19 Mart 2015 Perşembe

Umuda Giden Yol

“Umutların öldüğüne iyice inandığın bir anda insanlık, bin-bir yönden açan bir ışık-umut çiçeğiyle birden aydınlanıverir…” (Yaşar Kemal, Kuşlar Da Gitti)

Çukurova’nın büyük destancısı Yaşar Kemal böylesine güzel, içimizi ışıtan kanatlı sözleri bize bıraktı ve gitti. Sevenleri, dostları onu kendi sözleriyle uğurladılar, onun ömür boyu uğraş verdiği, insanın insanı öldürmeyeceği barış dolu bir dünya için söylediği sözlerini tekrar tekrar aktardılar, unutmayalım diye. Binlerce gencin öldüğü, anaların ağıt yaktığı, dövündüğü bir ülke için bundan daha önemli bir çağrı olabilir mi?

Ölümün neredeyse kutsandığı, şehitlik menkıbeleriyle insanların avutulmaya çalışıldığı, gençlerin hayatlarının baharında toprağa düştüğü bir ortamda ozanın ölüme karşı attığı çığlık hâlâ kulaklarımızda, elbette ateş düştüğü yeri yakıyor.   

“Ölüm yerin dibine batsın. Benim oğlum can verirken, çiçekler çığrıştı açtı.” (Yaşar Kemal, Demirciler Çarşısı Cinayeti)

Yaşadığımız coğrafya yıllardır dünya güçlerinin egemenlik gösterilerine sahne oluyor. Yanı başımızda dünyanın en gelişmiş silahları insanlar üzerinde deneniyor, her geçen gün haber kanallarına akıl almaz ölüm haberleri yansıyor. Tarihî referanslarla dolu bu kutsal bölgelerde bir arada yaşanabileceğini ümit edenlerin nasıl bir hayal kırıklığına uğradığını görüyor, üzülüyoruz. Savaşın, gerilimin, çatışmanın olmadığı bir dünyayı hiç yaşamamış nesillerin geleceği nasıl kurgulayacağı endişesi haklı olarak içimizi karartıyor.

Her seferinde dozu artan ajitasyon ataklarına muhatap oluyoruz. Seçim atmosferi içinde neredeyse kaçınılmaz bir olgu gibi her yerde, her saat karşımızdalar. Kışkırtılan milliyetçiliğin ne kadar tehlikeli maceralara yol açabileceğinin, kendimizden başkasının kolaylıkla ötekileştirildiği ortamların dünyayı yaşanmaz hale getirebileceğinin farkındalar mı acaba?

Öte yandan yine bu topraklarda bir daha böyle acılar yaşanmasın, insanlar ölmesin, yaşam çevreleri tahrip olmasın, savaş kelimesini sözlüklerimizin unutulmuş köşelerine gönderelim, yaşananlar kötü bir anı olarak kalsın diye çok çaba sarf edildi, hâlâ daha ediliyor.

Her şeyden önce barışın mümkün ve gerekli olduğunu savunanlara; insanın insanı sevmesinin, yaşamı, doğayı sevip gözetmesinin esas olduğunu bıkmadan haykırdıkları için; bizi birbirimize ve yaşadığımız dünyaya yabancılaştıran, nefret duygularının azmasına neden olan umutsuzluğun değil, birbirimize, farklılıklarımıza saygının temel alındığı bir dünya özleminin içimizde yeşermesine gayret gösterdikleri, bu yolu aydınlattıkları için insanlık adına teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum.

İnsan hayatını kutsal kabul eden, barışı tüm değerlerin üzerinde gören insancıl düşünce, ancak bu anlayışın özümsenmesi ile gelişebilir. Kimsenin dininden, dilinden, etnik kökeninden, cinsiyetinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmadığı bir ülkenin özlemini duyuyoruz. Bu özlemin gerçekleştirilmesi için talepte bulunmanın yetmeyeceğini, bunun için yoğun çaba gösterilmesi gerektiğini de biliyoruz. Farklılıkların bizleri birbirinden ayıran değil, kültürel zenginliğimizin bir parçası olduğunu her fırsatta dile getirmek, toplumsal barış ortamının sağlanmasına yönelik her türlü çabayı desteklemek ve içinde yer almak…

İşte umuda giden yol bu.

Güney Mimarlık dergisinin Nisan 2015’de yayımlanan 18. sayısının editör yazısı. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak genel seçimler öncesinde artan provokasyon ortamının, milliyetçi söylemin yaratabileceği tehlikenin altını çizmek istedim; o günlerde yitirdiğimiz Yaşar Kemal’in veciz sözlerini aktarmakla söze girdim.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder