Çukurova’nın
büyük destancısı Yaşar Kemal böylesine güzel, içimizi ışıtan kanatlı sözleri
bize bıraktı ve gitti. Sevenleri, dostları onu kendi sözleriyle uğurladılar,
onun ömür boyu uğraş verdiği, insanın insanı öldürmeyeceği barış dolu bir dünya
için söylediği sözlerini tekrar tekrar aktardılar, unutmayalım diye. Binlerce gencin
öldüğü, anaların ağıt yaktığı, dövündüğü bir ülke için bundan daha önemli bir
çağrı olabilir mi?
Ölümün
neredeyse kutsandığı, şehitlik menkıbeleriyle insanların avutulmaya çalışıldığı,
gençlerin hayatlarının baharında toprağa düştüğü bir ortamda ozanın ölüme karşı
attığı çığlık hâlâ kulaklarımızda, elbette ateş düştüğü yeri yakıyor.
“Ölüm yerin dibine batsın. Benim oğlum can
verirken, çiçekler çığrıştı açtı.” (Yaşar Kemal, Demirciler Çarşısı Cinayeti)
Yaşadığımız
coğrafya yıllardır dünya güçlerinin egemenlik gösterilerine sahne oluyor. Yanı
başımızda dünyanın en gelişmiş silahları insanlar üzerinde deneniyor, her geçen
gün haber kanallarına akıl almaz ölüm haberleri yansıyor. Tarihî referanslarla
dolu bu kutsal bölgelerde bir arada yaşanabileceğini ümit edenlerin nasıl bir
hayal kırıklığına uğradığını görüyor, üzülüyoruz. Savaşın, gerilimin,
çatışmanın olmadığı bir dünyayı hiç yaşamamış nesillerin geleceği nasıl
kurgulayacağı endişesi haklı olarak içimizi karartıyor.
Her
seferinde dozu artan ajitasyon ataklarına muhatap oluyoruz. Seçim atmosferi
içinde neredeyse kaçınılmaz bir olgu gibi her yerde, her saat karşımızdalar. Kışkırtılan
milliyetçiliğin ne kadar tehlikeli maceralara yol açabileceğinin, kendimizden
başkasının kolaylıkla ötekileştirildiği ortamların dünyayı yaşanmaz hale getirebileceğinin
farkındalar mı acaba?
Öte
yandan yine bu topraklarda bir daha böyle acılar yaşanmasın, insanlar ölmesin,
yaşam çevreleri tahrip olmasın, savaş kelimesini sözlüklerimizin unutulmuş
köşelerine gönderelim, yaşananlar kötü bir anı olarak kalsın diye çok çaba sarf
edildi, hâlâ daha ediliyor.
Her
şeyden önce barışın mümkün ve gerekli olduğunu savunanlara; insanın insanı
sevmesinin, yaşamı, doğayı sevip gözetmesinin esas olduğunu bıkmadan
haykırdıkları için; bizi birbirimize ve yaşadığımız dünyaya yabancılaştıran,
nefret duygularının azmasına neden olan umutsuzluğun değil, birbirimize,
farklılıklarımıza saygının temel alındığı bir dünya özleminin içimizde
yeşermesine gayret gösterdikleri, bu yolu aydınlattıkları için insanlık adına
teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum.
İnsan
hayatını kutsal kabul eden, barışı tüm değerlerin üzerinde gören insancıl
düşünce, ancak bu anlayışın özümsenmesi ile gelişebilir. Kimsenin dininden,
dilinden, etnik kökeninden, cinsiyetinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmadığı
bir ülkenin özlemini duyuyoruz. Bu özlemin gerçekleştirilmesi için talepte
bulunmanın yetmeyeceğini, bunun için yoğun çaba gösterilmesi gerektiğini de biliyoruz.
Farklılıkların bizleri birbirinden ayıran değil, kültürel zenginliğimizin bir
parçası olduğunu her fırsatta dile getirmek, toplumsal barış ortamının
sağlanmasına yönelik her türlü çabayı desteklemek ve içinde yer almak…
İşte
umuda giden yol bu.
Güney Mimarlık dergisinin
Nisan 2015’de yayımlanan 18. sayısının editör yazısı. 7 Haziran 2015 tarihinde
yapılacak genel seçimler öncesinde artan provokasyon ortamının, milliyetçi
söylemin yaratabileceği tehlikenin altını çizmek istedim; o günlerde
yitirdiğimiz Yaşar Kemal’in veciz sözlerini aktarmakla söze girdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder