Böylesi sayılar dergilerin yayın politikalarını irdeleme ve
geleceğe ilişkin öngörülerini, projelerini sorgulama fırsatı oluştururlar.
Nitekim 300. sayıda da benzer şekilde genel bir değerlendirme yapılmış, mimarlık
yayıncılığı irdelenmiş. Derginin 40. yılında özel bir sayı hazırlanarak (309. sayı)
mimarlık yayıncılığı nereye gidiyor başlığıyla geleceğe ilişkin yorumlar
alınmış. Son olarak da derginin 50 yılı vesilesiyle 2013 yılında Mimarlık
dergisine katkı verenlerin görüşleri yayınlanmış.
Mimarlar
Odası, Mimarlık ve Siyaset
Mimarlık dergisinin ilk sayısı bilindiği üzere 1963 yılında
yayımlandı. 1963 yılından bugüne derginin 55 yıllık yayın hayatı içerisinde,
doğal olarak, farklı yayın kurullarının kendi dönemlerine yönelik yorum ve
önceliklerinin yansıdığı bir yayın etkinliği sürdürdüğünü, bunun yansımalarını
da dergilerdeki yazı seçimlerinden ve üsluplarından izlenebileceğini belirtmiştik.
Mimarlık dergisinin yayın performansını izleyerek Mimarlar Odası’nın örgütsel
değişimini gözlemek mümkündür denebilir. Her dönem kendi doğrusu çerçevesinde
ürettiğiyle tarihte yerini almıştır; bu birikimin farklı tarihsel yorumlamalara
fırsat tanıyabilmesi de Mimarlık dergisi koleksiyonlarının önemini bir kez daha
göstermektedir. Derginin 50. yılı vesilesiyle yaptığım değerlendirmede benzer
şeyleri yazma gereğini hissetmiştim. Özellikle gündemin, doğal olarak dünya,
Türkiye ve mimarlık gündeminin dergide nasıl işlendiğini ele almadan önce bu
yönde birkaç söz daha söylemek isterim.
Meslek odaları, özellikle adı verilerek Mimarlar Odası ideolojik
davranmakla suçlanmakta; toplum ve kamu hizmetinde sürdürdüğü mücadele doğal
olarak pek çok kişi ve kurumu rahatsız etmektedir. Mimarlar Odası’nın kendi
görevini yerine getirmediği, siyasetle uğraştığı, dava açmaktan başka bir şey
yapmadığı gibi pek çok iddia sıkça dile getirilmektedir. Oda yayınlarının
siyasi gündeme ilişkin görüşlere, yorumlara fazla yer vermesi, mesleki konulara
hiç değinmemesi konu edilir. Sonuçta bu da bir beklenti ve algı
değerlendirmesidir.
Oda’nın ve Oda yayınlarının nasıl algılandığı ve Oda’nın görevleri
üzerinde tekrar olmasına rağmen bir şeyler söylemek isterim. Oda’yla ilgili bir
algı sivil toplum kuruluşu olduğu yönündedir; ya da bir kültür kurumu, sadece
kültürel değerlerin ya da kültürel mirasın korunmasıyla uğraşan bir kültür
kurumu olduğu söylenir. Öte yandan resmî işler yapan, kayıt kabul işleri yapan
ya da birtakım belgeler veren bir kurum olduğu dile getirilir. Tabii ki
bunların hepsi, belki de fazlası söz konusu; sivil toplum kuruluşu gibi de
çalışır, yerel sorunlara değinir, kültürel mirasın korunması üzerine gayret
sarf eder, ama özünde bir meslek kuruluşudur, meslekle ilgili sorunlarla
ilgilenir. Elbette bütün bunları yaparken bir sivil toplum kuruluşu üyesi
duyarlılığıyla davranır. Doğal olarak bu yaklaşımı, kent ve toplum sorunlarına
duyarlılığı Oda’nın yayın politikasına da yansımıştır.
Oda’ya yönelik “siyaset yapılıyor, mesleki sorunlarla
ilgilenilmiyor” yargılarının en yoğun olarak yönlendirildiği dönemin 1980
öncesi olduğu belirtilir. O dönemin siyasi atmosferi de dikkate alınarak
değerlendirmeler yapılır. Bazı dönemlerde Oda yayınlarında hiç mesleki
konuların ele alınmadığı dahi dile getirilmiştir. Bu yazıyı hazırlarken gözden
geçirdiğim Mimarlık koleksiyonunda 1980 yılında yayımlanan dergilere göz attım.
1979/4 (sayı 161) Şubat 1980’de, 1980/1 (sayı 162) Ağustos 1980’de yayımlanmış.
12 Eylül darbesinin hemen öncesinde yayımlanan bu iki sayının içeriklerini bu
sayfada veriyorum ve yorumu okurlara bırakıyorum.
AKP
Yönetiminde Geçen Yıllar
İncelediğimiz dönemde dünyada, bölgemizde ve ülkemizde çok hızlı
altüst oluşlar yaşandı, yaşanıyor. Felaketlerle dolu böylesi günlerde yaşanan
insanlık dramlarının vicdanlarımıza yüklediği acının yanı sıra pek çok sorun zaman
zaman gölgede kalabiliyor ve gerekli ilgiyi göremeyebiliyor. Böylesi ortamlarda
ülkemizin geleceği konusunda yaşadığımız belirsizlikler elbette birincil
önceliktedir ve hepimizi olduğu gibi Odamızı da mesleğimizi de doğrudan
ilgilendirmektedir.
300. sayı 2001 yılında (Ağustos-Eylül) yayımlanmış. Bu dönemdeki
yayınlar aynı zamanda siyasi yakın geçmişin de mimarlık alanındaki izdüşümünü vermektedir.
AKP İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerdeki yerel yönetimlerden sonra
2002’de tek başına iktidar olmuş ve bugüne kadar tek başına ülkeyi yönetmiştir.
Dolayısıyla bu dönem aynı zamanda AKP yönetiminin kentlerdeki ve ülkemizdeki
icraatlarının da sorgulandığı bir dönemdir.
2001 yılından bugüne ülkemizde pek çok seçim yapıldı, siyasi
partiler kentleşme üzerine programlarını açıkladılar, vaatlerde bulundular. Pek
çok kanun değişti, imar mevzuatı hemen her yıl gözden geçirildi, “düzeltildi”,
yeniden yapılandırıldı, hatta Anayasa değiştirildi. Bütün bunlar doğal olarak
üzerinde durduğumuz zeminin sarsılmasına yol açtı, çok yönlü sorgulamalara
neden oldu. Mimarlık dergisinde bu dönemdeki gündem yazılarında farklı
disiplinlerden yazarların da katkısıyla kentlerimizin ve doğal çevrenin
tahribine yönelik yaklaşımların irdelendiğini, eleştirildiğini görürsünüz.
Bu dönemde kentlerimiz, yaşam çevrelerimiz hiç olmadığı kadar
yoğun bir tahribata uğradı. Özellikle 20. yüzyılın nitelikli yapılarının her
geçen gün eksildiğini görür olduk. Her geçen gün duyarlı kentli girişimlerinin,
sanatçı kuruluşlarının, meslektaşlarımızın çabalarıyla ciddi bir farkındalık
yaratılmaya çalışıldığını, yaşam çevrelerinin sağlıklaştırılması, yeşil
alanların, doğanın korunması, kültürel mirasın tahrip edilmemesi için çaba
gösterildiğini gördük. İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılmaması,
restore edilerek kentin kültür ve sanat hayatına kazandırılması için yoğun
girişimler oldu. Ankara Ulus Meydanı, Atatürk Orman Çiftliği’nin yapılaşmaya
açılmaması mücadeleleri gibi hemen her kentimizde yaşananlar, kentlerimizin
başkalaşımı üzerine sorgulamalar, kent dosyaları dergimizde önemli bir yer
tutuyor.
Afetlerle
Yüzleşmek
Bu dönem aynı zamanda 1999 Marmara Depremi sonrası kentlerin
olağanüstü yıkıma, kentsel dönüşüm adı altında yeni bir yapılanmaya uğradığı
bir dönemdir de. AKP yönetimi kentlerin deprem riskini bertaraf etmek ve yaşam
alanlarımızı sağlıklaştırmak yerine büyük bir rant hamlesine girişmiş, başta
İstanbul olmak üzere kentlerimiz büyük bir yıkıma sahne olmuştur.
İmar mevzuatı ve yapı denetimi alanında birbiri ardına
düzenlemeler getirildi. Yeterince irdelenmeden, yaşananlardan ders çıkarmak bir
yana, mevcut yapı üretme sisteminin baş sorumlularının yönlendirmesiyle
hazırlanan yönetmelikler evrile değişe bugün tartıştığımız kentsel dönüşüm
sürecine dönüştü.
Mimarlar Odası’nın da içinde bulunduğu pek çok kurum ve kuruluşun
kamuoyunda afetlere yönelik farkındalığın artması yönündeki çabaları,
yapılanlara yönelik eleştirileri, uyarıları, yol gösterici belgeleri
yayınlandı, Mimarlık dergisinde bu yönde yayınlar önemli bir yer tutmakta. Bunca
çabayı saygıyla hatırlamak, elbette yetinmemek, sürekliliğini sağlamak, daha
etkin olmaya çaba göstermek önümüzdeki en hayati görevlerimizden biri olmalı.
Küreselleşme
Sürecinde Türkiye Mimarlığı
Küreselleşmenin tüm boyutlarıyla hayatımızın hemen her alanına
yansıdığı bir dönemde hizmetlerin serbest dolaşımının gündeme gelmesi, çok
farklı sorgulamaların yapılmaya başlanması yeni bir gündem oluşturmuştu.
Eğitimimiz bize yetiyordu, meslek yetkisi kurallarımız sorgulanmıyordu, artık
sorgulamaya başlamıştık, Mimarlık ve Eğitim Kurultaylarında mimarlık ve
mimarlık eğitiminde uluslararası standartların aranması gündeme gelmiş ve kendi
kendimize yeterlilik duygusundan sıyrılmaya başlamıştık. Uluslararası
standartlarda eğitim yapmak, dört yılda yetki almak ve bu yetkiyi kayıtsız,
şartsız ömür boyu kullanmanın artık olamayacağı zihinlerde yer etmeye başlamıştı.
AB çerçevesinde düzenlenen uyum yasalarından “Mesleki Yeterliliklerin
Belirlenmesi ve Karşılıklı Tanınması” başlıklı AB direktifi bu kapsamda önemli
bir eşik olarak değerlendirilmişti.
Mimarlar Odası ACE - Avrupa Mimarlar Konseyi’nin üyesi olmuş,
Avrupa Mimarlık Politikaları Forumu’nun toplantılarına katılmaya, dünya
mimarlık ortamının konularını yakından izlemeye başlamıştı. UIA - Uluslararası
Mimarlar Birliği’nin 2005 Kongresinin İstanbul’da düzenlenecek olması bu
yöndeki çabaları artırmıştı. Mimarlık dergisinde İstanbul Kongresinin
hazırlıkları, Kongre öncesinde değişik kentlerde yapılarak gündemi Türkiye’ye
yayan Türkiye Kongrelerinin haberleri yoğun bir şekilde yer alıyor. Ele
alınmasını, tartışılmasını istediğimiz, ülkemiz ve mesleğimiz için hayati
önemde gördüğümüz konular çerçevesinde düzenlenen tartışma ortamlarına
meslektaşlarımızın katılmaları, izlemeleri, katkı koymaları önemliydi.
Mesleğimizin oldukça hırpalandığı ülkemizde dünya mimarlarıyla toplanıyor
olmamız önemli bir şanstı.
Uluslararası meslek ortamı üzerine değerlendirmeler, yapılan
çeviriler, çağırılan konuklar, toplantılar vb. Türkiye mimarlık ortamının
farklı bir gündemle tanışmasına vesile olmuştu. Ülkemizin ve bölgemizin içinde
bulunduğu siyasi iklimin farklılaşması, ülkemizle AB arasındaki ilişkilerin
dalgalı bir seyir izlemesi bu yöndeki ilişkilerin durağanlaşmasına yol açmış
oldu. Yapılanlar, yazılanlar, yapısal hazırlıklar dönem çalışmalarının izi
olarak yayınlarda yer alıyor.
Terör,
Savaş, Göçler
11 Eylül 2001 tarihinde New York’ta Dünya Ticaret Örgütü binasına
uçaklarla terör saldırısı gerçekleştirildi, her iki gökdelen de kısa sürede
yıkıldı. Terör olaylarının ilki değildi elbette ancak nitelik olarak bir başka
boyuta geçilebildiğini göstermiş oldu. Dünyanın hemen hiçbir yeri bu tarz terör
saldırısına karşı korunmuş değildi. O günden bu yana zaten bir türlü sonu
gelmeyen savaş haberlerinin, emperyal güçlerin savaş makinelerinin
performansının yanı sıra günün terör haberlerini de izler olduk. Avrupa
başkentleri vahşi terör saldırılarına sahne oldu. Başta İstanbul olmak üzere
kentlerimiz de terörden nasibini aldı, pek çok vatandaşımız yıllar süren
savaşın yanı sıra kentlerdeki kör terörden de nasibini aldı, yakınları
etkilenmeyen kalmadı, terör korkusu olmadan dolaşılamaz oldu.
Bölgedeki savaşlar, iç savaşlar, uluslararası müdahaleler sorunu
daha da içinden çıkılmaz hale getirmekten başka işe yaramadı, milyonlarca insan
yaşadığı yerleri terk ederek başka kentlere, hatta başka ülkelere sığındı. Devasa
insani sorunların yanı sıra ciddi bir barınma sorunu da gündeme geldi.
Kentlerimizin, kültür mirası olarak tescillenen tarihi kent
merkezlerinin savaş alanına dönmesi, ciddi bir yıkımın ardından şimdi de vahşi
bir yapılanma tehdidiyle karşılaşılması mimarların duyarsız kalamayacağı bir
insani sorun olarak gündemimize girdi. Mimarlık dergisinde yayımlanan bölgeyle
ilgili tahribat raporları sorunu tüm çıplaklığıyla sergiliyor.
“Yoksulluk ve Mimarlık İki Ayrı Dünya Mıdır?” (sayı: 323 Mayıs-Haziran
2005) başlığıyla ele aldığımız ve dünya örnekleriyle irdelemeye çalıştığımız
konu şimdi çok daha şiddetli bir şekilde gündemimizde.
Meslek
Etiği
Kentlerimiz küresel sermayenin yarattığı olağanüstü bir rant
baskısı altında, hemen her gün yeni bir “büyük imar hamlesi” haberi günlük
basında yer almakta, kentlerimizin yaşam alanları birer birer yapılaşmaya
açılmakta. Kentlerimizin geleceğiyle haklı olarak kaygılanırken, aynı zamanda
mesleğimizin geleceği için de endişe duymaya başlıyoruz. Bireyin düzen
karşısında çaresizliği ne yazık ki onu kolaylıkla rantın, çıkarcılığın, sömürünün
teknisyeni durumuna düşürebiliyor. Sizin teknik bilginize, donanımınıza ve
toplumsal konumunuza sahip olmayan insanların size güvenmeleri, inanmaları; öte
yandan kişinin mesleğine ve konumuna duyulan güvenin istismar edilmesi… İster
kâr tutkusuyla, ister beğenilme ve ayakta kalma güdüsüyle olsun, yapılanlarda
bir terslik var. Bazı meslektaşlarımızın bu büyük imar kargaşasının içerisinde
yer alabilme telaşı içine girmeleri, kentleşme ve mimarlığımızın geleceği ile
ilgili sorunlara uzak durmaları, ciddi bir meslek etiği sorununu gündemimize
getiriyor.
Mimarlık dergisinde meslek etiği üzerine derlenen yazıların önemli
bir farkındalık yarattığını, bu alandaki bibliyografyayı zenginleştirdiğini,
meslek etiği çalışmalarına çok yönlü katkı sağladığını düşünüyorum. Farklı
meslek ortamlarında, etkinliklerde meslek etiği konusunun işlendiğini görüyoruz,
bu tartışmaların dergiye yansımasını önemsiyorum.
Mimarların
ve Mimarlığın Değişen Kimyasını Gözlemek
Mimarlar Odası yayınlarındaki yazılar geniş bir konu yelpazesi içeriyor.
Yapı üretim sürecindeki sorunlar, meslektaşlarımızın performanslarının
sergilenmesi, mesleğimizle ilgili konuların bütünlüğü içerisinde ele alınmasına
özen gösterilmesi önemli bir birikimin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Mimarlık
dergisi koleksiyonuna baktığımızda derginin mimarlığın gündemini yansıtmanın
yanı sıra, meslek ortamının geleceğiyle ilgili yürütülen tartışmalara yer
vererek, yorumlayarak aktarmaya da önem verdiğini görüyoruz. Eksikler elbette
var; mimarın yapı üretim sürecinde değişen rolünün irdelenmesi, işveren-mimar
ilişkilerindeki başkalaşmaların, müelliflik kavramının farklılaşması gibi
konuların dergide daha fazla yer alması gerektiği açık. Küreselleşmenin
etkilerinin yanı sıra ciddi bir ekonomik darboğazdaki yapı sektörünün önemli
bir paydaşı olarak mimarlık bürolarının evriminin de irdelenmesi gerekiyor.
Mimarlık eğitimindeki yoğun kontenjan artışına rağmen mimar istihdamındaki
düşüşler, meslektaşlarımızın işsizliği, çalışma alanlarında karşılaştığı
sorunlar ciddi bir konu. Özellikle kamu kesiminde ve yerel yönetimlerde mimar
istihdamında gözlenen düşüşlere sık sık değiniliyor. Cumhuriyet tarihi boyunca yapı
üretiminde, planlamada rol alan kurumların ve kurum hafızalarının dağıtılmasının,
kamunun düzenleyici, yol gösterici rolünden arındırılmasının yapı üretimi
kültüründe ciddi bir boşluk yaratacağı daha etkin bir şekilde ele alınabilir,
irdelenebilir diye düşünüyorum.
Mimarlığın gündeminden yansıyanları aktarmaya, bazı noktalara ışık
düşürmeye çalıştım. Mimarlık yapabildiklerinin yanı sıra yapmak istedikleriyle
de her zaman canlı bir yayın etkinliğine sahne oldu. 318. sayıda (Temmuz
Ağustos 2004) yayın kurulunda yer almaya başladım, değerlendirdiğimiz 100
sayının önemli bir bölümünde yayın kurulu üyeleriyle birlikte görev üstlendim. Yazamayacağım
kadar çok kişinin çabalarıyla, katkılarıyla dergi bugünkü durumuna geldi; herkesin
emeğine sağlık. Nice sayılarda buluşmak dileğiyle…
Mimarlık dergisinin 400. sayısı (Mart - Nisan 2018)
için özel bir derleme yapılması istendi. Yayın Kurulu üyeleri farklı alanlarda
derginin son 100 sayısını irdelediler. Benim yazım mimarlığın gündeminin
dergiye nasıl yansıdığı üzerine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder