7 Ekim 2010 Perşembe

Mimari Medya’da Mimari Söylemler

7 Ekim 2011 tarihinde Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Mimarlar Derneği 1927 tarafından “Mimari Medya’da Mimari Söylemler” başlıklı bir panel düzenlendi. Panelin katılımcıları: Uğur Tanyeli (Arredamento), Bülend Tuna (Mimarlık), Yasemin Keskin Enginöz (Yapı), Ömer Yılmaz (Arkitera), Hasan Kıvırcık (Mimdap), Evren Başbuğ (Kolokyum) ve Kenan Güvenç (Oturum Başkanı). Panel konuşmaları dernek yöneticilerince konuşmacılara gönderildi ve düzeltmeleri istendi, ancak bugüne kadar yayınlanamadı. Konuşmaların tamamını Mimarlar Derneği 1927’den temin etmek mümkün. mimarlık yayıncılığının sorunlarının farklı görüşler çerçevesinde tartışıldığı bu panelin daha geniş kitlelerce paylaşılmasını diliyorum. Burada sadece kendi konuşmamı ve konuşmadaki sürekliliği sağlamak için arada oturum başkanının sorduğu soruları aktardım.

Bülend Tuna- Herkese merhaba. Ben izninizle önce bir duyuru yapmak istiyorum; burada mimarlık medyası üzerine yapılan bir tartışmada yeri olduğu, özellikle ilgilenenlerin duymasını istediğim için bunu yapmak istiyorum. Mimarlar Odası anma programı çerçevesinde bu dönem mimarlık yayıncılığının en önemli dergisini, Arkitekt’i yayınlayan Zeki Sayar’ı gündeme almıştı; Zeki Sayar’la ilgili olarak bir sempozyum yapılıyor 9-10 Aralık’ta İstanbul’da. Benzer şekilde Türkiye’deki mimarlık yayıncılığının geçmişi, bugünü ve ileride neler olabileceği orada da tartışılacak. Dolayısıyla buradaki tartışmalar bir ölçüde sempozyumun bir uvertürü de olabilir, onu belirterek başlamak istedim.

Sizin sorularınız benim hazırlığımla bir ölçüde örtüşüyor, izin verirseniz onu açayım. Ben burada öncelikle yapılı çevrenin oluşumunda mimarlık medyasının rolü nedir, yapılı çevrenin oluşumunda kimler, nasıl ve ne şekilde etkili oluyor diye bir başlangıç yapmak istemiştim. Bunu ifade edersem, belki sorunuzun cevabını daha kolay verebilirim.

Kimler etkili oluyor Türkiye’de, kentlerimizde yapılı çevrenin oluşumunda? Öncelikle devlet, TOKİ’yi hatırlamak yeterli, çok kısa bir süre içerisinde 500 bin civarında konut yapıldı, devlet eliyle yapıldı. Burada karar verenler nereden etkileniyor diye bakalım; çünkü sonuçta mimarlar tek başına yapılı çevrenin oluşumunda etkili olamıyorlar, sonuçta birileriyle beraber yapıyoruz ve masanın karşı tarafında birileri oturuyor; onların üzerlerindeki bilgiler, topladıkları imajlar bir yerlerden geliyor.

Devletten sonra ikinci önemli aktör olarak yerel yönetimleri söyleyebiliriz. Yerel yöneticilerimiz kentlerimizin şekillenmesinde çok etkin rol alıyorlar, olumlu veya olumsuz yönde. Niteliksiz fantezileri kentlerimizi dolduruyor, bunlar nereden geliyor, bu fanteziler nerelerden besleniyor, bunları da değerlendirmek lazım. Bizim mimarlık basınımızın ya da mimarlık basını olarak ilk elde düşündüğümüz basının bunları beslemediği açık, ama bir yerlerden beslendikleri ortada. Örneğin Ankara’da hep konuştuğumuz cephe estetiği dayatmaları var, başka belediyelerde de bunu görüyoruz, çok olumlu nitelemelerle anılan bazı belediyelerde bile projeler ruhsata gittiğinde cephe estetiği dayatılıyor belediye başkanları tarafından. Şimdi de başka bir şey, ideolojik kılıf üzerinden, tarihi referanslarla bir takım mimari düzenlemeler yapılıyor ve meslektaşlarımız bu düzenlemeleri yapmaya zorlanıyor. İşte bu tür etkilerle karşı karşıyayız.

Tabii bir başka etken de yapılı çevrenin oluşumunda, uluslararası emlak kuruluşları. Küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz ve sürekli olarak gayrimenkul zirveleri yapılıyor. Türkiye’de yapılıyor, dünyanın değişik yerlerinde yapılıyor ve Türk inşaat firmaları oraya katılıyorlar. Onların oluşturdukları projeler, ortaya çıkardıkları mimarlık modaları, akımlar ve onların örnekleri bir ölçüde bombardıman şeklinde kentlerimize de geliyor. Tabii ki Türkiye’de büyük sermaye gücüne orantılı olarak devasa yapılar yapmaya heves ediyor ve bu yapıları yaparken de dünyadaki sayılı mimarları getirmeye çalışıyorlar. Bu mimarların diğer şehirlerde yaptığı ve bir yerlerde gördükleri ikonik yapıları, işte fotoğrafı çekilecek, kartpostallaşacak yapıları kendi adları altında yapmak istiyorlar.

Sonuçta bütün bunları besleyen bir mimarlık medyası var. Mimarlık medyası derken sadece bizlerin çıkardığı mimarlık medyasını düşünmemek gerekir. Ben kısaca bir araştırma yaptım Mimarlar Odası kütüphanesinden ve Sürekli Mesleki Gelişim Merkezimizden. Bunlara da değineceğim, ama buradaki yayınları şöyle çok özetle belirteyim; 15 tane sürekli mesleki yayın var, Oda yayını 16 tane, 30 tane Oda bülteni var, 4 tane hakemli dergi var, 40 tane inşaat ve yapı sektöründeki dergi var, sayamadığım kadar çok dekorasyon dergisi var, 7 tane internet portalı var çok aktif kullanılan ve yine sayamadığım kadar çok yabancı dilde basın ve internet portalı var. Mimarlık medyasını bu genişlikte değerlendirdiğimiz zaman, işte karar vericilerin beğenilerini oluşturmakta, mimarlık medyası etkin oluyor diyebiliriz, ama bizim anladığımız anlamda, sizin sorduğunuz anlamdaki mimarlık medyasının etkinliği ya da mimarların doğrudan etkinliği ne yazık ki fazla değil.

Tabii ki burada mimarlık medyasının, yani dar anlamdaki mimarlık medyasının sadece iyi bina tanıtmak, güzel bina resimleri koyarak yetindiklerini söylemek haksızlık olur. Dünyada da, Türkiye’de de yıldız mimarlık sisteminin sorgulandığını görüyoruz. Uluslararası mimarlık bürolarının tanıtımını yapmakla yetinmeyen, arkadaki sistemi sorgulayan, mimarlığın temel konularını ele alan ciddi bir yayın performansı Türkiye’de de var. Bir başka etkiyi de söylemek isterim; Türkiye’de çok aktif bir yapı sektörü var ve yapı sektörünün içerisindeki üretici birliklerin ya da tek tek firmaların, malzeme üreticilerinin yayınladıkları dergilerin de bu beğeni oluşumunda, işverenlerimizdeki beğeni oluşumunda çok aktif rolleri olduğunu düşünüyoruz. Bir masaya oturduğumuzda, işverenin bir malzemeyi, bir cephe sistemini sizin karşınıza koyduğunu görüveriyorsunuz. Dolayısıyla bu imajı nereden edinmiş olabilirler ki, mimarlık medyasından ediniyorlar. Çünkü bizim anladığımız anlamıyla dergiler okumuyorlar, ama bir başka tür dergileri okuyorlar.

Buradaki mimarlık dergilerinin bolluğunda şunu söyleyebiliriz. Farklı farklı dergiler var, farklı okur kitleleri var, ama ortak kesişim kümeleri var bu dergilerin. Tabii ki dergilerin bu kadar çeşitli olması, dergilerin kendilerine göre bir farklı yönler çizmelerini de gerekli kılıyor, onlara yönlenmesine vesile oluyor diyebiliriz.

Bilmiyorum sorunuza cevabı burada keseyim mi? Tekrar özetlersem; mimarlık medyası, mimarların yalnızca ilgilendiği, işverenlerin daha çok okuduğu dergiler aracılığıyla etkiliyor mu derseniz, elbette etkiliyor. Bu genişlikte bakıldığı zaman bir imaj bolluğu var. Tabii ki günlük gazeteleri de belirtmeliyiz, onu da atlamamak lazım. Günlük gazetelerdeki emlak eklerinin bolluğunu düşünün, her gün dünyanın değişik yerlerinden, Türkiye’den değişik bina imajları bombardıman halinde binlerce, yüz binlerce okurun karşısına geliveriyor ve bunlar bir beğeni düzeyi oluşturuyorlar. Bununla beslenmiş olan bir işverenle oturuyorsunuz masaya, o tür bir beklentiyle sizin karşınıza geliyorlar.

Elbette sadece emlak eklerinde değil, kültür ve sanat eklerinde de ya da sayfalarında da mimarlık haberlerine ve yorumlarına yer veriliyor, ama ne yazık ki istediğimiz ölçüde değil. Dileriz mimarlık haberleri oralarda da, günlük basında da daha fazla yer alır. Çünkü toplumdaki mimarlık kültürünün gelişmesi, mimarlık performansının daha iyi gerçekleştirilmesi için önemli olacaktır diye düşünüyorum.
       
Bülend Tuna- Şimdi uzunca bir süredir sadece mimarlık ortamında değil, bütün basılı ortamda dijital yayın tartışılıyor; işte “dijital yayıncılık basılı kitabı, dergiyi öldürüyor mu?” tartışmaları var. Bununla ilgili her iki tarafın da görüşlerini aktaran tartışmalar izliyoruz. Ben tabii gönlümden geçeni söylüyorum; dijital ortamı önemsemekle ve gençler kadar olmasa da zaman zaman kullanmakla beraber, basılı bir ortamdan takip etmeyi tercih ediyorum.

2008 yılında Avrupa’da, Avrupa Mimarlar Konseyi’nin yaptığı bir araştırmada; Avrupa’da en çok internet kullanan mimarın Türkiye’de olduğu belirlendi, bu bir anket sonucu, ama bir gerçeği yansıtıyor, yani internet çok yaygın bir şekilde kullanılıyor. Bunun yanında bir sürü derginin olduğunu da görüyoruz. Haber güncellemenin hızı ve biraz önce anlatıldığı gibi bir tür demokrasi ortamının ayrıca tartışmasını yaparız. Bunun yanı sıra dijital yayıncılıkla bu alanda rekabet etmek tabii ki basılı organların görevi değil, ama başka bir alanda üretim yapmak, onların yapamadığını ikame etmek şeklinde bir görevlerinin olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda mimarlık ortamındaki çeşitliliğin, dergileri bir ölçüde rahatlatabileceğini ve kendi alanlarını daha rahat seçebileceklerini ve seçtikleri alanların da içini daha rahat doldurabileceklerini düşünüyorum.

Bunu şunun için söylüyorum; Mimarlık dergisi 1963’ten beri yayınlanıyor, 1963’ten itibaren çıktığında zaman zaman tek dergi olmanın ağırlığını da hissetmiş; çünkü her şey ondan beklenir hale gelmiş. Hem haberler, hem yorumlar, hem projeler, hem yarışmalar, vb. ve ortam da çok sınırlı, kaynak da sınırlı ve bunu yeterince yapamadığı dönemler olmuş. Şimdi başka başka yayınlar arasındaki bir paylaşımı mimarlık ortamında görüyoruz. İlk turdaki konuşmalarda bahsedildi, ben de Uğur Bey’i teyiden bir şeyler eklemek istiyorum.

Mimarlık ortamında niye böyle bir yayın bolluğu var, Mimarlar Odası’nda en azından, 16 tane yayın çıkartıyoruz ve 30 tane de bülten var. Mimarlık dergisi Türkiye çapında yaygın olarak dağıtılıyor, 22 bin civarında tirajı var, ama şube dergilerinin bazılarının da tirajı çok yüksek, örneğin İstanbul 10 binin üzerinde, Ankara, İzmir’de oldukça yaygın ve sürekli olarak çıkartılan şube dergileri var. Bunların içerisinde bazıları kendi alanlarında farklı farklı tipler seçerek, kuramsal yazılara daha ağırlık veren dergiler de olabiliyorlar. Örnek olarak Kayseri Şubemizin çıkardığı Tol Dergisini ve İstanbul Büyükkent Şubemizin yayını Mimarist’i sayabiliriz.

Türkiye’de mimarların yüzde 43’ü İstanbul’da, bu çok büyük bir yığılma, mimarlık hizmetinin de en az yüzde 60’ı İstanbul’da yapılıyor. İstanbul’da yapılan mimarlık hizmetinin yüzde 60’ının ötesinde bu bürolar, Türkiye’de ve şimdi tabii daha da giderek gelişen bir şekilde bütün dünyada yapılan mimarlık hizmetinin çoğu da İstanbul’da yapıyor. Biraz evvel Uğur Bey’in dediği gibi bu bir tür anomali, bunun içine Ankara ve İzmir’i daha az olmakla birlikte elbette katabiliriz. Buradaki projeler doğal olarak bütün mimarlık medyasını besleyen, onların imajlarını veren projeler halinde duruyor. Anadolu’da gittiğiniz herhangi bir kentte sıradan binlerce yapının arasında, birbirinden sevimsiz binlerce yapının arasında aynı imar düzeni içerisinde sıra dışı bir şeyler yapabilmiş, katkısını sunabilmiş projelerin mimarlık medyasında yer alabilmesi pek mümkün değil.

Kenan Güvenç (Oturum Başkanı)- Bu noktada size bir şey sorabilir miyim acaba bununla ilişkili, son bahsettiğiniz şeyle, konuşmanıza müdahale anlamına gelmeyecekse? Ulusal mimarlık politikası adına kamuoyu yaratılmasında örneğin Mimarlık dergisi bir ağırlık kazanabildi mi, yani buna eklemleyebilirsiniz de daha sonra konuşmanızın şeylerini, ama bu merak ettiğim bir şey.

Bülend Tuna- Evet, not alayım en azından, evet o konu önemli, benim de çok önem verdiğim bir çalışmaydı. Mimarlık yayınları içerisinde bir de, özel bir yayın var, ona da değinmek isterim “Mimarlıkta Malzeme” İstanbul Büyükkent Şubesi çıkartıyor, yine 10 binin üzerinde bir tirajı var, bu da o alana yönelik bir dergi. Bir başka da bülten olarak çıkan bir yayınımız var, uluslararası mimarlık alanındaki gelişmeleri meslektaşlarımızla paylaşma anlamında yaptığımız bir çalışma “Belgeler” dergisi. Dünya küçülüyor, küreselleşiyor ve mimarlık meslek uygulamaları dünyada nasıl oluyor, Avrupa’da nasıl oluyor, meslek hukuku nasıl oluşuyor gibi konulara açıklık getiren belgeleri yayınlayan bir bülten. Avrupa Mimarlar Konseyi’nin, Uluslararası Mimarlar Birliği’nin, Avrupa Birliği’nin mimarlıkla ilgili, yapı üretimle ilgili kararlarının Türkiye’ye yansıması, onların burada tartışılması, sadece dil bilenlerin ötesinde, bütün meslektaşlarımızın bu belgeleri tartışması, irdelemesi için çıkartılan bir yayın.  

Tabii ki bu şube yayınları, kendi bölgelerindeki performansa büyük ölçüde yer vermeye çalışıyorlar, bu önemli bir birikim sağlıyor. Yani ileride o bölgedeki mimarlık performansı araştırılmak istendiğinde, önemli bir kaynak olarak o yöredeki dergilerin arşivlerine bakmak yararlı olacaktır diye düşünüyoruz.

Evet, satış yapılmıyor, sadece aboneler var, ama yaygın bir dağıtım var, biraz önce dediğim gibi 22 bin tiraj, zaman zaman aidat ödemelerle birlikte artıyor. Bu durum bizim dergimizin içeriğine olsun, biçimine olsun ilgisiz kaldığımız anlamına gelmiyor. Okunurluğunu arttırma konusunda oldukça çaba gösteriyoruz. Dergide ilgi çekilebilecek yazıların yanı sıra, meslektaşlarımızın ilgisini çekmesini istediğimiz yazıları da koymaya gayret ediyoruz. İlgilendiğimiz belli temalar var ve bu temaların zaman zaman dosya olarak da işliyoruz, onun ötesinde dosya olarak işlediğimiz konularda gelen başka yazıları peyderpey Mimarlık dergisinde izliyorsunuz.

Bir kurum dergisiyiz, 40 bin üyenin ve 8500 civarındaki tescilli büronun olduğu bir kurumdan bahsediyoruz, dolayısıyla biz proje basamıyoruz, yani beğendiğimiz bir projeyi hemen basamıyoruz. Projeyi basabilmemiz için, bu projenin bir jüri tarafından seçilmesini gerekli görüyoruz. Yani bir yarışma projesi olabiliyor ya da ulusal mimarlık ödülü jürisi tarafından belirlenmiş olmasını şart koşuyoruz. Yarışma projelerini önemsiyoruz, yarışma kurumunu önemsiyoruz ve Mimarlık dergisiyle bunu yansıtmaya çalışıyoruz, kolokyumları, yarışmayla ilgili yapılan tartışmaları yansıtmaya çalışıyoruz.

Bununla ilgili çok sık başvuru geliyor, biraz önce de konuşmacılar değindi. Gerçekten de yarışma sonuçlarının sunuşuyla ilgili bize defalarca talep geliyor, ama ne yazık ki ancak bu kadar verebiliyoruz, neyse ki yarışma kitapları daha hızlı bir şekilde yayınlanabilir oldu ve yarışma sonuçları meslektaşlarımızın eline ulaşabiliyor, çok da takip ediliyor, bunu da belirtmek isterim.

Bir yayın kurulumuz var, değişik temalarda gelen yazılar burada irdeleniyor. Hakemli dergi değiliz, zaman zaman böyle talepler de geliyor, bunu da belirtmek isterim. Mimarlık dergilerinde kimler yazıyor diye baktığımız zaman, daha çok akademisyenlerin yazdığını görüyoruz. Serbest çalışan meslektaşlarımız da yazıyor elbette, onlardan da çok değerli yazılar alıyoruz, ama bir orana vurduğumuz zaman daha çok akademisyenlerin yazdığını görüyoruz. Burada tabii akademik yükselme kriterleri anlamında bir zorunluluk da var, onun getirdiği bir baskı var. Ancak meslektaşlarımızın sadece kendi projelerini tanıtmakla yetinmeleri de ayrı bir olgu, bunu da bir tespit olarak belirtmemiz gerekir. Daha çok okumalarını ve daha çok mimarlık üzerine yazmalarını dilerdik, bunu yapan çok değerli meslektaşlarımız var.

Kenan Güvenç (Oturum Başkanı)- Bir şey sormak istiyorum, yine bir araya gireceğim, bu turda çünkü bu şekilde, bu formatta götürme arzusundayım tartışmayı. Yarışma projelerini, örneğin jüriler bunları seçtiği anda ertesi gün neredeyse değişik kanallarda net ortamında gayet rahat bir şekilde bunları izleyebiliyorsunuz. Yani çok kısa bir sürede bunu elde edebiliyorsunuz. Mimarlık dergisi yaklaşık, hani bu çıkma süresi düşünüldüğünde, farz edelim ki tam bir ay sonra aynı yarışma projelerini yayınladığında zamansal olarak kendini bayatlatmış olmuyor mu? Esasında söylemek istediğim şey, Mimarlık dergisi de olsa, Mimarlık dergisi gibi kurum dergisi bile olsa, bu hele oda açısından bakıldığında bir tavrın, örneğin yarışmalara ilişkin sorunların önemli bir bölümünün tartışıldığı bir tavrın açılımıyla birlikte bu projelerin yayınlanması lazım, basit bir teşhir öğesi haline getirilmemesi lazım.

Dolayısıyla bir tavırsızlık içerisinde, salt sergileme açısından bakıldığında, bu Mimarlık dergisini zamansal olarak statik hali getirmiyor mu?

Bülend Tuna- Aynı kanaatte değiliz, elbette dijital ortamda yayınlanıyor, haberleri de çıkıyor, biz de öncelikle haberi elimize gelir gelmez yarışmanın sonucunu veriyoruz. Veriyoruz, ama sonuçta da belli bir formatta bunun yayınlanmasını ve binlerce mimarın bürosuna bunun gitmesini ve basılı olarak görülmesini de önemsiyoruz, bunun önemsendiğini de biliyoruz.

Bir de başka bir şey daha söylemek istiyorum; bundan bir süre önce Mimarlar Odası bir yarışmalar dizini hazırlamak istedi. Türkiye’de 1930’dan itibaren çıkmış bütün yarışmaların bir dökümünü yapmak istedi, bu sanıldığı kadar kolay olmadı ve birçok yanlışla çıkabildi. Bu yayınların gerçekten bir arşiv değeri de kazandığını düşünüyoruz. Mimarlık yarışmalarıyla ilgili bilginin bir yerlerde toplanması, sunulması önemli.

Madem araya girdiniz, o zaman ötekine de değineyim. Ulusal mimarlık politikaları, Mimarlar Odası’nın uzun zamandan beri uğraştığı bir konuydu. Pek çok ülkede, özellikle kamu kesiminin mimarlık alanında yaptığı uygulamaların, aldığı kararların nasıl olması gerektiğinin aktarıldığı, yapılı çevrenin oluşumunda nasıl davranması gerektiği konusunda hazırlanmış metinlerdi. Bu metinleri çok önemsedik; bazı ülkelerde kanun şeklindeydi, bazı yerlerde hükümet kararı şeklindeydi, bazı yerlerde odayla beraber yapılmıştı, bazı yerlerde bakanlığın ağırlığıyla yapılmıştı. Bütün bunları derledik, çevirdik ve Türkiye’de de benzer bir çalışma içerisine girdik. Bu metni ürettik, tek başımıza olarak Oda olarak da üretmedik, değişik platformlarda, akademisyenlerin katıldığı değişik tartışma platformlarında bunu geliştirdik, mimarlık ve eğitim kurultayında da irdelendi, bir taslak olarak başladı, sonra da yayınlandı.

Bunu tartışmak üzere Cumhurbaşkanından, Başbakanına, Bakanlarına, bütün üniversitelere, mimarlık bölümlerine, mimarlık fakültelerine, hocalarımıza, serbest mimarlara, herkese gönderdik ve ne yazık ki çok az tartışıldı. Böyle bir metnin tartışılması konusunda olağanüstü bir isteksizlik duyuldu, bunu aslında bir tespit olarak paylaşmama fırsat verdiğiniz için de teşekkür ediyorum. Niye mimarlık ortamı böyle bir metni tartışmadı? Yani Mimarlar Odası’nın ürettiği metin, Yapı dergisinde yayınlandı, Doğan Bey çok sahiplendi, Yapı dergisi bu metni önemsediğini söyledi, bizler defalarca insanlara bu metinle ilgili ne düşündüklerini sorduk ve ne yazık ki böyle bir üst metinle ilgili olarak tartışma üretme konusunda ciddi bir isteksizlik vardı. Bu belki de başka bir ortamda üzerinde durmamız gereken bir konu. Türkiye’de meslektaşlarımızın kuramsal konulara ya da böylesi metinlere olan yabancılığından kaynaklanıyor olabilir ya da proje üretme şekilleri ya da kamunun proje elde etme şekilleri konusundaki şimdiye kadar olan düzenin devam etmesi konusundaki istekliliği, gizli istekliliğin bir yansıması olabilir.

Kenan Güvenç (Oturum Başkanı)- Esasında samimi bir art niyet güdüyordu söylediğim şey, size ilettiğim durum. Çünkü siz mimarlık ortamındaki çeşitlilik dergi ortamını rahatlatabilir dediniz, bu çeşitlilikle ulusal mimarlık politikalarının mahiyeti çelişiyor gerçekte birbiriyle, bu çeşitlilik arayışıyla ulusal mimarlık politikasının amaçları en azından çelişiyor. Medya bu tür çelişkileri arıtma görevi mi yapıyor diye düşünüyorum.

Bülend Tuna- Bunu anlayamadım, ne demek arıtma?

Kenan Güvenç (Oturum Başkanı)- Çeşitlilik, siz çeşitliliğin mimarlık ortamındaki çeşitliliğin, örneğin medyumları da rahatlatacağını söylediniz. Bu bir çeşitlilik arayışından bahsettiniz ve bunun toplumsal hayat için bir zenginleşme unsuru olduğunu kastettiniz. Ulusal mimarlık politikalarının mahiyeti ise, bir tür tek tipleştirilmiş bir ya da Sayın Tanyeli’nin söylediği gibi tek bir mimarlık anlayışının bir açılımı gibi gözüküyor. Diyorum ki bu ikisi arasında bir çelişki var, çeşitlilikle ulusal mimarlık politikasının mahiyeti arasında bir çelişki var. Medya bu tür çelişkileri arıtma görevi mi görüyor?

Bülend Tuna- Hayır, hayır ben o anlamda söylemedim. Mimarlık çeşitliliğini kastederken biraz önce de burada değinildiği gibi, dijital ortamdaki haberlerin hızlı güncellenmesi söz konusu ya da bir başka yayının proje yayınlama konusundaki serbestliğini belirtmeye çalıştım. Yani bu kadar yaygın bir ortamda, biz kendi alanımızla ilgili yayın politikasını oluştururken daha rahat davranabiliyoruz ya da herhangi bir yayın daha rahat davranabiliyor, bunu söylemek istedim. Yani Kayseri Şubesi Tol dergisini çıkartırken, belli bir formatı, belli bir kâğıt cinsini seçiyor ve daha kuramsal yazılara ağırlık verme kararını verebiliyor. Mimarist de benzer bir şekilde yapıyor. Bunu yaparken Kayseri’deki ya da başka bir yerdeki projelerin yayınlandığını düşünüyor, o anlamda söylemek istedim.

Mimarlık politikasıysa sandığınız gibi bir tektipleştirici bir metin değil, toplumda mimarlığın önemsenmesini, biraz önce burada değindiğimiz şekilde mimarlığın bir kültür olarak algılanmasının önündeki engellerin aşılmasını hedefleyen bir çağrı. Yoksa mimarlık mutlaka böyle yapılacaktır diye söyleyen bir metin değil. Dilerseniz bununla ilgili değişik ülkelerdeki mimarlık örneklerini, hepsi farklı farklı yaklaşımlar içeriyor, onları size ileteyim. Onlar üzerine bir başka ortamda tartışma yaparız. Mimarlık metinleri keza mesela İrlanda’da hükümet programı şeklinde ve belli yıllarda, belli aylarda hangi kanundaki, hangi yönetmelik hükmünün mimarlık lehine, kentlerimiz lehine değiştirileceğine dair çok detaylı bir hükümet programı şeklinde de olabiliyor, bazı yerlerde de bir isteklilik, bir çağrı, meslek ortamına, topluma bir çağrı şeklinde de olabiliyor.

Türkiye’deki bir ölçüde çağrı gibiydi; çünkü muhatabının imzalaması gerekiyordu. Ayrıca Türkiye’de yönetimde söz sahibi olanlar, yani hükümet erki Avrupa Birliği sürecinde, buna benzer pek çok kararı da imzaladılar, ama ne yazık ki uygulamadılar. Leipzig Sözleşmesi Bayındırlık Bakanlığı’nın imzaladığı bir sözleşmeydi, ama uygulanmadı. Bu tür sözleşmeler kentleşmeyle ilgili bir duyarlılığın öne çıkmasına yol açan metinler. Hükümet başkanının “ben bunu beğenmiyorum, yıkın” demesi, ya da herhangi önemli bir kentsel dokunun değiştirilmesine yönelik kararı irdelemeden alıvermesinin yerine, daha başka karar mekanizmalarının nasıl oluşacağını söyleyen metinlerdi. Mutlaka mimarlık dediğin böyle yapılır diye dayatan bir metin değildi.

Başka bir şey daha, lütfen şunu da bitireyim, ondan sonra tartışalım dilerseniz. Çünkü Mimarlar Odası’nın yıllardan beri pek çok alanda çalışması sorgulanmıştır, bundan da memnun oluyoruz, elbette sorgulanacaktır; ama şu anda mimarlık yayını üzerinden konuştuğumuz için dilerseniz onun üzerine odaklanalım ve onun üzerinden birbirimizin görüşlerini almaya çalışalım.

Mimarlık eleştirisini önemsiyoruz, bunu özellikle biraz açmama izin verin. Mimarlık medyasındaki en önemli eksikliğin mimarlık eleştirisi olduğunu düşünüyoruz. Mimarlık eleştirisi yok, yani şöyle yok; mimari projelerin tanıtımıyla yetinme var, bir bilgilendirme aşaması var ve bu bilgilendirme aşamasının sorgulama, tartışma aşamasına geçemediğini görüyoruz. Bunun değişik nedenleri olabilir, yani aynı ortamdayız, birbirimize bakıyoruz ve birbirimizi kırmamak istiyoruz, belki bunun getirdiği şeyler olabilir ya da birbirimizin canını acıtmamak istiyor olabiliriz. Buna rağmen bir mimarlık eleştirisini yapmayı, bütün bunlardan arınarak yapabilmeyi becermemiz gerekir diye düşünüyorum.

Mimarlık dergisi olarak bunu nasıl zorlayabiliriz diye gündemimize aldık. Yıllardan beri, gerek Mimarlık’ta gerek başka yayın organlarında, mimarlık eleştirisinin yapılmasını, özellikle kuramsal yazıların yanı sıra yapıların eleştirilmesini, herkesin kullandığı deneyimlediği yapıların mimari olarak irdelenmesini önemsedik. Bunun sadece o yapıyı yapanla, o yazıyı yazan arasında bir ilişki olmadığını, tüm mimarlara yönelik önemli bir yaklaşım olduğunu düşündük. Ulusal mimarlık ödüllerinde yapı dalında ödül alan adayların eleştirilebileceğini öngörerek, bunları mimarlık eleştirisi yapacak yayın kurulu üyelerine ve dışımızdaki bazı yazarlara gönderdik; onları yavaş yavaş yayınlamaya çalışıyoruz. Dileriz bu yaygınlaşır ve mimarlık eleştirisi, mimarlık medyası içerisinde yer bulur, bunu önemli buluyoruz.

Mimarlık dergisinin bir web sitesi var, bütün sayılarının içeriklerine ulaşmak mümkün; son 10 yılın yazılarına da doğrudan ulaşmak mümkün. Bunu niye belirtiyorum; mimarlık alanında kentleşme alanında araştırma yapacak olan herhangi bir araştırmacının ilk önce Mimarlar Odası yayınlarına bakması gerektiğini düşünüyorum. Bunu önemsiyorum, kolaylaştırmak gerektiğini de düşünüyorum. Elbette bu birikim yıllardan beri pek çok kişinin yazısıyla, katkısıyla oluşan biri birikim, bütün dönemler içerisinde görev alan ve buralarda da oturduğunu gördüğüm pek çok meslektaşımızın katkılarıyla oluşan bir birikimdir. Bu birikim için Mimarlar Odası adına bütün bunları sağlayanlara teşekkür ediyoruz.

Bir başka teşekkür de, 63’ten bu yana dergiyi yayınlayanlara. Bazı meslektaşlarımızın mimarlık yayınının sadece yazı yazarak ya da birkaç görsel vererek çıkabileceğini sandıklarını düşünüyorum, bunu dile de getiriyorlar. Oysa mimarlık yayıncılığı çok zahmetli bir iştir, bunu burada belirtmek istiyorum, yayıncılık alanında çalışan insanlar olarak, emeği geçen bütün meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Bir ufak not vermek isterim, Uğur Bey Mimarlık da İstanbul’da yayınlanıyor dedi, evet İstanbul’da yayınlanıyor, ama Ankara’da hazırlanıyor, yayın kurulu değişik yerlerde toplanıyor, ancak Mimarlar Odası’nın yayın sekretaryası Ankara’da, onu özellikle belirtmek isterim.

Bülend Tuna- Beklendiği gibi ben polemik yapmaktan yana birisi değilim, o anlamda söylemeyeceğim, sadece şunu belirtmek istiyorum. Bu etkinliğimizin konusu mimarlık medyasının mimarlık mesleği ve mimarlık gündemi üzerindeki rolüydü. Ben bir kurum dergisinin temsilcisi olarak buraya geldim ve bu gündemle ilgili olarak neler yaptığımızı anlatmaya çalıştım. Dolayısıyla burada tirajımızı belirtmekteki amacım buydu; bu tirajın başka bir manası olduğu anlamında algılandı, o bakımdan onu düzeltmek isterim.

Bu durum bize ayrı bir sorumluluk getiriyor, yani biz bu kadar yaygın dağıtma şansına sahibiz bir kurum dergisi olarak, insanların önüne dergiler gidiyor, bu yayın gidiyor. Bunu doğru bir içerikle mi dolduruyoruz, bu bizim sorumluluğumuz, bunu belirtmek anlamında söyledim. Yoksa her yayının farklı ve bu farklılığın da bir zenginlik olduğunu, bunun mimarlık medyasının bütünü içerisinde bir şans olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğümü söyledim, bunu tekrar edeyim. Mimarlık ortamında da belki başka başka yayınlar çıkabilir, başka başka dijital yayınlar da çıkabilir. Bugün aklımıza gelmeyen yöntemler de gündeme gelir. Tabii ben o kehanete katılmıyorum, dijital ortamın basılı ortamı yok edeceği gibi tartışmalar yapılıyor.

Bülend Tuna- Belki başka bir ortamda o da tartışılır. Dijital ortamdaki yayıncılığın sorunlarına çok girmedik, biraz değinildi. Bunun büyük bir açılım olarak gündeme geldiğini görüyoruz, sosyal paylaşım sitelerinin bugün dünya medyasında farklı yönlerinin de tartışıldığını ve büyük olanak getirdiğini görüyoruz. Bizim bireysel olarak oraya, o ortama katkı yapma ve etkileme gücümüz elbette çok önemli ve bu çok büyük bir açılım getiriyor. İşte Arap baharından başka yerlere kadar bu gidebiliyor. Öte yandan bunun başka sakıncalar da doğurabileceğini, bizim etkileme gücümüzden daha farklı ve güçlü bir şekilde egemenlerin gücünün olabileceğini de düşünmek gerekiyor. Bunun için bir takım süzgeçler yapılması gibi önlemlerden internet süzgeçlerinden falan bahsetmiyorum, sadece bunun dikkate alınmasını hatırlatmak istedim. Tartışmayalım, ama madem bu kadar değiniyoruz, bu yönünün de olduğunu belirtmek istedim.

Mimarlar Odası’yla ilgili konularda her ortamda, Mimarlar Odası’nın temsilcisinin bulunduğu ortamlarda, Mimarlar Odası’nın çalışmaları eleştirilir. Burada onları açmak istemiyorum, bunların cevapları da verilmiş, yine de verebilirim. Bir başka etkinlikte, örneğin yine kurum olarak Mimarlar Derneği bunu üstlenebilir, “ulusal mimarlık politikaları nasıl olmalıdır?” konusu yine gündeme gelir, tartışırız. Ben de çok keyif alırım, çünkü hiç olmazsa konu tekrar gündeme gelmiş olur.

7 Ekim 2010 / Etiket: Mimarlık Yayıncılığı

Mimarlar Derneği 1927’nin düzenlediği panelde yaptığım konuşmam.  

           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder