Modernleşmeyle erken tanışan,
mimarisinin yanı sıra yaşam tarzıyla da zamanına göre oldukça ileri bir
seviyede olan kentimizde değişik dönemlere tarihlenen son derece çeşitli bir ev
stoku vardı. Bazı modern evler mimarisiyle oldukça farklı bir yaşamın varlığını
hatırlatır, erişebilenlere örnek olmaya çalışırdı. Bana göre ilk çarpıcı sıra dışılık
izlenimi duygusunu, sanırım, kentimize ışınlanmış gibi duran bu evlerden
edinmişimdir.
Aynı dönemde, özellikle bayram
ziyaretlerine gittiğimiz yakınlarımızın evleri de çok farklı açılardan sıra dışılık
duygusu verirlerdi. Kimisi yakın köylerde oturup, varlıklı olmasına rağmen
kırsal üretim etkinliğini ev yaşamına yansıtmışlardı. Traktörler, çiftçi
aletleri, kümesler, iç avlular, yine sıhhatsiz ve konforsuz ıslak mekânlar, biz
çocuklar için çok farklı deneyimdi. Kenttin nispeten yoksul bölgesinde, aynı
avluyu birkaç ailenin paylaştığı, ortalığın teneke kutulara dikilmiş rengârenk
çiçeklerle donatıldığı çok sevimli bir yerde yaşayan bir yakınımız da vardı.
Şüphesiz burasını da çok severdik, ancak ne yazık ki ıslak mekânlardaki durum diğerlerinden
de kötüydü.
Bütün bu evler yıkıldı. İlginçtir,
günümüzde kullanılabilecek sağlamlıkta ve şıklıkta olmasına rağmen 40 – 50 yıl
öncesinin modern yapıları bile kalmadı. Arsanın en yoğun şekilde
değerlendirilmesi ihtiyacı, geometrinin sınırlılığı, yaratıcılığın
aranmamasıyla birleşince sıradanlığın, tekdüzeliğin egemenliği hüküm sürmeye
başladı. Artık kentimizde beni şaşırtan bir yapıya rastlamıyorum.
Moderni sevdim, benimsedim. Eskinin
korunmasını, yenilenmesini, sağlıklaştırılmasını hararetle savunmanın yanı sıra
moderni, günümüzü yansıtan mimariyi önemsedim. Oldukça geniş bir coğrafyayı
gezdiğimi söyleyebilirim. Benzerlik, farklılıklardan fazlaydı, şaşırtıcıydı.
Yakaladığımız farklılık, yerel özellik, korunan tarihî çevre şüphesiz ilgi
çekiciydi. Ancak modernin egemenliğinin hüküm sürdüğü yerde, malzeme, oranlar,
plan tipolojisi benzeşmeye başlıyor, olsa olsa işçilik ve malzeme kalitesi
farklılığı gözleniyordu.
Sıra dışılık elbette her yerde
deneniyor, farklı arayışlarla karşılaşıyorsunuz. Bunu özellikle dert edinen
mimarların ürünlerinde gözlenen ve gözü yoran zorlamalar, yer yer hoş bir
izlenimle ayrıldığınız deneysel çalışmalar, farklı olduğunu bağıran yapılar
şüphesiz var. Heykelsi yapılar, aritmik cephe düzenleri, yerçekimi yasasına
karşı bir başkaldırı havası veren, strüktürü zorlayan yapılar gördüm. Bunların
çoğunun iyi fotoğraf vermek için yapıldıklarına inanasım geldi. Deneysel
yapılara, farklı arayışlara, bunların bedelini karşılayan olduğu müddetçe
itirazımız olamaz. Kullanıcısının izini taşımaları, onların isteğine, günlük
yaşamlarına göre şekillenmeleri, farklılığı, sıra dışılıklarını gösteriyor ve
bu yönüyle şüphesiz ki olumluyorum.
Fantezi fukaralığı nedeniyle hayal
kırıklığıyla neticelenen pek çok sıra dışı ev deneyimi özellikle tatil
yörelerinde karşımıza çıkıyor. Örneğin İstanbul’dan Tekirdağ’a kadarki Marmara
Denizi sahillerindeki sitelerdeki performans, çok iftihar edeceğimiz bir
manzara sunmuyor ne yazık ki. Burada da hayali bir kullanıcı tipine göre
kurgulanmış bir yapı üretme süreciyle karşı karşıyayız. İstekler benzeşmiş,
yapılar benzeşmiş, aranan sıra dışılık, farklılık sıradanlaşmış.
Şu anda 114 dairenin bulunduğu, bakımlı
bir sitede oturuyorum; konforu ortalamanın üstünde, oldukça sıradan bir konut.
Kimilerinin yaptığı gibi balkon kapatmak, pencere değiştirmek gibi farklılıklar
peşinde de koşmadan, site mimarının önerdiği, öngördüğü şekilde yaşamaya
çalışıyoruz. Belki bir gün, kendi sıra dışımızı gerçekleştirmeyi deneyebilir,
bizi yansıtan, bizim şekillendireceğimiz bir yapı tasarlayabiliriz. Böyle bir
yapı içerisinde kendimizi daha rahat hissedeceğimize inanıyorum; ancak
başkaları için, aynı çevreyi paylaşan insanlar için bu sıra dışılık ne anlama gelecektir?
22 Ağustos 2007 / Etiket: Kent Kültürü, Söke
Ege Mimarlık dergisi “Sıra Dışı Evler” konusunu değişik yönleriyle
irdelemek istemiş ve farklı yazarlara çağrı yapmıştı. Bu yazım Ege Mimarlık
dergisinin 63. sayısında yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder