1969’daki seminerde “Dünyada ve Türkiye’de Mimarlık Eğitimi” başlığı altındaki oturumda
(18 Aralık 1969) Aydın Germen’in bildirisi ve Erdem Aksoy ve İlhan Tekeli’nin irdelemeleri,
eleştirileri vardı ve diğer tartışmacıların (Önder Şenyapılı, Sümer Gürel, Emin
Necip Uzman, Turgut Cansever, Atilla Eryılmaz ve Gürol Gürkan) katkılarıyla eğitim
ortamı değerlendirildi. Bugün onların anlattıklarından farklı bir sunuşumuz
olacak. Eğitimle ilgili 69’daki arayışlar, dünyada ve Türkiye’de mimarlık
eğitiminin niteliğiyle ilgili arayışlar çok ilginçtir, o değerlendirmeleri
okumanızı diliyorum, ama burada onlara atıf yapacak ya da günümüzde
tekrarlayacak bir tartışmaya girmeyeceğim. Mimarlık eğitimi politikasına niye
ihtiyaç duyduğumuzu ve bu politikanın gerekli olduğu ortamı anlatmaya
çalışacağım. Mimarlar Odası kayıtlarındaki bilgileri sizlerle paylaşacağım; eğitimle
ilgili bilgileri özellikle paylaşacağım ve bunlardan bir politika arayışına
nasıl gidebiliriz, bu süreci nasıl yönetebiliriz, bileşenleri kimlerdir,
bunları aktarmaya çalışacağım.
![]() |
Resim 1. Sirkeci Garı’nın Bahçesinde, Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti Kurucu Mimar ve Mühendisler, 1908. |
Bu resmi seviyorum, sunuşlarıma bununla başlıyorum.
1908’de II. Meşrutiyet’ten sonraki ilk modern meslek örgütlenmesinin toplantısı
bu, Sirkeci Garı bahçesinde Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti’nin kurucuları,
bu resimde yer alanların 17’sinin mimar olduğu söyleniyor.
Tablo
1. Mimarlar Odası üye profili.
Arada pek çok örgütlenmeden sonra 1954’te TMMOB ve
Mimarlar Odası kuruluyor. 1954’te 735 üyemiz var, bugünse (26 Ocak 2015
tarihinde) 45.541 üyemiz var. Bu kayıtları aldığım tarihleri de yanına koydum,
tabii ki birkaç ay geçti, artmıştır. 2014 yılında üye olanlar 2.366,
kadın-erkek oranını da veriyorum. Çünkü bu konuda bir tespitimiz var. 60. yılda
kadın meslektaşlarımızın oranı genelde yüzde 42, ama 2014 yılında Oda’ya üye
olan kadın meslektaşlarımızın oranı ise yüzde 56, bu sürekli bir artışı
gösteriyor. Bundan endişe duyduğumuz için değil, bir tespit olarak söylüyorum,
şöyle bir tespitimiz daha var:
Tablo
2. Cinsiyete göre üye dağılımı.
Bu tablo kadın-erkek oranının yıllar içerisinde nasıl
arttığını gösteriyor. Kadın meslektaşlarımızın sayıları artıyor, ne yazık ki akademik
alan dışında meslek ortamında aynı oranda bir etkinlik gösterdiklerini söyleyemiyoruz.
Burada ataerkil toplumun baskıcı bir refleksini gördüğümüzü belirtmek isterim.
Bu durum dünyada da böyle, belki biraz daha farklı, ama Avrupa ülkelerindeki
toplantılara gittiğimizde de meslek örgütleri yöneticileri dahil olmak üzere
pek çok ortamda erkek meslektaşımızla karşılaşıyoruz. Kadın meslektaşlarımızın
meslek ortamında yetkilenme pozisyonlarına geldiklerinde bir bariyerle
karşılaşmaları ileride daha büyük bir sorun olarak karşısına gelecektir diye
bir tespiti yapıp, geçiyorum.
Tablo
3. İllere göre mimar dağılımı.
İllere göre mimarlarımızın dağılımı da bu tabloda. Mimarların
yüzde 38’i İstanbul’da oturuyor, bu oran eskiden yüzde 43’tü. Anadolu’daki
mimar sayısının bir nebze olsun biraz dengelenmeye başladığını gösteriyor,
tabii ki yüzde 38 mimar sayısı aldatıcı olmasın, bir tahmine göre Türkiye’deki
mimarlık hizmetlerinin yüzde 60’a yakını İstanbul’da yapılıyor.
Tablo 4. Yıllara göre üye kayıtları.
Bu tablo yıllara göre üye sayısındaki artışı
gösteriyor. 2014 yılında üye olanların sayısı 2.366, ciddi bir artış söz
konusu. Bu artışın bir endişe kaynağı gibi sürekli dile getiriliyor olması tartışmalara
yol açabiliyor. Özellikle genç meslektaşlarımızla pasta bölüşümü konusunda bir
kavgaya girdiğimiz, bu nedenle böylesi bir tespiti yaptığımız söyleniyor. Asla böyle
bir şey yok, sadece mevcut durumu okumaya ve anlamaya çalışıyoruz.
Tablo
5. Avrupa ülkelerinde nüfus ve mimar sayıları
karşılaştırması.
Dünya örneklerinden de verebilirdim, bu tabloda Avrupa
ülkelerindeki mimar sayılarını veriyorum. Bu rakamlar biraz eski, ama çok
değişen bir oran yok. Avrupa ülkeleri ortalamasında 10.000 kişiye 8 mimar
düşüyor, Türkiye’de ise 10.000 kişiye 6 mimar düşüyor. Türkiye’deki kentleşme
oranı, nüfus hareketleri, yapı ruhsat sayısına vb. baktığımız zaman daha fazla
mimara ihtiyacımız varmış gibi gözüküyor, ama bu da aldatıcı bir tespit. Çünkü
yapı üretim süreci bu artışı istihdam edemiyor. Pek çok meslektaşımızın yeteri
kadar değerlendirilemediğini düşünüyoruz. Özellikle kamuda, yerel yönetimlerde
ciddi bir sıkıntı var, teknik eleman istihdamındaki azalma dikkat çekici
boyutlarda. Ayrıca yıllardan beri devlet içerisinde gerek yerel yönetimlerde,
gerek merkezi organlarda yapı üretimiyle ilgili bilgi birikimini oluşturan
kurumlar lağvediliyor, etkisizleştiriliyor. Bu bilgi birikimi de giderek heba
oluyor, bunu da bir tespit olarak söylemek isterim. Yapı ve planlama
alanlarındaki kurum hafızalarının silinmesinin önlenmesi gibi bir talebimiz de
olmalı.
Tablo
6. Uluslararası meslek kuruluşları.
Uluslararası alandaki örgütlerimiz var; toplantılarına
katılıyoruz, bunların çoğunun yönetimindeyiz de.
Küresel Mimarlık Hizmet Ticareti
Resim
2. “Küçük dairenin içinde dünyanın geri
kalanından daha fazla insan yaşıyor”.
Bu resim çok ilginç geliyor bana, buradaki küçük
dairenin içerisinde yaşayan nüfus büyük dairedekilerden daha fazla, bu şunu
gösteriyor: Çin, Hindistan ve Japonya var tabii burada.
Alttaki bilgiyle beraber değerlendirirsek ortaya çok
ilginç bir sonuç çıkıyor. Uluslararası Mimarlar Birliği’nin bir toplantısında
belirtilmişti bu rakam, yurtdışı mimarlık hizmetlerinin toplam bedeli yılda 2,8
milyar Euro, bu hizmeti ihraç eden ülkeler ABD, İngiltere, Almanya, Fransa,
İspanya ve Japonya, buna talip olan, bu hizmeti alanlar da Asya, Ortadoğu,
Rusya, Doğu Avrupa ülkeleri. Çin bir yandan bu uluslararası mimarlık hizmet
ticaretinden ürün alıyor, fakat binlerce mimar yetiştiriyor. Hindistanlı
bilgisayar mühendislerinin Avrupa’da dolaştığı gibi yakında Çinli
meslektaşlarımızı da bu bürolarda görmek durumunda kalacağız. Öte yandan pek
çok dünya devi mimarlık bürolarının, inşaat şirketlerinin Çin’de ve burada
sayılan diğer ülkelerde hizmet ürettiğini görüyoruz.
![]() |
Resim 3. Elektrik Mühendisleri
Odası’nın afişi.
|
Öbür tarafta da mimarlık alanında özellikle başka bir
şey görüyoruz. Türkiye’de bir star mimar talebi söz konusu, büyük yatırımcı
kuruluşlar, özellikle dopingli imajlarla çağrılmış birtakım yabancı mimarlara
işi vermeyi tercih ediyorlar. Tabii ki bir yabancı düşmanlığı söz konusu değil,
biz mimarlık tarihi derslerinde özellikle Türkiye’de yapılmış pek çok yapıyı
onların üzerinden de gösteriyoruz, ama hukuksuz bir çalışma düzenini
onaylamıyoruz. Birlikte ortaklıklar kurulmasını tercih ediyoruz. Uluslararası
Mimarlar Birliği’nin de beklentisi bu yönde, fakat burada bir ortaklık değil,
bir taşeronluk hizmeti söz konusu oluyor. Bu alanda uluslararası yarışmaların
da bir tür meşrulaştırma anlamında yanlış imar kararlarını perdelemek için
yapılmış olmasını da belirtmek isterim. Uluslararası yarışmaların bu anlamda
sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.
Tablo
7. Uluslararası ortaklıklarda karşılaşılabilecek
sorunlar.
Meslek örgütünün, eğitimcilerin, Türkiye’deki
mimarları, hem şu anda öğrenci olanları, hem meslektaşlarımızı, uluslararası
alandaki düzenlemelere yönelik hazırlaması gerekiyor. Bu çok önemli bir şey,
bunlar şu anda gündemde olmayabilir. Kendi yağında kavrulan küçük bürolar
olabilir, orta boy bürolar olabilir, ama bu düzenlemelerin ileride orta boy
büroları bile etkileyebilecek olduğunu unutmamak gerekiyor. Mesleki yeterliliklerin
gündeme gelmesi, bizim bu konudaki eksiklerimiz, sürekli mesleki gelişim
kapsamındaki düzenlemelerdeki eksiklikler karşımıza çıkacaktır. Sadece
projedeki sorumlu mimarın değil, bürodaki bütün ekibin meslek içi eğitim dahil
olmak üzere yeterliliklerinin söz konusu olduğu ihaleler gündeme gelecektir. Kamu
İhale Yasasında böyle düzenlemeler vardı; fakat daha sonra sürekli olarak
birtakım ertelemelerle bu uygulamalar tamamıyla devre dışı bırakıldı. Ben
birkaç örnek biliyorum. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) çerçevesinde
Türkiye’de açılan ihalelerde öncelikle ihaleye katılan ekibin bütün üyelerinin
aldıkları eğitimler, hem üniversite eğitimi, hem üniversiteden sonra aldığı
meslek içi eğitimler, sertifikalar kredilendiriliyor ve değerlendiriliyor,
orada belirli bir toplama eriştikten sonra ikinci zarflar açılabiliyor. Böyle
bir ihale düzeninin yakında tekrar gündeme gelmesi mümkün olabilir, buna
yönelik bizim, meslek örgütü olarak hazırlanmamız gerekir.
Küreselleşmeyle ilgili bir başka konuda da, politik
bakımdan şunu vurgulamak isterim: Bir evvelki YÖK Başkanı dünyadaki yabancı
öğrenci pazarının 4.000.000 olduğunu ve Türkiye’nin bu pazardan yeterince pay
alamadığını belirtti. Türkiye’de galiba 6.000 civarında öğrenci varmış. Şimdi eğitim
konusunun bir pazar olarak, bir ekonomi kalemi, bir eğitim endüstrisi olarak
görülmesi ayrı bir sorun, ona bir şey demeyelim. Türkiye’deki 4 yıllık bir
mimarlık eğitiminin maliyeti, yani bir mimarın eğitim maliyeti, Avrupa’daki bir
mimarın maliyetinden oldukça düşük. Bunu bu şekilde ifade etmem lütfen kimseyi
kırmasın, bu yanıltıcı gibi gelebilir, ama şu bilgiyle beraber paylaşmak
istiyorum: Dünyada bütün ülkelerde Hindistan’da eğitim görmüş bilgisayar
mühendisi istihdam ediliyor. Hindistan’da bilgisayar mühendisinin eğitimi
Avrupa’daki bir bilgisayar mühendisinin eğitiminden çok çok ucuz, ama yetkin
mi? Yetkin, yeterli bir düzeye kadar eğitim veriliyor. Bizim öğrencilerimiz
Erasmus’ta olsun, Erasmus’tan sonraki yüksek lisans veya başka eğitimlerle
olsun yurtdışına gitmek istiyor. Çok doğal bir istek ve doğru bir istek, ayrıca
oradaki bürolarda da yeterli hizmeti görebiliyor. İşte bu düzen oraya kadar
gidilmesini yeterli görüyor. Ondan sonrasındaki süreçte tasarım aşamasına
geçebilmesi, o eşikleri atlayabilmesi apayrı bir maceraya bağlı. Birleşik
Krallık’taki mimarlık bürolarında çalışanların üçte biri yabancı kökenli; bu
düzeni bilmemiz, farkında olmamız ve buna göre davranmamız gerekiyor.
Ülkemizde (birazdan değineceğim kriterler
çerçevesinde) uluslararası standarttaki bir mimarlık eğitimini vermemiz,
mesleki yeterlikleri uluslararası kapsamda tanınan bir şekilde vermemiz çok
önemli. Bunu veremediğimiz müddetçe sorun yaşayacağız; biz burada mimar olarak
unvan veriyoruz, ama yurtdışına çıktığında henüz mimar olmayarak istihdam
ediliyorlar. Bu acı gerçeği de burada değil, dışarıda öğreniyorlar.
Özet olarak şunları söyleyebiliriz;
§ Meslektaşlarımızın küreselleşmenin ve uluslararası hizmet ticaretinin
getirdiği meslek ortamına yönelik olarak hazırlanmalarını sağlamalıyız.
§ Kendi ülkemizde mimar unvanının verilmesinin şartlarını, belirlenen
kıstaslar çerçevesinde uygulamalıyız.
Bu kıstasları da kısaca şöyle sıralayabiliriz:
-
Uluslararası denkliği gözeten bir
mimarlık eğitimi;
-
Meslek pratiğinin yapılması;
-
Mesleğe Kabul Kurulu’nun
oluşturulması;
-
Mesleki yetkinin yenilenme
şartlarının belirlenmesi.
Tekrar vurgulayalım; uluslararası denkliği gözeten bir
mimarlık eğitimini, eğitimden sonra meslek pratiğinin yapılmasını, mesleğe
kabul kurulunun oluşturulmasını ve mesleki yetkinin yenilenme şartlarının
belirlenmesini sağlamamız gerekiyor.
Mimarlık ve Eğitim Kurultayları
Tablo
8. Mimarlık ve Eğitim Kurultayları.
Bütün bu sorunları konuştuğumuz ortamları yaratmıştık
Kurultaylarla. 99 depreminden sonra, bütün suç yeterli eğitim almamış, yeterli
yetkinlikte hizmet üretmemiş mimar ve mühendislere atıldığı için bu konuyu
tartışmaya başlamıştık ve “Nasıl Bir
Gelecek, Nasıl Bir Mimarlık” başlığıyla ilk kurultayı düzenledik. Daha
sonra Tablo 8’deki başlıklar altında iki yılda bir Mimarlık ve Eğitim
Kurultayları düzenlendi. Bu seneki Kurultay da yine bu salonda Kasım ayında
yapılacak.
Tablo
9. Mimarlık ve Eğitim Kurultayları, süreçte neler
oldu?
Bu süreç içerisinde neler becerdik? Akademisyenlerle beraber
tartıştık, ama tablo ortada. 2001 yılında 32 mimarlık okulu vardı, şimdi 101,
öğrenci kontenjanı o zaman 1.859’du, şimdi 5.511, o zaman 6.400 öğrenci
olduğunu tahmin ediyorduk, şimdi 20.000. 45.000 kayıtlı üyemiz var, 20.000
öğrenci var. O zaman 26.000 üyemiz varmış.
Mimarlık Okulları Hakkında Bilgiler
Türkiye’de üniversiteleri şöyle bir sıralamaya tabi
tutabiliriz:
§ Yerleşik devlet üniversiteleri,
§ Yeni açılan devlet üniversiteleri,
§ Vakıf üniversiteleri,
§ KKTC’deki üniversiteler,
§ Yurt dışı eğitim kurumları.
İki yeni üniversite türüne daha hazırlıklı olmamız
gerekiyor: Bir tanesi özel üniversiteler, Türkiye’de vakıf üniversiteleri, özel
üniversiteler diye karıştırılıyor zaman zaman, bir de yabancı üniversiteler, o
da yakında Türkiye’de.
Şimdi Türkiye’deki eğitimle ilgili sorun bu
üniversitelerin sadece birinden, örneğin vakıf üniversitelerinden ya da yabancı
üniversitelerin yetersizliğinden kaynaklanmıyor. Hepsinin ayrı ayrı sorunları
var, hepsinin ortak sorunları da var, birbirinden farklı sorunları da var.
Bunları birlikte değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.
Tablo
10. Mimarlık okulları hakkında bilgiler.
Geçtiğimiz aylarda Mimarlık dergisinde bir araştırma
yayınlandı. MOBBİG’de, Mimarlık Okulları Bölüm Başkanlığı İletişim Grubu’nda
sunulan bir rapor aktarıldı. Burada da böyle bilgiler var, bazı tespitlerde
farklılık göreceksiniz, yorum farkları olabilir. Gerek MOBBİG’de bu raporu sunanların,
gerekse de daha önceki raporları hazırlayan hocalarımızın bu rakamları bile
bulmakta büyük güçlük çektiklerini söylemek isterim. Yani belli bir artıştan
sonra ipin ucu kaçıyor, yani 9 ya da 10, 12 falan değil, 100’ün üzerindeki
rakamlardan bahsediyoruz ve çok kısa bir sürede 131 tane bölüm olacağı
söyleniyor. Resmen kayıtlara giren, açılmış bölümlerden bahsediyoruz. Tabii ki
bir süre sonra belli bir doyuma gelecek, ama ne zaman nerede gelecek, bunu
görmek gerekir.
Bir tespitimiz de şu: Daha sonra da belirteceğim, 81
ilin 73’ünde mimarlık bölümü var. Bu da çok ilginç, yani Anadolu’da hemen hemen
mimarlık bölümü açılmayan il kalmamış durumda.
Tablo
11. Fakülte adlarındaki çeşitlilik.
Fakülte adları da çok değişik, 14 tane fakülte adı var
ve bu fakültelerin yapıları da çok farklı. Burası (MSGSÜ) mimarlık fakültesi,
pek çok mimarlık fakültesi var ve Mimarlık Fakülteleri Dekanları Konseyi de var.
Bizim şöyle bir tespitimiz var: Mühendislik ve mimarlık fakültesi altındaki
mimarlık bölümleri yeterince gelişemiyor. Böyle bir risk var, kaynakların
aktarılmasında, kadro kaynaklarının verilmesinde birçok sorun çıkıyor,
diğerleriyle ilgili yapısal sorunlar da çıkıyor. Bu karışıklığı bir tespit
olarak sizlere aktarmak istedim.
Tablo
12. Mimarlık bölüm sayıları.
Bölüm sayılarının artışını görüyorsunuz. 101 üzerinden
alarak söylüyorum, hızla artıyor. Tabii bölümlerin artışının bir tespit olarak
sadece izlemekle kalınmadı, Neslihan Hanım’ın da içinde bulunduğu bir heyetle “bir
mimarlık bölümü açılması ve sürdürülmesinde aranacak asgari koşullar” üzerine
çok kapsamlı bir çalışma yapıldı.
Tablo
13. Mimarlık Bölümü Açılması ve Sürdürülmesinde
Aranacak Asgari Koşullar Üzerine Bir Araştırma.
Bu rapor Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’nda sunuldu ve
daha sonra hem YÖK’le, hem de yeni bölüm açmak isteyen üniversitelerle bu
araştırma paylaşıldı. Mimarlık dergisinde de yayınlandı. İlgilenenler oradan da
edinebilirler. Ciddi bir şekilde bir mimarlık bölümü açma istekliliği var. Bunu
görmek gerekiyor.
Tablo
14. Mimarlık bölümleri kontenjanları.
Tablo
15. Mimarlık bölümleri kontenjanları,
devlet/vakıf üniversiteleri karşılaştırması.
Kontenjanlar, bu kontenjanların vakıf ve devlet
üniversiteleri arasındaki farkı da tabloda gösterilmiş. Şimdi biraz önceki
tespitlerden birinde devlet üniversitelerinin sayı olarak daha çok olduğunu
gördük, ama vakıf üniversitelerinin kontenjanı devlet üniversitelerinden daha
fazla ve bu hızlı bir artış gösteriyor.
Şimdi üç tane tablo göstereceğim. Mezun oldukları
okullara göre üyelerimizin durumu, Tablo 16’da bütün üyelerin, yani 60 yılın sonucunu
görüyoruz, burada 14. sıradaki okul vakıf, tabii ki eski yerleşik okullarımızın
60 yılın içerisindeki mezunları burada sayıyı topluyor.
Tablo
16. Mezun olduğu okula göre üye dağılımı.
Tablo
17. 2014 yılı mezunlarının okullara göre
dağılımı.
2014 yılında üye olanların durumu da Tablo 17’de
görülüyor. 2014’te üçüncü sırada bir vakıf üniversitesi var ve grafiğimiz
kamburlaşıyor. En sonda da yabancı okulları görüyorsunuz. Şimdiye kadar 1.250
yabancı okul mezunumuz varmış, bunun 77’si 2014’te kaydolmuş.
Tablo
18. İstanbul Büyükkent Şubesi’ne 2014 yılında
kaydolan üyelerin mezun oldukları okullara göre dağılımı.
İstanbul Büyükkent Şubemizde de benzer bir tablo var,
İstanbul Büyükkent Şubesi’ne geçen sene 962 yeni meslektaşımız kaydolmuş. Üçüncü
sırada yine bir vakıf üniversitesi var.
Tablo
19. Mezun olduğu okula göre üye dağılımı.
60 yıldaki mezunlarımızı devlet, vakıf, KKTC ve
yurtdışı diye bir gruplama yaptığımızda sol taraftaki tablodaki devlet oranı
yüzde 85, sadece 2014’teki devlet oranı yüzde 56 olarak gözüküyor. Bu tablo
değişecek, yani yeni kontenjanlarla devlet okullarının oranının azalacağını
göreceğiz. Tabii devlet okullarında sorun yok, vakıf okullarında sorun var gibi
yaklaşımın yanlış olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. Özellikle yeni açılan
devlet okullarının vakıf üniversitelerinden bazılarındaki kaynaklara bile sahip
olmadıklarını ne yazık ki görüyoruz. Özellikle Anadolu’daki açılan okullarda
böyle bir durum söz konusu.
Tablo
20. Yurt dışı mimarlık okullarından mezun
olanların durumu (1954-2014).
Tablo
21. Yurt dışı mimarlık okullarından mezun
olanların durumu (2014).
Yurtdışı okullar deyince aklımıza yurtdışındaki parlak
üniversiteler gelmesin, onlar da var elbette meslektaşlarımız arasında, ama şu
ana kadar üye olan 1.250 üyemizin arasında ilk sırada 177 üye ile Azerbaycan
Üniversitesi var. Buradaki FHS başlıklarını görüyorsunuz, onlar “Fach Hoch Schule” yani meslek yüksek okulu, böyle bir garabetle karşı karşıyayız. Bu okullardan
mezun olanlar yurtdışında, yani mezun oldukları ülkelerde mimarlık yapamıyor,
ama burada yapıyor. Çünkü YÖK onlara denklik veriyor. Böyle bir sorunumuz var.
2014’te üye olan 77 mezunumuzun da 25 tanesi Azerbaycan’dan geliyor. Bu konuda
YÖK’ün tam bir pervasızlıkla gelenin belgesini tercüme edip göndermesi durumuyla
karşı karşıya kalıyoruz. Mesleğe kabul kurulu henüz kanun çerçevesinde
oluşmadığı için, böyle bir düzenleme olmadığı için Oda’nın içerisinde danışma
kurulu çerçevesinde oluşmuş durumda. Bu konuda bir dava süreci işlediği için de
çok fazla bir şey yapılamıyor.
“Mimarlığın ve Mimarların Kimyası Değişiyor”
Ben mimarlığın ve mimarların kimyası değişiyor diyorum,
bir tespit olarak bunu dile getiriyorum. Bunun çok değişik sebepleri var. Bir
tanesi vakıf üniversitelerinin kontenjanının artmasının sosyolojik etkileri söz
konusu. Yani mimarların sınıfsal bileşimi hızla değişiyor, ileriye yönelik
olarak bu ne getirir, onu beraberce tartışalım. Mesleğimizin yapısı değişiyor; mimarın
meslek içerisindeki rolü değişiyor. Bununla da ilgilenilmesi gerekir.
Bir de yerelleşme var. 81 ilin 73’ünde mimarlık bölümü
var. Eskiden şu tespiti yapabiliyorduk: Anadolu’nun herhangi bir kentine
gittiğinizde İstanbul’dan, Ankara’dan, Karadeniz’den, farklı yerlerden mezun
olmuş mimarlarla karşılaşırdık, şimdi öyle değil ne yazık ki. Kendi ilinde
okuyor, kendi ilinde mimarlık yapıyor ve çoğunlukla da işi ailesi tarafından hazır
bir şekilde okuyor. İnşaatın motor sektör olduğunu iki gündür konuşuyoruz,
hazır bir işi var ve ailenin bir çocuğu da o işe talip olarak okuyor. Bugün
şube yönetimlerimize bile baktığımda Diyarbakır Şubemizin yönetimi Dicle Üniversitesi’nden,
Trabzon Şubemizin yönetimi KTÜ’den, Konya Şubemizin yönetimi Selçuk
Üniversitesi’nden, bütün illerimizde böyle bir durum var. Karışım olsa daha iyi
olurdu diye düşünmüyor değilim.
Tablo
22. Vakıf üniversitelerindeki sorunlar.
Vakıf üniversitelerinde çok sorun olduğunu
düşünüyorum. Bazı vakıf üniversitelerimiz akreditasyon almayı düşünüyor, hazırlık
yapıyor, akreditasyon alıyor, ama bazı üniversitelerimizin de çok ciddi
sorunları var. Bunları başta vakıf üniversitelerinin kendilerinin irdelemesi
gerekiyor. Vakıf üniversitelerinin kendi içlerinde de birtakım sorunları
çözmeleri için platformlar oluşturmalarını da dilerim doğrusu.
Taban puanlarına belli bir eşik getirilmesi gerekli,
YÖK son kararıyla belli bölümlere taban eşik puan getirdi. Mimarlığı da
düşündüğünü söyledi, dilerim bir an önce olur. Bizim de bu konuda baskı
yapmamız gerekir, yoksa bazı vakıf okulları son derece düşük puanlarla mimarlık
öğrencisi alıyorlar ve 4 yıl sonra onlar da aramıza meslektaş olarak katılıyor.
Mimarlık eğitiminde ciddi bir akademik kadro sıkıntısı
vardır. Akademik kadronun yetersizliği acilen giderilmelidir. Gerçekten de
YÖK’ün bölüm açılması için getirdiği kural son derece yetersiz, sanıyorum öğretim
üyesi kadrosu 3 gibi bir sayı yeterli görülüyor, sonra dışarıdan, başka
bölümlerden meslek ortamından kişilerin yardımlarıyla eksikler tamamlanmaya
çalışılıyor. Burada bahsedilen “Ne Ders
Olsa Veririz” kitabı basında da çok yer aldı, vakıf üniversitelerinde görev
alan genç akademisyenler, araştırmacılar için zorlu bir süreç başlıyor. Belki
devlet üniversitelerinden biraz daha fazla para alıyorlar, ama ciddi bir ders
yüküyle karşı karşıya kalıyorlar.
Sadece vakıf üniversitelerinde değil, özellikle devlet
üniversitelerinde de ciddi bir kadro sıkıntısı var. Yıllar önce kurultaylarda
Hakkı Bey’le beraber 1.650 civarında eğitimci olduğunu tespit etmiştik. Biraz
artmıştır şüphesiz, ama öğrencinin artışına uygun bir artış olmamıştır. Çünkü
akademisyen yetiştirmek daha zor bir süreçtir doğal olarak. MOBBİG
toplantılarında bu kadar artışa göre önümüzdeki 20 senenin akademisyen
yetiştirmek üzere bir görev yüklediğini belirtmişlerdi, bu çok zorlu bir süreç,
elbette sağlanması gerekir. Yoksa bu sağlanmadığı takdirde okulun açılmaması
gerekir, öğrencileri ve ailelerini kandırıyoruz gibi geliyor.
Mimarlık eğitiminde farklı yaklaşımlar olabilir,
önemli olan eşdeğer bir eğitimin sağlanmasıdır. Bu eğitimin içeriğiyle ilgili
bir şey, eskiden olduğu gibi işte Fransız geleneği, Alman geleneği, Amerikan
geleneği gibi farklı eğitim modelleri, bunların farklı bileşenleri olabilirdi,
ama YÖK’ün empoze ettiği tekdüzeleştirici bir eğitim sisteminin sıkıntılarını
da görüyoruz. Bu konuya girmiyorum doğal olarak. Bologna kriterlerinin eğitime
etkisi ciddi bir şekilde irdelenmelidir. Pek çok platformda yapılıyor,
eğitimciler de şüphesiz ilgileniyorlar. Mimarlık okullarında mekân sıkıntısı
vardır, kütüphane, maket atölyesi gibi olanaklar eksiktir. Tabii ki son olarak
mimarlık bölümlerinin mimarlık fakültesi altında yapılanması gerektiğini
belirtmek isterim.
Bu eğitimle ilgili sunuşta eğitimin niteliğine yönelik
sorgulamalara yönelik bir şey söylemedim dikkat ederseniz. Mimarlık Akreditasyon
Kurulu (MİAK) kapsamında bu konunun nasıl ele alındığı belirtilebilir, belki
diğer arkadaşlarımız değineceklerdir. Türkiye’de tasarım ağırlıklı eğitimin
nereye doğru gittiği ya da bu eğitimin farklı okullarda nasıl verilebildiği
üzerine başka başka tartışmalar yapılabilir, “mimarlık okulu / meslek okulu
tartışmaları”, “Üniversitede malanın ne işi var?”, “Mimarlık / planlama
ayrışmasının eğitimdeki yansımaları”, “Enformel eğitim” gibi çok önem verdiğim
konulara bu sunuşta girmek istemiyorum, değinmekle yetineceğim.
Ama bir konuya vurgu yapmak isterim, bugünkü
sunuşlarda da vardı. Meslek etiği konusunun her türlü şartta meslek eğitiminin
içerisine daha fazla girmesi gerekir diye düşünüyorum. Meslek etiği konusunun
mimarlık eğitiminde nasıl işleneceği, içselleştirileceği önemli…
Meslektaşımız Behiç Ak’ın meslek etiği üzerinde bir çalışmasını
bu kapsamda sizinle paylaşmak istedim.
Resim
4. Kim Kime Dum Duma, Behiç Ak, 23 Mayıs 2003,
Cumhuriyet.
Mimarlık ve Eğitim Kurultayları / Süreçte Neler Oldu?
“Mimarlık - Şehir Planlama” ayrımı; bu konuya da
girmedik farkındaysanız, iki gündür burada şehir plancılarıyla beraber
toplantılar yapıyoruz, konuşuyoruz, pek çok konumuzu beraber sorguluyoruz, ama
öyle bir ayrışma oluyor ki mimarlık eğitiminde bir kopuşa doğru gidiyor. Bunu çok
tartıştık, fakat çözemedik. Eğitimlerimizi nasıl aynılaştırabiliriz, mimarların
şehir planlama konularında daha fazla bilgisi olması, şehir plancılarının da
keza… Sonuçta mimarlık fakültesi bünyesinde eğitim görülüyor, fakat yeterince
tasarım ve mimarlık konularından habersiz olarak yetişmeleri ve bunun meslek
ortamına yansımalarını tartışıyoruz. Mimarlık fakülteleri içerisindeki tasarım
disiplinleriyle ortak çalışma ve değerlendirme toplantıları yapılması
hedeflendi. TMMOB’nin ilgili odaları ve MİDEKON birlikteliğiyle bu yönde bir
çalışma yürütülmesi gündeme gelmiş, ancak gerçekleştirilememiştir. Bunu da bir
tespit olarak belirtip, geçiyorum.
Kurultaylarda pek çok kazanım oldu. Öncelikle mimarlık
alanındaki paydaşların birbirini dinleme, anlama ve ortak değerlendirme
ortamının sağlanması önemliydi. Birbirinden kaynaklanan ve birbirine yansıyan
sorunların bir bütün olarak ele alınması bu ortamlarda gerçekleşebildi. Üniversitelerin
de katılımını sağlayacak ortak değerlendirme platformları oluşturuldu. Mimarlık
okullarının yöneticilerinin oluşturduğu MOBBİG ve MİDEKON ile süreçleri
birlikte değerlendiriyoruz. SMGM, MİAK, Mesleğe Kabul Kurulu, Staj Çalışmaları
vb. alanlarda ortaklıklar sağlandı.
Öte yandan pek çok şeyi de başaramadık. Kurultay
sürecinde değerlendirilen ve sonuç bildirilerine de yansıyan hususların
bazıları ne yazık ki hayata geçemedi. Biraz önce verilen rakamlar ortada. Ne
olursa olsun ısrar edilmesi gerektiğini düşünüyorum, genel eğiliminin de bu
yönde olduğunu görüyoruz, çalışmalar sürüyor. Takip edilmeli, her kurum bu
ortamdan kendine görev çıkarmalıdır.
Yaptırımı yoktur, ama Kurultay’ın anlamı da budur!...
Yeni oluşum önerisi: “Mimarlık ve Eğitim Kurulu”
Şimdi Mimarlık ve Eğitim Kurulu ve bu kurulun
oluşturacağı Türkiye Mimarlık Eğitim Politikasına nasıl gidebiliriz üzerine
birkaç şey söylemek istiyorum.
Tablo
23. Mimarlık meslek ortamındaki yapılanmalar.
Türkiye’de meslek örgütlenmesi alanında başlıca
örgütlenmeleri tablo 23’de yer alıyor. Elbette hepsinin farklı kesişim kümeleri
var, fakat bir bütün olarak Türkiye’de mimarlık eğitimi üzerine birlikte söz
söyleyebilecek bir oluşum yaratılabilir. Eğitimdeki bu vahim gidişini tespit
edecek, raporlar hazırlayacak ve YÖK’e ya da ilgili idareye karşı raporunu
sunacak olan bir oluşumun olması gerekiyor. Bu kurulun mutlaka bir tüzelkişilikle
olması gerekmeyebilir. Kurultayların da bir ölçüde hedefi buydu. Böyle bir birlikteliği
sağlayabilirsek, böyle bir oluşumla yola çıkabilirsek güçlü bir etki yaratabiliriz.
Elbette Mimarlar Odası’nın meslek örgütümüz olarak söz söylemesi, bu yönde hedefinin
olması doğrudur. Ancak akademisyenlerle beraber bunu tartışmamız ve ortak
olarak YÖK’e gittiğimizde mesajımızı tek bir ses olarak verebilmemiz, kuvvetli
olarak söyleyebilmemiz önemlidir diye düşünüyorum.
Bu kurul neler yapabilir?
§ Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’nın gündemini oluşturabilir ve etkin çalışmasını sağlayabilir.
§ YÖK ve ilgili kurumlar nezdinde görüşmeler yapabilecek temsil niteliği
yüksek bir oluşum olarak etkili olacaktır.
§ Yıllık ve dönemsel raporlar hazırlayabilir, kamuoyuna yönelik yayın yapabilir.
§ 101 mimarlık okulundan bahsediliyor; liseyi bitiren ve mimarlık okumak
isteyen bir genci düşünün, ÖSYM diyor ki: Şu okullardan herhangi birini işaretleyin,
kazanırsanız 4 yıl sonra mimarsınız. Bunun içerisinde yeni açılmış bir okul da
var, yeterli öğretim üyesinin olmadığını siz de biliyorsunuz. Hazırlayacağımız
raporların çok hayati bir önemi var. Bu bilgiyi gençlerle paylaşmadığımız için
eksiklik hissediyorum, bunu yapabilmemiz gerekir. Mimarlık okulları tek
başlarına yapamaz, başka yükümlülükleri olabilir, ama biz yapabiliriz. Bunu,
Mimarlık ve Eğitim Kurulu çerçevesinde hazırlayabilir ve mimarlık okulların
durumu budur diye rapor edebiliriz. Bunu çok önemsiyorum.
§ Mimarlar Odası içerisinde farklı alanlarda yürütülen çalışmaların, yani
Mesleğe Kabul Kurulu’nun, Mimarlık Akreditasyon Kurulu’nun ve Sürekli Mesleki
Gelişim Merkezi gibi kurumların çalışmalarının senkronize edilmesi, ilişkilendirilmesi
sağlanır. Böylece kurumsal sürekliliğin, bilgi birikiminin oluşması sağlanır.
§ AB, ACE ve UIA nezdinde görüşmelerin izlenmesi ve duyurulması sağlanabilir.
Avrupa Mimarlar Konseyi ve UIA çerçevesinde mimarlık eğitimiyle ilgili
toplantılara katılıyoruz. Mimarlık okulu yöneticilerinin de kendi bünyelerinde
katıldıkları uluslararası toplantılar oluyor. Hep birlikte bunları irdelememiz
ve paylaşmamız gerekebilir.
§ AB Genel Sekreterliği (Bakanlığı) bünyesinde yürütülen ve şimdi dondurulan
“Mesleki Yeterliliklerin Belirlenmesi ve Karşılıklı Tanınması Hakkındaki
Direktif” kapsamında görüşmelerin tekrar başlaması halinde tek ve güçlü bir
ses verilmesi sağlanır.
Bu konu Avrupa Birliği çerçevesinde yürütülen ve paketler
halinde yasalaşan çalışmalar çerçevesinde gündeme gelmişti. O sırada bu metni
geliştirmiştik. Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde tartışıldı, her şey hazır
hale geldi; fakat Avrupa Birliği süreci dondu. Şimdi bakanlık bünyesinde bu
çalışmalar donmuş bir şekilde duruyor, ileride tekrar gündeme gelebilir. Biz
ısrar edebiliriz ve böyle bir çalışmanın yürütülmesini takip edebiliriz diye
düşünüyorum.
Resim
5. Türkiye’de Mimarlık. Mimarlar Odası Yayını.
Resim
6. Architecture in Turkey. Mimarlar Odası
Yayını.
Resim
7. İnşaat Mühendisliği Eğitimi Vizyon Raporu,
2014. İnşaat Mühendisleri Odası Yayını.
İnşaat Mühendisleri Odası’nın yaptığı gibi vizyon politikaları
açıklanabilir. Mimarlar Odası olarak “Türkiye’de Mimarlık” çalışmasının
içerisinde eğitimle ilgili bölümde bunu yapmaya çalıştık, metni geliştirebiliriz.
Mimarlık Eğitim Politikasının bir parçası olarak bu çalışma yapılabilir diye
düşünüyorum.
Kayıt ve Mesleğe Kabul Kurulları
Mesleğe Kabul Kuruluyla ilgili kısaca bilgi vermek
istiyorum.
§ Dünya ülkelerinin yaklaşık % 90’ında mimarlık mesleği yasalarla
düzenlenmiştir; yaklaşık % 80’inde ise mesleği uygulamak için ilgili kuruma
kayıt şartı aranmaktadır.
§ Odalar ve Birlikler genelde zorunlu üyelik esasına göre örgütlenmiştir ve
kayıt kurulu işlevini de görmektedir. Mesleği temsil etmektedirler.
§ Amerikan Mimarlar Enstitüsü (AIA) mesleği temsil etmekte; Amerikan
Mimarlık Kayıt Kurulları Konseyi (NCARB) kayıt işlevini görmektedir.
§ İngiltere’de de İngiltere Kraliyet Enstitüsü (RIBA) ve Mimar Kayıt
Kurulu (ARB) aynı şekilde çalışmaktadır.
§ Avrupa’nın birçok ülkesinde ise hem temsil hem de kayıt görevi aynı kuruluş
tarafından gerçekleştirilmektedir.
Mesleğe Kabul Kurulunun olması gerekir. Bu konuda da
bir sıkıntı yaşadık geçmiş zamanlarda, Oda içerisinde fark ettik ki biz bu
konularda farklı düşünebiliyormuşuz. Yani diplomalarda mimar
yazılması-yazılmaması konusunda bile farklı düşünebiliyormuşuz. Halbuki
yıllardan beri bir mesleğe kabul kurulunun oluşturulmasını istedik, fakat
burada Oda içerisindeki bir kurulun yetmeyeceğini, daha kuvvetli bir hukuki
dayanağa ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Oluşturulan bir Mesleğe Kabul Kurulumuz
var, bazı üyeleri de burada, bu kurulun yetkisinde birtakım sıkıntılar var.
Sadece danışma kurulu statüsünde bugün çalışabiliyor ve Türkiye’deki
eğitimindeki eksikliklerini gördüğümüz okullardan mezunlarla ilgili farklı bir
yaptırımı da yok ne yazık ki. Bazı mimarlık okullarının eksikliğini
biliyorsunuz, YÖK de belki biliyor, ama oradan mezun olanlarla ilgili bir
yaptırım ya da başka bir seçenek ortaya koyamıyorsunuz.
İtalya ve Mısır’daki örneklere benzer bir uygulama
mümkün mü? Ne getirir?
Bunu da bir soru olarak ortaya atıyorum: Bologna
sürecindeki 3+2 uygulaması ortaya çıktığında bazı ülkelerdeki farklı yapılanma
ve yetkilendirme seçenekleri tartışıldı. Sistemin şöyle işlemesi bekleniyordu:
3 yıldan sonra yani birinci aşamadan sonra eğitimden bazıları dışarı çıkacak,
meslek ortamına gidecek, bürolarda çalışacak, inşaatlarda, yapı sektörünün
içerisinde çalışacak, bazıları 2 aşamaya devam edecek ve mimar unvanını alacak.
Peki, 3’ten çıkanlar ne olacak? Örneğin Türkiye’ye gelen meslek yüksek okulu mezunları
ne olacak? Yurtdışında hiç kimse bunlara mimar demiyor, ama bunların sayısı
biriktiği için kısıtlı da olsa bir yetkiyi nasıl verebiliriz diye düşünmeye
başlıyorlar. Bazı ülkelerde çok küçük ölçekli yapıların yapılabileceği gibi bir
düzenleme getirilmeye çalışıldı. İtalya’da böyle bir çalışma yapıldığını
biliyoruz, ama bizim mevzuatımızda öyle bir şey yok. Bizde 4 yılı bitirdikten
sonra yetki alıyorsunuz ve maalesef ömür boyu bu yetkiyi tepe tepe
kullanıyorsunuz. Hiçbir kısıtlama, hiçbir düzenleme yok. Bu tabii çok ciddi bir
sıkıntı getiriyor. Bazı özel ihalelerde bir yükümlülük geliyor elbet, ama genel
olarak bir sınırlama yok.
Mısır’da da başka bir uygulama var, belli bir
tecrübeye veya meslek yılına vb. bağlı olarak yapı gruplarında sorumluluk
üstlenilebileceğine dair. Bizim yapı sistemimizle beraber bunları da konuşmamız
gerekir, ama bu tartışmanın riskli olduğunu da düşünüyorum. YÖK’e yaptığımız
ziyarette eğitimin 3 yıla indirilmesini gerekli görüyordu. Eğer 3 yıla inerse
şu andaki yapı durumundan daha karmaşık bir sorunla karşılaşabiliriz diye
düşünüyorum.
Yeni Oluşum
Önerisi: Staj ve Meslek Pratiği Eşgüdüm Kurulu
Staj ve meslek pratiğinin beraber ele alınması gerektiğini
düşünüyoruz. Yurtdışında meslek pratiği yapılması yükümlülüğü var. Burada da
olmasını istiyoruz, ama en zor yükümlülük bu, nasıl hayata getireceğiz ve hangi
bürolarda nasıl bir meslek pratiği alınmasını sağlayacağız, bu çok kolay değil.
Türkiye’deki bürolarımız çoğunlukla küçük bürolar şeklinde, dolayısıyla
bürolarımızın akreditasyonunu sağlamak, büro fiziki düzenlerini kontrol etmek,
staj uygulamalarından gelecek bilgilerle karşı beslemeleri sağlamak pek kolay
değil. İşte bu bilgi birikiminin sağlanacağı bir kurulun oluşmasını
hedefliyoruz. Bu yapı nasıl oluşturulabilir? Henüz böyle bir kurulumuz yok. Oda
sürece yardımcı oluyor, mimarlık bölümlerinin her birisi kendi olanaklarıyla stajla
ilgileniyor. Bazıları önem veriyor, bazıları önem vermiyor. Mimarlar Odası ve
MOBBİG’in işbirliğiyle böyle bir oluşuma gidilmesi hedeflenmeli diye
düşünüyorum. Mimarlık ve Eğitim Kurultaylarında bu konunun irdelendiğini ve
oluşması yönünde bir yaklaşımın benimsendiğini hatırlatmalıyım.
Meslek Ortamından Mimarlık Eğitimine Yönelik Bilgi
Akışı Sağlanabilir
Bu yıl düzenlenecek Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’na ne
gibi katkılar aktarılabilir: Bu oturum dahil olmak üzere önümüzdeki Kasım ayında
yapılacak olan Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’na bazı veriler çıkabilir, burada
sizin katkılarınızla yapacağımız tartışmaların sonucunu aktarabiliriz diye
düşünüyoruz.
Kurultaylarda şöyle bir eksiklik hissediliyor: Eğitim
kurumlarımız meslek ortamından yeterince veri toplayamıyorlar. Biz mimarlık
eğitimindeki eksiklikleri, gözlemlerimizi zaman zaman aktarıyoruz belli
platformlarda, ama bunların daha somut bir şekilde aktarılmasını sağlamamız
gerekir. “Üye Sicil Sistemi”nin güncellenmesi, geliştirilmesi ve
bilgilerin mimarlık kamuoyuyla paylaşılmasını önemsiyorum. Bu konuda yeni sicil
çalışmaları da yapılıyor. Bunları kurultaylara aktarabiliriz diye düşünüyorum. EKA
MBÇK bünyesinde yürütülecek çalışmaların aktarılması sağlanabilir. Mim.Ar
bünyesinde yapılacak çalışmaların aktarılması sağlanabilir.
Toplum ve Mimarlık
Son cümlemizi Doğan Bey başta söylediği için fazla
açmayacağım; Ulusal Mimarlık Politikasının hayata geçmesi gerekiyor. Ulusal
Mimarlık Politikası kurultay süreçlerinde irdelenen ve olgunlaştırılan bir
metin olarak gündeme gelmiş, ancak yeterince değerlendirilememiştir. “Nasıl Bir
Gelecek, Nasıl Bir Mimarlık?” hedefliyoruz, bunun mimarlık politikasında somutlaştırılması
gerekiyor.
Bu kentleşme, bu yapılaşma mimarların ürünü değil mi
deniliyor. Tabii ki yapılı çevrede mimarların da imzası var, karar süreçlerinde
ne kadar payı varsa o kadar payı var, olumlusuyla olumsuzuyla her zaman
karşımıza çıkıyor. Önemli olan bir bütün olarak karar vericilerin, toplumun
mimarlıkla ilgili, kentleşmeyle ilgili doğru karar verebilmesi, bunu önemsemesi
gerekir. Bizim de bunu sağlayacak mekanizmaları kurmamız gerekir. Özellikle de burada
eğitim kurumlarını konuşuyorsak, eğitim kurumlarının topluma yönelik yayınlar
konusunda farklı bir dili geliştirmesi ve bu konuda bizlere de yardımcı olması
gerekir diye düşünüyorum. Toplumda mimarlık kültürünün yerleşmesini,
benimsenmesini, mimarlık değerlerinin sadece ilgili kişi ve kurumlar tarafından
değil, herkes tarafından içselleştirilmesini önemsediğimizi özellikle belirtmek
isterim.
Sonuç Yerine…
Mesleğimize, kentlerimize yönelik ciddi ve tehlikeli
yapılanma önerileri gündemdedir. Kurumsal yapılanmada ve imar mevzuatında ciddi
değişiklikler gündemdedir, takip edilmeli ve kamuoyu bilgilendirilmelidir.
Sorunların büyüklüğü, daha etkin beraberlikleri
gerekli kılmaktadır.
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin
düzenlediği Mimarlık Semineri 2015’de 9. oturum’un konusu “Türkiye Mimarlık
Eğitimi Politikasına Doğru” olarak belirlenmişti. Bu oturumda yaptığım konuşma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder