Daha sonra da belirteceğim, 81 ilin 73’ünde mimarlık bölümü var. Bu da çok ilginç, yani Anadolu’da hemen hemen mimarlık bölümü açılmayan il kalmamış durumda.

Tablo 11. Fakülte adlarındaki çeşitlilik.

Fakülte adları da çok değişik, 14 tane fakülte adı var ve bu fakültelerin yapıları da çok farklı. Burası (MSGSÜ) mimarlık fakültesi, pek çok mimarlık fakültesi var ve Mimarlık Fakülteleri Dekanları Konseyi de var. Bizim şöyle bir tespitimiz var: Mühendislik ve mimarlık fakültesi altındaki mimarlık bölümleri yeterince gelişemiyor. Böyle bir risk var, kaynakların aktarılmasında, kadro kaynaklarının verilmesinde birçok sorun çıkıyor, diğerleriyle ilgili yapısal sorunlar da çıkıyor. Bu karışıklığı bir tespit olarak sizlere aktarmak istedim.

Tablo 12. Mimarlık bölüm sayıları.

Bölüm sayılarının artışını görüyorsunuz. 101 üzerinden alarak söylüyorum, hızla artıyor. Tabii bölümlerin artışının bir tespit olarak sadece izlemekle kalınmadı, Neslihan Hanım’ın da içinde bulunduğu bir heyetle “bir mimarlık bölümü açılması ve sürdürülmesinde aranacak asgari koşullar” üzerine çok kapsamlı bir çalışma yapıldı.

Tablo 13. Mimarlık Bölümü Açılması ve Sürdürülmesinde Aranacak Asgari Koşullar Üzerine Bir Araştırma.

Bu rapor Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’nda sunuldu ve daha sonra hem YÖK’le, hem de yeni bölüm açmak isteyen üniversitelerle bu araştırma paylaşıldı. Mimarlık dergisinde de yayınlandı. İlgilenenler oradan da edinebilirler. Ciddi bir şekilde bir mimarlık bölümü açma istekliliği var. Bunu görmek gerekiyor.

Tablo 14. Mimarlık bölümleri kontenjanları.

Tablo 15. Mimarlık bölümleri kontenjanları, devlet/vakıf üniversiteleri karşılaştırması.

Kontenjanlar, bu kontenjanların vakıf ve devlet üniversiteleri arasındaki farkı da tabloda gösterilmiş. Şimdi biraz önceki tespitlerden birinde devlet üniversitelerinin sayı olarak daha çok olduğunu gördük, ama vakıf üniversitelerinin kontenjanı devlet üniversitelerinden daha fazla ve bu hızlı bir artış gösteriyor.

Şimdi üç tane tablo göstereceğim. Mezun oldukları okullara göre üyelerimizin durumu, Tablo 16’da bütün üyelerin, yani 60 yılın sonucunu görüyoruz, burada 14. sıradaki okul vakıf, tabii ki eski yerleşik okullarımızın 60 yılın içerisindeki mezunları burada sayıyı topluyor.

Tablo 16. Mezun olduğu okula göre üye dağılımı.

Tablo 17. 2014 yılı mezunlarının okullara göre dağılımı.

2014 yılında üye olanların durumu da Tablo 17’de görülüyor. 2014’te üçüncü sırada bir vakıf üniversitesi var ve grafiğimiz kamburlaşıyor. En sonda da yabancı okulları görüyorsunuz. Şimdiye kadar 1.250 yabancı okul mezunumuz varmış, bunun 77’si 2014’te kaydolmuş.

Tablo 18. İstanbul Büyükkent Şubesi’ne 2014 yılında kaydolan üyelerin mezun oldukları okullara göre dağılımı.

İstanbul Büyükkent Şubemizde de benzer bir tablo var, İstanbul Büyükkent Şubesi’ne geçen sene 962 yeni meslektaşımız kaydolmuş. Üçüncü sırada yine bir vakıf üniversitesi var.

Tablo 19. Mezun olduğu okula göre üye dağılımı.

60 yıldaki mezunlarımızı devlet, vakıf, KKTC ve yurtdışı diye bir gruplama yaptığımızda sol taraftaki tablodaki devlet oranı yüzde 85, sadece 2014’teki devlet oranı yüzde 56 olarak gözüküyor. Bu tablo değişecek, yani yeni kontenjanlarla devlet okullarının oranının azalacağını göreceğiz. Tabii devlet okullarında sorun yok, vakıf okullarında sorun var gibi yaklaşımın yanlış olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. Özellikle yeni açılan devlet okullarının vakıf üniversitelerinden bazılarındaki kaynaklara bile sahip olmadıklarını ne yazık ki görüyoruz. Özellikle Anadolu’daki açılan okullarda böyle bir durum söz konusu.

Tablo 20. Yurt dışı mimarlık okullarından mezun olanların durumu (1954-2014).

Tablo 21. Yurt dışı mimarlık okullarından mezun olanların durumu (2014).

Yurtdışı okullar deyince aklımıza yurtdışındaki parlak üniversiteler gelmesin, onlar da var elbette meslektaşlarımız arasında, ama şu ana kadar üye olan 1.250 üyemizin arasında ilk sırada 177 üye ile Azerbaycan Üniversitesi var. Buradaki FHS başlıklarını görüyorsunuz, onlar “Fach Hoch Schule” yani meslek yüksek okulu, böyle bir garabetle karşı karşıyayız. Bu okullardan mezun olanlar yurtdışında, yani mezun oldukları ülkelerde mimarlık yapamıyor, ama burada yapıyor. Çünkü YÖK onlara denklik veriyor. Böyle bir sorunumuz var. 2014’te üye olan 77 mezunumuzun da 25 tanesi Azerbaycan’dan geliyor. Bu konuda YÖK’ün tam bir pervasızlıkla gelenin belgesini tercüme edip göndermesi durumuyla karşı karşıya kalıyoruz. Mesleğe kabul kurulu henüz kanun çerçevesinde oluşmadığı için, böyle bir düzenleme olmadığı için Oda’nın içerisinde danışma kurulu çerçevesinde oluşmuş durumda. Bu konuda bir dava süreci işlediği için de çok fazla bir şey yapılamıyor.

“Mimarlığın ve Mimarların Kimyası Değişiyor”

Ben mimarlığın ve mimarların kimyası değişiyor diyorum, bir tespit olarak bunu dile getiriyorum. Bunun çok değişik sebepleri var. Bir tanesi vakıf üniversitelerinin kontenjanının artmasının sosyolojik etkileri söz konusu. Yani mimarların sınıfsal bileşimi hızla değişiyor, ileriye yönelik olarak bu ne getirir, onu beraberce tartışalım. Mesleğimizin yapısı değişiyor; mimarın meslek içerisindeki rolü değişiyor. Bununla da ilgilenilmesi gerekir.

Bir de yerelleşme var. 81 ilin 73’ünde mimarlık bölümü var. Eskiden şu tespiti yapabiliyorduk: Anadolu’nun herhangi bir kentine gittiğinizde İstanbul’dan, Ankara’dan, Karadeniz’den, farklı yerlerden mezun olmuş mimarlarla karşılaşırdık, şimdi öyle değil ne yazık ki. Kendi ilinde okuyor, kendi ilinde mimarlık yapıyor ve çoğunlukla da işi ailesi tarafından hazır bir şekilde okuyor. İnşaatın motor sektör olduğunu iki gündür konuşuyoruz, hazır bir işi var ve ailenin bir çocuğu da o işe talip olarak okuyor. Bugün şube yönetimlerimize bile baktığımda Diyarbakır Şubemizin yönetimi Dicle Üniversitesi’nden, Trabzon Şubemizin yönetimi KTÜ’den, Konya Şubemizin yönetimi Selçuk Üniversitesi’nden, bütün illerimizde böyle bir durum var. Karışım olsa daha iyi olurdu diye düşünmüyor değilim.

Tablo 22. Vakıf üniversitelerindeki sorunlar.

Vakıf üniversitelerinde çok sorun olduğunu düşünüyorum. Bazı vakıf üniversitelerimiz akreditasyon almayı düşünüyor, hazırlık yapıyor, akreditasyon alıyor, ama bazı üniversitelerimizin de çok ciddi sorunları var. Bunları başta vakıf üniversitelerinin kendilerinin irdelemesi gerekiyor. Vakıf üniversitelerinin kendi içlerinde de birtakım sorunları çözmeleri için platformlar oluşturmalarını da dilerim doğrusu.

Taban puanlarına belli bir eşik getirilmesi gerekli, YÖK son kararıyla belli bölümlere taban eşik puan getirdi. Mimarlığı da düşündüğünü söyledi, dilerim bir an önce olur. Bizim de bu konuda baskı yapmamız gerekir, yoksa bazı vakıf okulları son derece düşük puanlarla mimarlık öğrencisi alıyorlar ve 4 yıl sonra onlar da aramıza meslektaş olarak katılıyor.

Mimarlık eğitiminde ciddi bir akademik kadro sıkıntısı vardır. Akademik kadronun yetersizliği acilen giderilmelidir. Gerçekten de YÖK’ün bölüm açılması için getirdiği kural son derece yetersiz, sanıyorum öğretim üyesi kadrosu 3 gibi bir sayı yeterli görülüyor, sonra dışarıdan, başka bölümlerden meslek ortamından kişilerin yardımlarıyla eksikler tamamlanmaya çalışılıyor. Burada bahsedilen “Ne Ders Olsa Veririz” kitabı basında da çok yer aldı, vakıf üniversitelerinde görev alan genç akademisyenler, araştırmacılar için zorlu bir süreç başlıyor. Belki devlet üniversitelerinden biraz daha fazla para alıyorlar, ama ciddi bir ders yüküyle karşı karşıya kalıyorlar.

Sadece vakıf üniversitelerinde değil, özellikle devlet üniversitelerinde de ciddi bir kadro sıkıntısı var. Yıllar önce kurultaylarda Hakkı Bey’le beraber 1.650 civarında eğitimci olduğunu tespit etmiştik. Biraz artmıştır şüphesiz, ama öğrencinin artışına uygun bir artış olmamıştır. Çünkü akademisyen yetiştirmek daha zor bir süreçtir doğal olarak. MOBBİG toplantılarında bu kadar artışa göre önümüzdeki 20 senenin akademisyen yetiştirmek üzere bir görev yüklediğini belirtmişlerdi, bu çok zorlu bir süreç, elbette sağlanması gerekir. Yoksa bu sağlanmadığı takdirde okulun açılmaması gerekir, öğrencileri ve ailelerini kandırıyoruz gibi geliyor.

Mimarlık eğitiminde farklı yaklaşımlar olabilir, önemli olan eşdeğer bir eğitimin sağlanmasıdır. Bu eğitimin içeriğiyle ilgili bir şey, eskiden olduğu gibi işte Fransız geleneği, Alman geleneği, Amerikan geleneği gibi farklı eğitim modelleri, bunların farklı bileşenleri olabilirdi, ama YÖK’ün empoze ettiği tekdüzeleştirici bir eğitim sisteminin sıkıntılarını da görüyoruz. Bu konuya girmiyorum doğal olarak. Bologna kriterlerinin eğitime etkisi ciddi bir şekilde irdelenmelidir. Pek çok platformda yapılıyor, eğitimciler de şüphesiz ilgileniyorlar. Mimarlık okullarında mekân sıkıntısı vardır, kütüphane, maket atölyesi gibi olanaklar eksiktir. Tabii ki son olarak mimarlık bölümlerinin mimarlık fakültesi altında yapılanması gerektiğini belirtmek isterim.

Bu eğitimle ilgili sunuşta eğitimin niteliğine yönelik sorgulamalara yönelik bir şey söylemedim dikkat ederseniz. Mimarlık Akreditasyon Kurulu (MİAK) kapsamında bu konunun nasıl ele alındığı belirtilebilir, belki diğer arkadaşlarımız değineceklerdir. Türkiye’de tasarım ağırlıklı eğitimin nereye doğru gittiği ya da bu eğitimin farklı okullarda nasıl verilebildiği üzerine başka başka tartışmalar yapılabilir, “mimarlık okulu / meslek okulu tartışmaları”, “Üniversitede malanın ne işi var?”, “Mimarlık / planlama ayrışmasının eğitimdeki yansımaları”, “Enformel eğitim” gibi çok önem verdiğim konulara bu sunuşta girmek istemiyorum, değinmekle yetineceğim.  

Ama bir konuya vurgu yapmak isterim, bugünkü sunuşlarda da vardı. Meslek etiği konusunun her türlü şartta meslek eğitiminin içerisine daha fazla girmesi gerekir diye düşünüyorum. Meslek etiği konusunun mimarlık eğitiminde nasıl işleneceği, içselleştirileceği önemli…

Meslektaşımız Behiç Ak’ın meslek etiği üzerinde bir çalışmasını bu kapsamda sizinle paylaşmak istedim.

Resim 4. Kim Kime Dum Duma, Behiç Ak, 23 Mayıs 2003, Cumhuriyet.

Mimarlık ve Eğitim Kurultayları / Süreçte Neler Oldu?

“Mimarlık - Şehir Planlama” ayrımı; bu konuya da girmedik farkındaysanız, iki gündür burada şehir plancılarıyla beraber toplantılar yapıyoruz, konuşuyoruz, pek çok konumuzu beraber sorguluyoruz, ama öyle bir ayrışma oluyor ki mimarlık eğitiminde bir kopuşa doğru gidiyor. Bunu çok tartıştık, fakat çözemedik. Eğitimlerimizi nasıl aynılaştırabiliriz, mimarların şehir planlama konularında daha fazla bilgisi olması, şehir plancılarının da keza… Sonuçta mimarlık fakültesi bünyesinde eğitim görülüyor, fakat yeterince tasarım ve mimarlık konularından habersiz olarak yetişmeleri ve bunun meslek ortamına yansımalarını tartışıyoruz. Mimarlık fakülteleri içerisindeki tasarım disiplinleriyle ortak çalışma ve değerlendirme toplantıları yapılması hedeflendi. TMMOB’nin ilgili odaları ve MİDEKON birlikteliğiyle bu yönde bir çalışma yürütülmesi gündeme gelmiş, ancak gerçekleştirilememiştir. Bunu da bir tespit olarak belirtip, geçiyorum.

Kurultaylarda pek çok kazanım oldu. Öncelikle mimarlık alanındaki paydaşların birbirini dinleme, anlama ve ortak değerlendirme ortamının sağlanması önemliydi. Birbirinden kaynaklanan ve birbirine yansıyan sorunların bir bütün olarak ele alınması bu ortamlarda gerçekleşebildi. Üniversitelerin de katılımını sağlayacak ortak değerlendirme platformları oluşturuldu. Mimarlık okullarının yöneticilerinin oluşturduğu MOBBİG ve MİDEKON ile süreçleri birlikte değerlendiriyoruz. SMGM, MİAK, Mesleğe Kabul Kurulu, Staj Çalışmaları vb. alanlarda ortaklıklar sağlandı.

Öte yandan pek çok şeyi de başaramadık. Kurultay sürecinde değerlendirilen ve sonuç bildirilerine de yansıyan hususların bazıları ne yazık ki hayata geçemedi. Biraz önce verilen rakamlar ortada. Ne olursa olsun ısrar edilmesi gerektiğini düşünüyorum, genel eğiliminin de bu yönde olduğunu görüyoruz, çalışmalar sürüyor. Takip edilmeli, her kurum bu ortamdan kendine görev çıkarmalıdır.

Yaptırımı yoktur, ama Kurultay’ın anlamı da budur!...

Yeni oluşum önerisi: “Mimarlık ve Eğitim Kurulu”

Şimdi Mimarlık ve Eğitim Kurulu ve bu kurulun oluşturacağı Türkiye Mimarlık Eğitim Politikasına nasıl gidebiliriz üzerine birkaç şey söylemek istiyorum.

Tablo 23. Mimarlık meslek ortamındaki yapılanmalar.

Türkiye’de meslek örgütlenmesi alanında başlıca örgütlenmeleri tablo 23’de yer alıyor. Elbette hepsinin farklı kesişim kümeleri var, fakat bir bütün olarak Türkiye’de mimarlık eğitimi üzerine birlikte söz söyleyebilecek bir oluşum yaratılabilir. Eğitimdeki bu vahim gidişini tespit edecek, raporlar hazırlayacak ve YÖK’e ya da ilgili idareye karşı raporunu sunacak olan bir oluşumun olması gerekiyor. Bu kurulun mutlaka bir tüzelkişilikle olması gerekmeyebilir. Kurultayların da bir ölçüde hedefi buydu. Böyle bir birlikteliği sağlayabilirsek, böyle bir oluşumla yola çıkabilirsek güçlü bir etki yaratabiliriz. Elbette Mimarlar Odası’nın meslek örgütümüz olarak söz söylemesi, bu yönde hedefinin olması doğrudur. Ancak akademisyenlerle beraber bunu tartışmamız ve ortak olarak YÖK’e gittiğimizde mesajımızı tek bir ses olarak verebilmemiz, kuvvetli olarak söyleyebilmemiz önemlidir diye düşünüyorum.

Bu kurul neler yapabilir?

§     Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’nın gündemini oluşturabilir ve etkin çalışmasını sağlayabilir.

§     YÖK ve ilgili kurumlar nezdinde görüşmeler yapabilecek temsil niteliği yüksek bir oluşum olarak etkili olacaktır.

§     Yıllık ve dönemsel raporlar hazırlayabilir, kamuoyuna yönelik yayın yapabilir.

§     101 mimarlık okulundan bahsediliyor; liseyi bitiren ve mimarlık okumak isteyen bir genci düşünün, ÖSYM diyor ki: Şu okullardan herhangi birini işaretleyin, kazanırsanız 4 yıl sonra mimarsınız. Bunun içerisinde yeni açılmış bir okul da var, yeterli öğretim üyesinin olmadığını siz de biliyorsunuz. Hazırlayacağımız raporların çok hayati bir önemi var. Bu bilgiyi gençlerle paylaşmadığımız için eksiklik hissediyorum, bunu yapabilmemiz gerekir. Mimarlık okulları tek başlarına yapamaz, başka yükümlülükleri olabilir, ama biz yapabiliriz. Bunu, Mimarlık ve Eğitim Kurulu çerçevesinde hazırlayabilir ve mimarlık okulların durumu budur diye rapor edebiliriz. Bunu çok önemsiyorum.

§     Mimarlar Odası içerisinde farklı alanlarda yürütülen çalışmaların, yani Mesleğe Kabul Kurulu’nun, Mimarlık Akreditasyon Kurulu’nun ve Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi gibi kurumların çalışmalarının senkronize edilmesi, ilişkilendirilmesi sağlanır. Böylece kurumsal sürekliliğin, bilgi birikiminin oluşması sağlanır.

§     AB, ACE ve UIA nezdinde görüşmelerin izlenmesi ve duyurulması sağlanabilir. Avrupa Mimarlar Konseyi ve UIA çerçevesinde mimarlık eğitimiyle ilgili toplantılara katılıyoruz. Mimarlık okulu yöneticilerinin de kendi bünyelerinde katıldıkları uluslararası toplantılar oluyor. Hep birlikte bunları irdelememiz ve paylaşmamız gerekebilir.

§     AB Genel Sekreterliği (Bakanlığı) bünyesinde yürütülen ve şimdi dondurulan “Mesleki Yeterliliklerin Belirlenmesi ve Karşılıklı Tanınması Hakkındaki Direktif” kapsamında görüşmelerin tekrar başlaması halinde tek ve güçlü bir ses verilmesi sağlanır.

Bu konu Avrupa Birliği çerçevesinde yürütülen ve paketler halinde yasalaşan çalışmalar çerçevesinde gündeme gelmişti. O sırada bu metni geliştirmiştik. Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde tartışıldı, her şey hazır hale geldi; fakat Avrupa Birliği süreci dondu. Şimdi bakanlık bünyesinde bu çalışmalar donmuş bir şekilde duruyor, ileride tekrar gündeme gelebilir. Biz ısrar edebiliriz ve böyle bir çalışmanın yürütülmesini takip edebiliriz diye düşünüyorum.

Resim 5. Türkiye’de Mimarlık. Mimarlar Odası Yayını.

Resim 6. Architecture in Turkey. Mimarlar Odası Yayını.

Resim 7. İnşaat Mühendisliği Eğitimi Vizyon Raporu, 2014. İnşaat Mühendisleri Odası Yayını.

İnşaat Mühendisleri Odası’nın yaptığı gibi vizyon politikaları açıklanabilir. Mimarlar Odası olarak “Türkiye’de Mimarlık” çalışmasının içerisinde eğitimle ilgili bölümde bunu yapmaya çalıştık, metni geliştirebiliriz. Mimarlık Eğitim Politikasının bir parçası olarak bu çalışma yapılabilir diye düşünüyorum.

 
Kayıt ve Mesleğe Kabul Kurulları

Mesleğe Kabul Kuruluyla ilgili kısaca bilgi vermek istiyorum.

§     Dünya ülkelerinin yaklaşık % 90’ında mimarlık mesleği yasalarla düzenlenmiştir; yaklaşık % 80’inde ise mesleği uygulamak için ilgili kuruma kayıt şartı aranmaktadır.

§     Odalar ve Birlikler genelde zorunlu üyelik esasına göre örgütlenmiştir ve kayıt kurulu işlevini de görmektedir. Mesleği temsil etmektedirler.

§     Amerikan Mimarlar Enstitüsü (AIA) mesleği temsil etmekte; Amerikan Mimarlık Kayıt Kurulları Konseyi (NCARB) kayıt işlevini görmektedir.

§     İngiltere’de de İngiltere Kraliyet Enstitüsü (RIBA) ve Mimar Kayıt Kurulu (ARB) aynı şekilde çalışmaktadır.

§     Avrupa’nın birçok ülkesinde ise hem temsil hem de kayıt görevi aynı kuruluş tarafından gerçekleştirilmektedir.

Mesleğe Kabul Kurulunun olması gerekir. Bu konuda da bir sıkıntı yaşadık geçmiş zamanlarda, Oda içerisinde fark ettik ki biz bu konularda farklı düşünebiliyormuşuz. Yani diplomalarda mimar yazılması-yazılmaması konusunda bile farklı düşünebiliyormuşuz. Halbuki yıllardan beri bir mesleğe kabul kurulunun oluşturulmasını istedik, fakat burada Oda içerisindeki bir kurulun yetmeyeceğini, daha kuvvetli bir hukuki dayanağa ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Oluşturulan bir Mesleğe Kabul Kurulumuz var, bazı üyeleri de burada, bu kurulun yetkisinde birtakım sıkıntılar var. Sadece danışma kurulu statüsünde bugün çalışabiliyor ve Türkiye’deki eğitimindeki eksikliklerini gördüğümüz okullardan mezunlarla ilgili farklı bir yaptırımı da yok ne yazık ki. Bazı mimarlık okullarının eksikliğini biliyorsunuz, YÖK de belki biliyor, ama oradan mezun olanlarla ilgili bir yaptırım ya da başka bir seçenek ortaya koyamıyorsunuz.

İtalya ve Mısır’daki örneklere benzer bir uygulama mümkün mü? Ne getirir?

Bunu da bir soru olarak ortaya atıyorum: Bologna sürecindeki 3+2 uygulaması ortaya çıktığında bazı ülkelerdeki farklı yapılanma ve yetkilendirme seçenekleri tartışıldı. Sistemin şöyle işlemesi bekleniyordu: 3 yıldan sonra yani birinci aşamadan sonra eğitimden bazıları dışarı çıkacak, meslek ortamına gidecek, bürolarda çalışacak, inşaatlarda, yapı sektörünün içerisinde çalışacak, bazıları 2 aşamaya devam edecek ve mimar unvanını alacak. Peki, 3’ten çıkanlar ne olacak? Örneğin Türkiye’ye gelen meslek yüksek okulu mezunları ne olacak? Yurtdışında hiç kimse bunlara mimar demiyor, ama bunların sayısı biriktiği için kısıtlı da olsa bir yetkiyi nasıl verebiliriz diye düşünmeye başlıyorlar. Bazı ülkelerde çok küçük ölçekli yapıların yapılabileceği gibi bir düzenleme getirilmeye çalışıldı. İtalya’da böyle bir çalışma yapıldığını biliyoruz, ama bizim mevzuatımızda öyle bir şey yok. Bizde 4 yılı bitirdikten sonra yetki alıyorsunuz ve maalesef ömür boyu bu yetkiyi tepe tepe kullanıyorsunuz. Hiçbir kısıtlama, hiçbir düzenleme yok. Bu tabii çok ciddi bir sıkıntı getiriyor. Bazı özel ihalelerde bir yükümlülük geliyor elbet, ama genel olarak bir sınırlama yok.  

Mısır’da da başka bir uygulama var, belli bir tecrübeye veya meslek yılına vb. bağlı olarak yapı gruplarında sorumluluk üstlenilebileceğine dair. Bizim yapı sistemimizle beraber bunları da konuşmamız gerekir, ama bu tartışmanın riskli olduğunu da düşünüyorum. YÖK’e yaptığımız ziyarette eğitimin 3 yıla indirilmesini gerekli görüyordu. Eğer 3 yıla inerse şu andaki yapı durumundan daha karmaşık bir sorunla karşılaşabiliriz diye düşünüyorum.

Yeni Oluşum Önerisi: Staj ve Meslek Pratiği Eşgüdüm Kurulu

Staj ve meslek pratiğinin beraber ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Yurtdışında meslek pratiği yapılması yükümlülüğü var. Burada da olmasını istiyoruz, ama en zor yükümlülük bu, nasıl hayata getireceğiz ve hangi bürolarda nasıl bir meslek pratiği alınmasını sağlayacağız, bu çok kolay değil. Türkiye’deki bürolarımız çoğunlukla küçük bürolar şeklinde, dolayısıyla bürolarımızın akreditasyonunu sağlamak, büro fiziki düzenlerini kontrol etmek, staj uygulamalarından gelecek bilgilerle karşı beslemeleri sağlamak pek kolay değil. İşte bu bilgi birikiminin sağlanacağı bir kurulun oluşmasını hedefliyoruz. Bu yapı nasıl oluşturulabilir? Henüz böyle bir kurulumuz yok. Oda sürece yardımcı oluyor, mimarlık bölümlerinin her birisi kendi olanaklarıyla stajla ilgileniyor. Bazıları önem veriyor, bazıları önem vermiyor. Mimarlar Odası ve MOBBİG’in işbirliğiyle böyle bir oluşuma gidilmesi hedeflenmeli diye düşünüyorum. Mimarlık ve Eğitim Kurultaylarında bu konunun irdelendiğini ve oluşması yönünde bir yaklaşımın benimsendiğini hatırlatmalıyım.

Meslek Ortamından Mimarlık Eğitimine Yönelik Bilgi Akışı Sağlanabilir

Bu yıl düzenlenecek Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’na ne gibi katkılar aktarılabilir: Bu oturum dahil olmak üzere önümüzdeki Kasım ayında yapılacak olan Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’na bazı veriler çıkabilir, burada sizin katkılarınızla yapacağımız tartışmaların sonucunu aktarabiliriz diye düşünüyoruz.

Kurultaylarda şöyle bir eksiklik hissediliyor: Eğitim kurumlarımız meslek ortamından yeterince veri toplayamıyorlar. Biz mimarlık eğitimindeki eksiklikleri, gözlemlerimizi zaman zaman aktarıyoruz belli platformlarda, ama bunların daha somut bir şekilde aktarılmasını sağlamamız gerekir. “Üye Sicil Sistemi”nin güncellenmesi, geliştirilmesi ve bilgilerin mimarlık kamuoyuyla paylaşılmasını önemsiyorum. Bu konuda yeni sicil çalışmaları da yapılıyor. Bunları kurultaylara aktarabiliriz diye düşünüyorum. EKA MBÇK bünyesinde yürütülecek çalışmaların aktarılması sağlanabilir. Mim.Ar bünyesinde yapılacak çalışmaların aktarılması sağlanabilir.

Toplum ve Mimarlık

Son cümlemizi Doğan Bey başta söylediği için fazla açmayacağım; Ulusal Mimarlık Politikasının hayata geçmesi gerekiyor. Ulusal Mimarlık Politikası kurultay süreçlerinde irdelenen ve olgunlaştırılan bir metin olarak gündeme gelmiş, ancak yeterince değerlendirilememiştir. “Nasıl Bir Gelecek, Nasıl Bir Mimarlık?” hedefliyoruz, bunun mimarlık politikasında somutlaştırılması gerekiyor.

Bu kentleşme, bu yapılaşma mimarların ürünü değil mi deniliyor. Tabii ki yapılı çevrede mimarların da imzası var, karar süreçlerinde ne kadar payı varsa o kadar payı var, olumlusuyla olumsuzuyla her zaman karşımıza çıkıyor. Önemli olan bir bütün olarak karar vericilerin, toplumun mimarlıkla ilgili, kentleşmeyle ilgili doğru karar verebilmesi, bunu önemsemesi gerekir. Bizim de bunu sağlayacak mekanizmaları kurmamız gerekir. Özellikle de burada eğitim kurumlarını konuşuyorsak, eğitim kurumlarının topluma yönelik yayınlar konusunda farklı bir dili geliştirmesi ve bu konuda bizlere de yardımcı olması gerekir diye düşünüyorum. Toplumda mimarlık kültürünün yerleşmesini, benimsenmesini, mimarlık değerlerinin sadece ilgili kişi ve kurumlar tarafından değil, herkes tarafından içselleştirilmesini önemsediğimizi özellikle belirtmek isterim.

Sonuç Yerine…

Mesleğimize, kentlerimize yönelik ciddi ve tehlikeli yapılanma önerileri gündemdedir. Kurumsal yapılanmada ve imar mevzuatında ciddi değişiklikler gündemdedir, takip edilmeli ve kamuoyu bilgilendirilmelidir.

Sorunların büyüklüğü, daha etkin beraberlikleri gerekli kılmaktadır.

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin düzenlediği Mimarlık Semineri 2015’de 9. oturum’un konusu “Türkiye Mimarlık Eğitimi Politikasına Doğru” olarak belirlenmişti. Bu oturumda yaptığım konuşma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder