Bülend
Tuna- Herkese
merhaba. Ben izninizle önce bir duyuru yapmak istiyorum; burada mimarlık
medyası üzerine yapılan bir tartışmada yeri olduğu, özellikle ilgilenenlerin
duymasını istediğim için bunu yapmak istiyorum. Mimarlar Odası anma programı
çerçevesinde bu dönem mimarlık yayıncılığının en önemli dergisini, Arkitekt’i
yayınlayan Zeki Sayar’ı gündeme almıştı; Zeki Sayar’la ilgili olarak bir
sempozyum yapılıyor 9-10 Aralık’ta İstanbul’da. Benzer şekilde Türkiye’deki
mimarlık yayıncılığının geçmişi, bugünü ve ileride neler olabileceği orada da
tartışılacak. Dolayısıyla buradaki tartışmalar bir ölçüde sempozyumun bir uvertürü
de olabilir, onu belirterek başlamak istedim.
Sizin sorularınız benim hazırlığımla
bir ölçüde örtüşüyor, izin verirseniz onu açayım. Ben burada öncelikle yapılı
çevrenin oluşumunda mimarlık medyasının rolü nedir, yapılı çevrenin oluşumunda
kimler, nasıl ve ne şekilde etkili oluyor diye bir başlangıç yapmak istemiştim.
Bunu ifade edersem, belki sorunuzun cevabını daha kolay verebilirim.
Kimler etkili oluyor Türkiye’de,
kentlerimizde yapılı çevrenin oluşumunda? Öncelikle devlet, TOKİ’yi hatırlamak
yeterli, çok kısa bir süre içerisinde 500 bin civarında konut yapıldı, devlet
eliyle yapıldı. Burada karar verenler nereden etkileniyor diye bakalım; çünkü
sonuçta mimarlar tek başına yapılı çevrenin oluşumunda etkili olamıyorlar,
sonuçta birileriyle beraber yapıyoruz ve masanın karşı tarafında birileri oturuyor;
onların üzerlerindeki bilgiler, topladıkları imajlar bir yerlerden geliyor.
Devletten sonra ikinci önemli aktör
olarak yerel yönetimleri söyleyebiliriz. Yerel yöneticilerimiz kentlerimizin
şekillenmesinde çok etkin rol alıyorlar, olumlu veya olumsuz yönde. Niteliksiz
fantezileri kentlerimizi dolduruyor, bunlar nereden geliyor, bu fanteziler
nerelerden besleniyor, bunları da değerlendirmek lazım. Bizim mimarlık
basınımızın ya da mimarlık basını olarak ilk elde düşündüğümüz basının bunları
beslemediği açık, ama bir yerlerden beslendikleri ortada. Örneğin Ankara’da hep
konuştuğumuz cephe estetiği dayatmaları var, başka belediyelerde de bunu
görüyoruz, çok olumlu nitelemelerle anılan bazı belediyelerde bile projeler
ruhsata gittiğinde cephe estetiği dayatılıyor belediye başkanları tarafından.
Şimdi de başka bir şey, ideolojik kılıf üzerinden, tarihi referanslarla bir takım
mimari düzenlemeler yapılıyor ve meslektaşlarımız bu düzenlemeleri yapmaya
zorlanıyor. İşte bu tür etkilerle karşı karşıyayız.
Tabii bir başka etken de yapılı
çevrenin oluşumunda, uluslararası emlak kuruluşları. Küreselleşen bir dünyada
yaşıyoruz ve sürekli olarak gayrimenkul zirveleri yapılıyor. Türkiye’de
yapılıyor, dünyanın değişik yerlerinde yapılıyor ve Türk inşaat firmaları oraya
katılıyorlar. Onların oluşturdukları projeler, ortaya çıkardıkları mimarlık
modaları, akımlar ve onların örnekleri bir ölçüde bombardıman şeklinde
kentlerimize de geliyor. Tabii ki Türkiye’de büyük sermaye gücüne orantılı
olarak devasa yapılar yapmaya heves ediyor ve bu yapıları yaparken de dünyadaki
sayılı mimarları getirmeye çalışıyorlar. Bu mimarların diğer şehirlerde yaptığı
ve bir yerlerde gördükleri ikonik yapıları, işte fotoğrafı çekilecek,
kartpostallaşacak yapıları kendi adları altında yapmak istiyorlar.
Sonuçta bütün bunları besleyen bir
mimarlık medyası var. Mimarlık medyası derken sadece bizlerin çıkardığı
mimarlık medyasını düşünmemek gerekir. Ben kısaca bir araştırma yaptım Mimarlar
Odası kütüphanesinden ve Sürekli Mesleki Gelişim Merkezimizden. Bunlara da
değineceğim, ama buradaki yayınları şöyle çok özetle belirteyim; 15 tane
sürekli mesleki yayın var, Oda yayını 16 tane, 30 tane Oda bülteni var, 4 tane
hakemli dergi var, 40 tane inşaat ve yapı sektöründeki dergi var, sayamadığım
kadar çok dekorasyon dergisi var, 7 tane internet portalı var çok aktif
kullanılan ve yine sayamadığım kadar çok yabancı dilde basın ve internet
portalı var. Mimarlık medyasını bu genişlikte değerlendirdiğimiz zaman, işte
karar vericilerin beğenilerini oluşturmakta, mimarlık medyası etkin oluyor
diyebiliriz, ama bizim anladığımız anlamda, sizin sorduğunuz anlamdaki mimarlık
medyasının etkinliği ya da mimarların doğrudan etkinliği ne yazık ki fazla
değil.
Tabii ki burada mimarlık medyasının,
yani dar anlamdaki mimarlık medyasının sadece iyi bina tanıtmak, güzel bina
resimleri koyarak yetindiklerini söylemek haksızlık olur. Dünyada da,
Türkiye’de de yıldız mimarlık sisteminin sorgulandığını görüyoruz. Uluslararası
mimarlık bürolarının tanıtımını yapmakla yetinmeyen, arkadaki sistemi
sorgulayan, mimarlığın temel konularını ele alan ciddi bir yayın performansı
Türkiye’de de var. Bir başka etkiyi de söylemek isterim; Türkiye’de çok aktif
bir yapı sektörü var ve yapı sektörünün içerisindeki üretici birliklerin ya da
tek tek firmaların, malzeme üreticilerinin yayınladıkları dergilerin de bu
beğeni oluşumunda, işverenlerimizdeki beğeni oluşumunda çok aktif rolleri
olduğunu düşünüyoruz. Bir masaya oturduğumuzda, işverenin bir malzemeyi, bir
cephe sistemini sizin karşınıza koyduğunu görüveriyorsunuz. Dolayısıyla bu
imajı nereden edinmiş olabilirler ki, mimarlık medyasından ediniyorlar. Çünkü
bizim anladığımız anlamıyla dergiler okumuyorlar, ama bir başka tür dergileri
okuyorlar.
Buradaki mimarlık dergilerinin
bolluğunda şunu söyleyebiliriz. Farklı farklı dergiler var, farklı okur
kitleleri var, ama ortak kesişim kümeleri var bu dergilerin. Tabii ki
dergilerin bu kadar çeşitli olması, dergilerin kendilerine göre bir farklı
yönler çizmelerini de gerekli kılıyor, onlara yönlenmesine vesile oluyor
diyebiliriz.
Bilmiyorum sorunuza cevabı burada
keseyim mi? Tekrar özetlersem; mimarlık medyası, mimarların yalnızca
ilgilendiği, işverenlerin daha çok okuduğu dergiler aracılığıyla etkiliyor mu
derseniz, elbette etkiliyor. Bu genişlikte bakıldığı zaman bir imaj bolluğu var.
Tabii ki günlük gazeteleri de belirtmeliyiz, onu da atlamamak lazım. Günlük
gazetelerdeki emlak eklerinin bolluğunu düşünün, her gün dünyanın değişik
yerlerinden, Türkiye’den değişik bina imajları bombardıman halinde binlerce,
yüz binlerce okurun karşısına geliveriyor ve bunlar bir beğeni düzeyi
oluşturuyorlar. Bununla beslenmiş olan bir işverenle oturuyorsunuz masaya, o
tür bir beklentiyle sizin karşınıza geliyorlar.
Elbette sadece emlak eklerinde değil,
kültür ve sanat eklerinde de ya da sayfalarında da mimarlık haberlerine ve
yorumlarına yer veriliyor, ama ne yazık ki istediğimiz ölçüde değil. Dileriz mimarlık
haberleri oralarda da, günlük basında da daha fazla yer alır. Çünkü toplumdaki
mimarlık kültürünün gelişmesi, mimarlık performansının daha iyi
gerçekleştirilmesi için önemli olacaktır diye düşünüyorum.
… Bülend Tuna- Şimdi uzunca bir süredir sadece mimarlık ortamında değil, bütün basılı ortamda dijital yayın tartışılıyor; işte “dijital yayıncılık basılı kitabı, dergiyi öldürüyor mu?” tartışmaları var. Bununla ilgili her iki tarafın da görüşlerini aktaran tartışmalar izliyoruz. Ben tabii gönlümden geçeni söylüyorum; dijital ortamı önemsemekle ve gençler kadar olmasa da zaman zaman kullanmakla beraber, basılı bir ortamdan takip etmeyi tercih ediyorum.
2008 yılında Avrupa’da, Avrupa
Mimarlar Konseyi’nin yaptığı bir araştırmada; Avrupa’da en çok internet
kullanan mimarın Türkiye’de olduğu belirlendi, bu bir anket sonucu, ama bir
gerçeği yansıtıyor, yani internet çok yaygın bir şekilde kullanılıyor. Bunun yanında
bir sürü derginin olduğunu da görüyoruz. Haber güncellemenin hızı ve biraz önce
anlatıldığı gibi bir tür demokrasi ortamının ayrıca tartışmasını yaparız. Bunun
yanı sıra dijital yayıncılıkla bu alanda rekabet etmek tabii ki basılı
organların görevi değil, ama başka bir alanda üretim yapmak, onların
yapamadığını ikame etmek şeklinde bir görevlerinin olduğunu düşünüyorum. Bu
anlamda mimarlık ortamındaki çeşitliliğin, dergileri bir ölçüde
rahatlatabileceğini ve kendi alanlarını daha rahat seçebileceklerini ve
seçtikleri alanların da içini daha rahat doldurabileceklerini düşünüyorum.
Bunu şunun için söylüyorum; Mimarlık
dergisi 1963’ten beri yayınlanıyor, 1963’ten itibaren çıktığında zaman zaman
tek dergi olmanın ağırlığını da hissetmiş; çünkü her şey ondan beklenir hale
gelmiş. Hem haberler, hem yorumlar, hem projeler, hem yarışmalar, vb. ve ortam
da çok sınırlı, kaynak da sınırlı ve bunu yeterince yapamadığı dönemler olmuş. Şimdi
başka başka yayınlar arasındaki bir paylaşımı mimarlık ortamında görüyoruz. İlk
turdaki konuşmalarda bahsedildi, ben de Uğur Bey’i teyiden bir şeyler eklemek
istiyorum.
Mimarlık ortamında niye böyle bir
yayın bolluğu var, Mimarlar Odası’nda en azından, 16 tane yayın çıkartıyoruz ve
30 tane de bülten var. Mimarlık dergisi Türkiye çapında yaygın olarak
dağıtılıyor, 22 bin civarında tirajı var, ama şube dergilerinin bazılarının da
tirajı çok yüksek, örneğin İstanbul 10 binin üzerinde, Ankara, İzmir’de oldukça
yaygın ve sürekli olarak çıkartılan şube dergileri var. Bunların içerisinde
bazıları kendi alanlarında farklı farklı tipler seçerek, kuramsal yazılara daha
ağırlık veren dergiler de olabiliyorlar. Örnek olarak Kayseri Şubemizin
çıkardığı Tol Dergisini ve İstanbul Büyükkent Şubemizin yayını Mimarist’i
sayabiliriz.
Türkiye’de mimarların yüzde 43’ü
İstanbul’da, bu çok büyük bir yığılma, mimarlık hizmetinin de en az yüzde 60’ı
İstanbul’da yapılıyor. İstanbul’da yapılan mimarlık hizmetinin yüzde 60’ının
ötesinde bu bürolar, Türkiye’de ve şimdi tabii daha da giderek gelişen bir
şekilde bütün dünyada yapılan mimarlık hizmetinin çoğu da İstanbul’da yapıyor.
Biraz evvel Uğur Bey’in dediği gibi bu bir tür anomali, bunun içine Ankara ve
İzmir’i daha az olmakla birlikte elbette katabiliriz. Buradaki projeler doğal
olarak bütün mimarlık medyasını besleyen, onların imajlarını veren projeler
halinde duruyor. Anadolu’da gittiğiniz herhangi bir kentte sıradan binlerce
yapının arasında, birbirinden sevimsiz binlerce yapının arasında aynı imar
düzeni içerisinde sıra dışı bir şeyler yapabilmiş, katkısını sunabilmiş
projelerin mimarlık medyasında yer alabilmesi pek mümkün değil.
Kenan
Güvenç (Oturum Başkanı)- Bu noktada size bir şey sorabilir miyim acaba bununla
ilişkili, son bahsettiğiniz şeyle, konuşmanıza müdahale anlamına gelmeyecekse?
Ulusal mimarlık politikası adına kamuoyu yaratılmasında örneğin Mimarlık
dergisi bir ağırlık kazanabildi mi, yani buna eklemleyebilirsiniz de daha sonra
konuşmanızın şeylerini, ama bu merak ettiğim bir şey.
Bülend
Tuna-
Evet, not alayım en azından, evet o konu önemli, benim de çok önem verdiğim bir
çalışmaydı. Mimarlık yayınları içerisinde bir de, özel bir yayın var, ona da
değinmek isterim “Mimarlıkta Malzeme” İstanbul Büyükkent Şubesi çıkartıyor,
yine 10 binin üzerinde bir tirajı var, bu da o alana yönelik bir dergi. Bir
başka da bülten olarak çıkan bir yayınımız var, uluslararası mimarlık
alanındaki gelişmeleri meslektaşlarımızla paylaşma anlamında yaptığımız bir
çalışma “Belgeler” dergisi. Dünya küçülüyor, küreselleşiyor ve mimarlık meslek
uygulamaları dünyada nasıl oluyor, Avrupa’da nasıl oluyor, meslek hukuku nasıl
oluşuyor gibi konulara açıklık getiren belgeleri yayınlayan bir bülten. Avrupa
Mimarlar Konseyi’nin, Uluslararası Mimarlar Birliği’nin, Avrupa Birliği’nin
mimarlıkla ilgili, yapı üretimle ilgili kararlarının Türkiye’ye yansıması,
onların burada tartışılması, sadece dil bilenlerin ötesinde, bütün
meslektaşlarımızın bu belgeleri tartışması, irdelemesi için çıkartılan bir
yayın.
Tabii ki bu şube yayınları, kendi
bölgelerindeki performansa büyük ölçüde yer vermeye çalışıyorlar, bu önemli bir
birikim sağlıyor. Yani ileride o bölgedeki mimarlık performansı araştırılmak
istendiğinde, önemli bir kaynak olarak o yöredeki dergilerin arşivlerine bakmak
yararlı olacaktır diye düşünüyoruz.
Evet, satış yapılmıyor, sadece
aboneler var, ama yaygın bir dağıtım var, biraz önce dediğim gibi 22 bin tiraj,
zaman zaman aidat ödemelerle birlikte artıyor. Bu durum bizim dergimizin
içeriğine olsun, biçimine olsun ilgisiz kaldığımız anlamına gelmiyor. Okunurluğunu
arttırma konusunda oldukça çaba gösteriyoruz. Dergide ilgi çekilebilecek
yazıların yanı sıra, meslektaşlarımızın ilgisini çekmesini istediğimiz yazıları
da koymaya gayret ediyoruz. İlgilendiğimiz belli temalar var ve bu temaların
zaman zaman dosya olarak da işliyoruz, onun ötesinde dosya olarak işlediğimiz konularda
gelen başka yazıları peyderpey Mimarlık dergisinde izliyorsunuz.
Bir kurum dergisiyiz, 40 bin üyenin ve
8500 civarındaki tescilli büronun olduğu bir kurumdan bahsediyoruz, dolayısıyla
biz proje basamıyoruz, yani beğendiğimiz bir projeyi hemen basamıyoruz. Projeyi
basabilmemiz için, bu projenin bir jüri tarafından seçilmesini gerekli
görüyoruz. Yani bir yarışma projesi olabiliyor ya da ulusal mimarlık ödülü
jürisi tarafından belirlenmiş olmasını şart koşuyoruz. Yarışma projelerini
önemsiyoruz, yarışma kurumunu önemsiyoruz ve Mimarlık dergisiyle bunu
yansıtmaya çalışıyoruz, kolokyumları, yarışmayla ilgili yapılan tartışmaları
yansıtmaya çalışıyoruz.
Bununla ilgili çok sık başvuru geliyor,
biraz önce de konuşmacılar değindi. Gerçekten de yarışma sonuçlarının sunuşuyla
ilgili bize defalarca talep geliyor, ama ne yazık ki ancak bu kadar
verebiliyoruz, neyse ki yarışma kitapları daha hızlı bir şekilde yayınlanabilir
oldu ve yarışma sonuçları meslektaşlarımızın eline ulaşabiliyor, çok da takip
ediliyor, bunu da belirtmek isterim.
Bir yayın kurulumuz var, değişik
temalarda gelen yazılar burada irdeleniyor. Hakemli dergi değiliz, zaman zaman
böyle talepler de geliyor, bunu da belirtmek isterim. Mimarlık dergilerinde
kimler yazıyor diye baktığımız zaman, daha çok akademisyenlerin yazdığını
görüyoruz. Serbest çalışan meslektaşlarımız da yazıyor elbette, onlardan da çok
değerli yazılar alıyoruz, ama bir orana vurduğumuz zaman daha çok
akademisyenlerin yazdığını görüyoruz. Burada tabii akademik yükselme kriterleri
anlamında bir zorunluluk da var, onun getirdiği bir baskı var. Ancak
meslektaşlarımızın sadece kendi projelerini tanıtmakla yetinmeleri de ayrı bir
olgu, bunu da bir tespit olarak belirtmemiz gerekir. Daha çok okumalarını ve
daha çok mimarlık üzerine yazmalarını dilerdik, bunu yapan çok değerli
meslektaşlarımız var.
Kenan
Güvenç (Oturum Başkanı)- Bir şey sormak istiyorum, yine bir araya gireceğim, bu
turda çünkü bu şekilde, bu formatta götürme arzusundayım tartışmayı. Yarışma
projelerini, örneğin jüriler bunları seçtiği anda ertesi gün neredeyse değişik
kanallarda net ortamında gayet rahat bir şekilde bunları izleyebiliyorsunuz.
Yani çok kısa bir sürede bunu elde edebiliyorsunuz. Mimarlık dergisi yaklaşık,
hani bu çıkma süresi düşünüldüğünde, farz edelim ki tam bir ay sonra aynı
yarışma projelerini yayınladığında zamansal olarak kendini bayatlatmış olmuyor
mu? Esasında söylemek istediğim şey, Mimarlık dergisi de olsa, Mimarlık dergisi
gibi kurum dergisi bile olsa, bu hele oda açısından bakıldığında bir tavrın,
örneğin yarışmalara ilişkin sorunların önemli bir bölümünün tartışıldığı bir
tavrın açılımıyla birlikte bu projelerin yayınlanması lazım, basit bir teşhir
öğesi haline getirilmemesi lazım.
Dolayısıyla bir tavırsızlık
içerisinde, salt sergileme açısından bakıldığında, bu Mimarlık dergisini
zamansal olarak statik hali getirmiyor mu?
Bülend
Tuna-
Aynı kanaatte değiliz, elbette dijital ortamda yayınlanıyor, haberleri de
çıkıyor, biz de öncelikle haberi elimize gelir gelmez yarışmanın sonucunu
veriyoruz. Veriyoruz, ama sonuçta da belli bir formatta bunun yayınlanmasını ve
binlerce mimarın bürosuna bunun gitmesini ve basılı olarak görülmesini de
önemsiyoruz, bunun önemsendiğini de biliyoruz.
Bir de başka bir şey daha söylemek
istiyorum; bundan bir süre önce Mimarlar Odası bir yarışmalar dizini hazırlamak
istedi. Türkiye’de 1930’dan itibaren çıkmış bütün yarışmaların bir dökümünü
yapmak istedi, bu sanıldığı kadar kolay olmadı ve birçok yanlışla çıkabildi. Bu
yayınların gerçekten bir arşiv değeri de kazandığını düşünüyoruz. Mimarlık
yarışmalarıyla ilgili bilginin bir yerlerde toplanması, sunulması önemli.
Madem araya girdiniz, o zaman ötekine
de değineyim. Ulusal mimarlık politikaları, Mimarlar Odası’nın uzun zamandan
beri uğraştığı bir konuydu. Pek çok ülkede, özellikle kamu kesiminin mimarlık
alanında yaptığı uygulamaların, aldığı kararların nasıl olması gerektiğinin aktarıldığı,
yapılı çevrenin oluşumunda nasıl davranması gerektiği konusunda hazırlanmış
metinlerdi. Bu metinleri çok önemsedik; bazı ülkelerde kanun şeklindeydi, bazı
yerlerde hükümet kararı şeklindeydi, bazı yerlerde odayla beraber yapılmıştı,
bazı yerlerde bakanlığın ağırlığıyla yapılmıştı. Bütün bunları derledik,
çevirdik ve Türkiye’de de benzer bir çalışma içerisine girdik. Bu metni
ürettik, tek başımıza olarak Oda olarak da üretmedik, değişik platformlarda,
akademisyenlerin katıldığı değişik tartışma platformlarında bunu geliştirdik,
mimarlık ve eğitim kurultayında da irdelendi, bir taslak olarak başladı, sonra
da yayınlandı.
Bunu tartışmak üzere
Cumhurbaşkanından, Başbakanına, Bakanlarına, bütün üniversitelere, mimarlık
bölümlerine, mimarlık fakültelerine, hocalarımıza, serbest mimarlara, herkese
gönderdik ve ne yazık ki çok az tartışıldı. Böyle bir metnin tartışılması
konusunda olağanüstü bir isteksizlik duyuldu, bunu aslında bir tespit olarak
paylaşmama fırsat verdiğiniz için de teşekkür ediyorum. Niye mimarlık ortamı
böyle bir metni tartışmadı? Yani Mimarlar Odası’nın ürettiği metin, Yapı
dergisinde yayınlandı, Doğan Bey çok sahiplendi, Yapı dergisi bu metni
önemsediğini söyledi, bizler defalarca insanlara bu metinle ilgili ne
düşündüklerini sorduk ve ne yazık ki böyle bir üst metinle ilgili olarak
tartışma üretme konusunda ciddi bir isteksizlik vardı. Bu belki de başka bir
ortamda üzerinde durmamız gereken bir konu. Türkiye’de meslektaşlarımızın
kuramsal konulara ya da böylesi metinlere olan yabancılığından kaynaklanıyor
olabilir ya da proje üretme şekilleri ya da kamunun proje elde etme şekilleri
konusundaki şimdiye kadar olan düzenin devam etmesi konusundaki istekliliği,
gizli istekliliğin bir yansıması olabilir.
Kenan
Güvenç (Oturum Başkanı)- Esasında samimi bir art niyet güdüyordu söylediğim şey,
size ilettiğim durum. Çünkü siz mimarlık ortamındaki çeşitlilik dergi ortamını
rahatlatabilir dediniz, bu çeşitlilikle ulusal mimarlık politikalarının
mahiyeti çelişiyor gerçekte birbiriyle, bu çeşitlilik arayışıyla ulusal
mimarlık politikasının amaçları en azından çelişiyor. Medya bu tür çelişkileri
arıtma görevi mi yapıyor diye düşünüyorum.
Bülend
Tuna- Bunu
anlayamadım, ne demek arıtma?
Kenan
Güvenç (Oturum Başkanı)- Çeşitlilik, siz çeşitliliğin mimarlık ortamındaki
çeşitliliğin, örneğin medyumları da rahatlatacağını söylediniz. Bu bir
çeşitlilik arayışından bahsettiniz ve bunun toplumsal hayat için bir
zenginleşme unsuru olduğunu kastettiniz. Ulusal mimarlık politikalarının
mahiyeti ise, bir tür tek tipleştirilmiş bir ya da Sayın Tanyeli’nin söylediği
gibi tek bir mimarlık anlayışının bir açılımı gibi gözüküyor. Diyorum ki bu
ikisi arasında bir çelişki var, çeşitlilikle ulusal mimarlık politikasının
mahiyeti arasında bir çelişki var. Medya bu tür çelişkileri arıtma görevi mi
görüyor?
Bülend
Tuna-
Hayır, hayır ben o anlamda söylemedim. Mimarlık çeşitliliğini kastederken biraz
önce de burada değinildiği gibi, dijital ortamdaki haberlerin hızlı
güncellenmesi söz konusu ya da bir başka yayının proje yayınlama konusundaki
serbestliğini belirtmeye çalıştım. Yani bu kadar yaygın bir ortamda, biz kendi
alanımızla ilgili yayın politikasını oluştururken daha rahat davranabiliyoruz
ya da herhangi bir yayın daha rahat davranabiliyor, bunu söylemek istedim. Yani
Kayseri Şubesi Tol dergisini çıkartırken, belli bir formatı, belli bir kâğıt
cinsini seçiyor ve daha kuramsal yazılara ağırlık verme kararını verebiliyor.
Mimarist de benzer bir şekilde yapıyor. Bunu yaparken Kayseri’deki ya da başka
bir yerdeki projelerin yayınlandığını düşünüyor, o anlamda söylemek istedim.
Mimarlık politikasıysa sandığınız gibi
bir tektipleştirici bir metin değil, toplumda mimarlığın önemsenmesini, biraz
önce burada değindiğimiz şekilde mimarlığın bir kültür olarak algılanmasının
önündeki engellerin aşılmasını hedefleyen bir çağrı. Yoksa mimarlık mutlaka
böyle yapılacaktır diye söyleyen bir metin değil. Dilerseniz bununla ilgili
değişik ülkelerdeki mimarlık örneklerini, hepsi farklı farklı yaklaşımlar
içeriyor, onları size ileteyim. Onlar üzerine bir başka ortamda tartışma
yaparız. Mimarlık metinleri keza mesela İrlanda’da hükümet programı şeklinde ve
belli yıllarda, belli aylarda hangi kanundaki, hangi yönetmelik hükmünün
mimarlık lehine, kentlerimiz lehine değiştirileceğine dair çok detaylı bir hükümet
programı şeklinde de olabiliyor, bazı yerlerde de bir isteklilik, bir çağrı,
meslek ortamına, topluma bir çağrı şeklinde de olabiliyor.
Türkiye’deki bir ölçüde çağrı gibiydi;
çünkü muhatabının imzalaması gerekiyordu. Ayrıca Türkiye’de yönetimde söz sahibi
olanlar, yani hükümet erki Avrupa Birliği sürecinde, buna benzer pek çok kararı
da imzaladılar, ama ne yazık ki uygulamadılar. Leipzig Sözleşmesi Bayındırlık
Bakanlığı’nın imzaladığı bir sözleşmeydi, ama uygulanmadı. Bu tür sözleşmeler
kentleşmeyle ilgili bir duyarlılığın öne çıkmasına yol açan metinler. Hükümet
başkanının “ben bunu beğenmiyorum, yıkın” demesi, ya da herhangi önemli bir
kentsel dokunun değiştirilmesine yönelik kararı irdelemeden alıvermesinin
yerine, daha başka karar mekanizmalarının nasıl oluşacağını söyleyen
metinlerdi. Mutlaka mimarlık dediğin böyle yapılır diye dayatan bir metin
değildi.
Başka bir şey daha, lütfen şunu da
bitireyim, ondan sonra tartışalım dilerseniz. Çünkü Mimarlar Odası’nın
yıllardan beri pek çok alanda çalışması sorgulanmıştır, bundan da memnun
oluyoruz, elbette sorgulanacaktır; ama şu anda mimarlık yayını üzerinden
konuştuğumuz için dilerseniz onun üzerine odaklanalım ve onun üzerinden
birbirimizin görüşlerini almaya çalışalım.
Mimarlık eleştirisini önemsiyoruz, bunu
özellikle biraz açmama izin verin. Mimarlık medyasındaki en önemli eksikliğin
mimarlık eleştirisi olduğunu düşünüyoruz. Mimarlık eleştirisi yok, yani şöyle
yok; mimari projelerin tanıtımıyla yetinme var, bir bilgilendirme aşaması var
ve bu bilgilendirme aşamasının sorgulama, tartışma aşamasına geçemediğini
görüyoruz. Bunun değişik nedenleri olabilir, yani aynı ortamdayız, birbirimize
bakıyoruz ve birbirimizi kırmamak istiyoruz, belki bunun getirdiği şeyler
olabilir ya da birbirimizin canını acıtmamak istiyor olabiliriz. Buna rağmen
bir mimarlık eleştirisini yapmayı, bütün bunlardan arınarak yapabilmeyi
becermemiz gerekir diye düşünüyorum.
Mimarlık dergisi olarak bunu nasıl
zorlayabiliriz diye gündemimize aldık. Yıllardan beri, gerek Mimarlık’ta gerek başka
yayın organlarında, mimarlık eleştirisinin yapılmasını, özellikle kuramsal
yazıların yanı sıra yapıların eleştirilmesini, herkesin kullandığı
deneyimlediği yapıların mimari olarak irdelenmesini önemsedik. Bunun sadece o
yapıyı yapanla, o yazıyı yazan arasında bir ilişki olmadığını, tüm mimarlara
yönelik önemli bir yaklaşım olduğunu düşündük. Ulusal mimarlık ödüllerinde yapı
dalında ödül alan adayların eleştirilebileceğini öngörerek, bunları mimarlık
eleştirisi yapacak yayın kurulu üyelerine ve dışımızdaki bazı yazarlara
gönderdik; onları yavaş yavaş yayınlamaya çalışıyoruz. Dileriz bu yaygınlaşır
ve mimarlık eleştirisi, mimarlık medyası içerisinde yer bulur, bunu önemli
buluyoruz.
Mimarlık dergisinin bir web sitesi
var, bütün sayılarının içeriklerine ulaşmak mümkün; son 10 yılın yazılarına da doğrudan
ulaşmak mümkün. Bunu niye belirtiyorum; mimarlık alanında kentleşme alanında
araştırma yapacak olan herhangi bir araştırmacının ilk önce Mimarlar Odası
yayınlarına bakması gerektiğini düşünüyorum. Bunu önemsiyorum, kolaylaştırmak
gerektiğini de düşünüyorum. Elbette bu birikim yıllardan beri pek çok kişinin
yazısıyla, katkısıyla oluşan biri birikim, bütün dönemler içerisinde görev alan
ve buralarda da oturduğunu gördüğüm pek çok meslektaşımızın katkılarıyla oluşan
bir birikimdir. Bu birikim için Mimarlar Odası adına bütün bunları sağlayanlara
teşekkür ediyoruz.
Bir başka teşekkür de, 63’ten bu yana
dergiyi yayınlayanlara. Bazı meslektaşlarımızın mimarlık yayınının sadece yazı
yazarak ya da birkaç görsel vererek çıkabileceğini sandıklarını düşünüyorum,
bunu dile de getiriyorlar. Oysa mimarlık yayıncılığı çok zahmetli bir iştir,
bunu burada belirtmek istiyorum, yayıncılık alanında çalışan insanlar olarak,
emeği geçen bütün meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Bir ufak not vermek
isterim, Uğur Bey Mimarlık da İstanbul’da yayınlanıyor dedi, evet İstanbul’da
yayınlanıyor, ama Ankara’da hazırlanıyor, yayın kurulu değişik yerlerde
toplanıyor, ancak Mimarlar Odası’nın yayın sekretaryası Ankara’da, onu
özellikle belirtmek isterim.
…Bülend Tuna- Beklendiği gibi ben polemik yapmaktan yana birisi değilim, o anlamda söylemeyeceğim, sadece şunu belirtmek istiyorum. Bu etkinliğimizin konusu mimarlık medyasının mimarlık mesleği ve mimarlık gündemi üzerindeki rolüydü. Ben bir kurum dergisinin temsilcisi olarak buraya geldim ve bu gündemle ilgili olarak neler yaptığımızı anlatmaya çalıştım. Dolayısıyla burada tirajımızı belirtmekteki amacım buydu; bu tirajın başka bir manası olduğu anlamında algılandı, o bakımdan onu düzeltmek isterim.
Bu durum bize ayrı bir sorumluluk
getiriyor, yani biz bu kadar yaygın dağıtma şansına sahibiz bir kurum dergisi
olarak, insanların önüne dergiler gidiyor, bu yayın gidiyor. Bunu doğru bir
içerikle mi dolduruyoruz, bu bizim sorumluluğumuz, bunu belirtmek anlamında
söyledim. Yoksa her yayının farklı ve bu farklılığın da bir zenginlik olduğunu,
bunun mimarlık medyasının bütünü içerisinde bir şans olarak değerlendirilmesi
gerektiğini düşündüğümü söyledim, bunu tekrar edeyim. Mimarlık ortamında da
belki başka başka yayınlar çıkabilir, başka başka dijital yayınlar da
çıkabilir. Bugün aklımıza gelmeyen yöntemler de gündeme gelir. Tabii ben o
kehanete katılmıyorum, dijital ortamın basılı ortamı yok edeceği gibi
tartışmalar yapılıyor.
…Bülend Tuna- Belki başka bir ortamda o da tartışılır. Dijital ortamdaki yayıncılığın sorunlarına çok girmedik, biraz değinildi. Bunun büyük bir açılım olarak gündeme geldiğini görüyoruz, sosyal paylaşım sitelerinin bugün dünya medyasında farklı yönlerinin de tartışıldığını ve büyük olanak getirdiğini görüyoruz. Bizim bireysel olarak oraya, o ortama katkı yapma ve etkileme gücümüz elbette çok önemli ve bu çok büyük bir açılım getiriyor. İşte Arap baharından başka yerlere kadar bu gidebiliyor. Öte yandan bunun başka sakıncalar da doğurabileceğini, bizim etkileme gücümüzden daha farklı ve güçlü bir şekilde egemenlerin gücünün olabileceğini de düşünmek gerekiyor. Bunun için bir takım süzgeçler yapılması gibi önlemlerden internet süzgeçlerinden falan bahsetmiyorum, sadece bunun dikkate alınmasını hatırlatmak istedim. Tartışmayalım, ama madem bu kadar değiniyoruz, bu yönünün de olduğunu belirtmek istedim.
Mimarlar Odası’yla ilgili konularda
her ortamda, Mimarlar Odası’nın temsilcisinin bulunduğu ortamlarda, Mimarlar
Odası’nın çalışmaları eleştirilir. Burada onları açmak istemiyorum, bunların
cevapları da verilmiş, yine de verebilirim. Bir başka etkinlikte, örneğin yine
kurum olarak Mimarlar Derneği bunu üstlenebilir, “ulusal mimarlık politikaları
nasıl olmalıdır?” konusu yine gündeme gelir, tartışırız. Ben de çok keyif alırım,
çünkü hiç olmazsa konu tekrar gündeme gelmiş olur.
7 Ekim 2010 / Etiket:
Mimarlık Yayıncılığı
Mimarlar Derneği 1927’nin
düzenlediği panelde yaptığım konuşmam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder