28 Mart Cumartesi günü Kadıköy’de Anadolu 1. BKBT’nin
düzenlediği “Kentsel Dönüşüm
Uygulamaları, Sorunlar / Sonuçlar” başlıklı etkinlik yoğun bir katılımla
gerçekleştirildi. 22 Mart Pazar günü de benzer tema çerçevesinde Trakya
BKBT’nin düzenlediği “Bakırköy’de
Kentsel Dönüşüm Gerçeği” başlıklı etkinlik düzenlenmişti. Kadıköy’deki toplantıya
özellikle süreçten rahatsız olan, canı yanan kent sakinlerinin etkin katılımı dikkat
çekiyordu, Bakırköy’deki etkinliğe katılamadım, benzer bir yoğunluğun orada da yaşandığı
bilgisini aldım. Siyasi iktidarın kentleri afete hazırlamak, muhtemel deprem
hasarını bertaraf etmek gibi gerekçelerle hazırladığı yasaların ve bu çerçevede
çıkartılan yönetmeliklerin ortamı nasıl bir cendereye soktuğu, müteahhitlerin
lehine yapılan düzenlemelerin kent sakinlerini ciddi ölçüde nasıl mağdur ettiği
bir kez daha sergilendi. BKBT Başkanı Saltuk Yüceer’in konuşması sırasında risk
taşıdığı için yenilenmesi ve sağlıklaştırılması gereken bölgelerle kentsel
dönüşüm kapsamında yapılaşmaya açılan bölgelerin ne kadar farklı olduğunun ekrana
yansıtılan haritada belirtilmesi süreçteki çarpıklığı göstermeye yetiyordu.
Yapılan konuşmalarda, sunumlarda kentsel dönüşüm sürecinde
yaşananlar, sorunlar aktarılmaya çalışıldı. Katılımcıların sorularla dertlerini
açmaya çalıştıkları bölümü izleyince kentsel dönüşüm sürecindeki aksaklıkları
topluma ne kadar aktarabiliyoruz konusunda endişeye kapıldığımı belirtmeliyim. Özellikle
6306 sayılı yasanın uygulanmasında karşılaşılan sorunların nasıl
giderilebileceği üzerinde yoğunlaşan bir bilgilendirme isteği görülüyordu.
Kentsel dönüşüm konusunda Mimarlar Odası çok şey söylemiş,
konunun değişik boyutlarıyla irdelenmesinin yanı sıra hukuksal yönüyle de
mücadelesini sürdürmüştür. Bunların her ortamda dile getirilmesi, vurgulanması
elbette önemli; ben konunun farklı bir yanına değinmek istiyorum. Bu hızlı
yapılaşma sürecinin devasa sorunlarının yanı sıra dile getirilmesine pek de
sıra gelmeyen bazı “ufak” sıkıntıları, izlenimlerimle birlikte paylaşma
gereğini duydum.
§ Toplantıda da belirtildiği gibi Kadıköy’ün yapı stoku, İstanbul’un pek çok
yerleşik semtinde olduğu gibi eskidir. Sokaklarında dolaşırken değişik yıllara tarihlenebilecek
yapıları gözlemlemeniz, farklı mimari yaklaşımların izlerini görmeniz, zamanın
mimari eğilimlerini hissetmeniz mümkündür. Şimdi bu farklılık, farklı
zamanların estetik duygusuyla zenginleşmiş kentsel peyzaj hızla tahrip
olmaktadır. Yerine imar mevzuatının aritmetiği içerisine sıkıştırılmış,
neredeyse tek tip planlara yöneltilmiş yapılar almaktadır. Üstelik günün
popüler cephe malzemeleriyle, aynılaşma daha da belirginleşmektedir. Yıllardır
eleştirdiğimiz TOKİ tarzı tektipleşmeyle şimdi sokaklarımız şekillendirilmektedir.
§ Normal kent dokusu içerisinde konut+ticaret fonksiyonlarıyla şekillenen ve özellikle
küçük esnafların kullandıkları küçük ticari mekânlar yeni yapılaşma içerisinde
yok olmakta, yerlerini büyük ticari mekânlara bırakmaktadır. Yıllardır AVM ve
zincir mağazalar baskısıyla yok olma sürecine girenler bu yapılaşmayla iyice
ötelenmektedir. Artık mahallelerde berber, terzi, kunduracı, su tesisatçısı, elektrikçi,
büfe vb. gibi küçük esnafın kiralayabileceği yerler azalmaktadır. Bunun günlük
yaşama yansımalarının, kentsel yaşam kalitesine etkilerinin irdelenmesi için
erken olduğu söylenebilir, oysa bu değişimin de izlenmesinde, gerekli
uyarıların diğerlerinin yanı sıra yapılmasında yarar olduğunu düşünüyorum.
§ Yeni yapılaşmada güvenlik önemli bir girdi olmakta, otopark ve bahçe kamera
sistemi planlanmakta, site tarzı bir yapılaşma söz konusu ise özellikle çevresi
duvarlarla kapalı, güvenlikli bir girişi olan düzen tercih edilmektedir. Şimdi
yeni bir eğilimin başladığını, ortak sokak/bölge güvenlik sistemlerinin
kurulduğunu da duyuyoruz. Güvenlik arayışı abartılınca ortada bir sokak kültürü
de doğal olarak kalmamaktadır.
Bu ve bunun gibi sıralanacak “ufak” konuların yeterince irdelenmesini bir
tarafa bırakalım farkında olunduğundan, hatta sorun olarak görüldüğünden bile
emin olamıyoruz. Özellikle yaşanan mağduriyetlerin, karmaşık hukuki süreçlerin bunalttığı
kentlilerin dile getirdiği sıkıntılar çok farklı bir anlayışın izlerini
taşıyor. Kentlerin sağlıksız yapı stokunun yenilenmesi, yaşam çevrelerimizin
kentte yaşayanlarla birlikte sağlıklaştırılması yönünde devletin yol gösterici,
yönlendirici, düzenleyici görevlerini yerine getirmemesi; tersine müteahhitlik
düzeninin bilinen bütün kötü yönlerini ortaya çıkaracak, kent sakinlerini “çantalı
müteahhitlerin” insafına terk edecek bir uygulamaya yol açan hukuki
düzenlemeleri hazırlaması ortamı iyice içinden çıkılmaz hale getirmiş durumda.
Bir an için bunun böyle olmadığını, hukuki sorunlarda etkin bir
yönlendirmenin, yol göstericiliğin yapıldığını, kimsenin yeni oluşan kentsel ranttan
mahrum edilmeden yeni evlerine, üstelik hiç bir bedel ödemeden sahip olacakları
bir sistemin işletildiğini düşünelim. Yaşadıkları kentin bu denli
hırpalanmasına, kentsel dönüşüm gerekçesiyle kent dokularının kolay tamir
edilemeyecek şekilde bozulmasına, bugünkü uygulamalardan şikâyetçi olanların
itirazının olmaması, sadece ve sadece mağduriyetlerinin giderilmesine yönelik
söylemleri insanı ürkütüyor. Kentsel rantın paylaşımı ve yeniden dağıtımı
konusunda kolaylıkla sağlanabilecek uzlaşmanın kentleri şimdikinden çok da
farklı olmayan bir kaosa sürükleyebileceği endişesini taşıyorum. Büyük sermaye
gruplarının kent yağmalarından aldıkları devasa payların yanı sıra halkın
“demokratik” katılımla payını artırmasının masum görülebileceği görüşüne de katılmıyorum.
Bu noktada katılım konusu gündeme gelmektedir. “Halkın planlama sürecine
katılımı” elbette doğru bir taleptir ve yıllardır söylemimizde yer almaktadır. Kentlerimizin
sağlıklaştırılması, yaşam kalitesinin artırılması çok kapsamlı katılımcı bir
yaklaşımı gerektirmektedir. Şüphesiz, bu tür sosyal programları uygulayacak
ciddi bir politik iradeye ve bu iradeye yanıt verecek toplumsal örgütlenmelere,
hepsinden önemlisi de yağma kültürünün zihinlerdeki egemenliğinin kırılmasına
ihtiyaç vardır. Dile getirilmesi, vurgulanması gereken katılım böylesi bir
katılım olmalıdır.
30 Mart 2015 / Etiket: Kent Kültürü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder