26 Ağustos 2011 Cuma

Adana’da Konut Kültürü ve Apartman

Bu sayımızın dosya konusunu “Adana’daki Konut Kültürü ve Apartman” olarak belirledik. Yüzyıllardır yerleşim yeri olarak farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan Adana’nın yörenin iklimine ve yaşam tarzına uygun bir konut ve yerleşme kültürünün mimari izlerini yakın zamana kadar taşıdığını biliyoruz. Ne yazık ki her geçen gün teker teker eksildiğini, yok olduğunu gördüğümüz bu yapıları korunarak geleceğe taşınamamasının; bu yaşam kültürünün günümüze, çağdaş mimari dokuya, yeni konut alanlarına aktarılmamasının üzüntüsünü ve ayıbını duyuyoruz.

Elbette bugünkü yapı üretimi sürecinde karşılaşılan sorunlar hepimizin önünde duruyor. Günümüzde apartman mimarisinin standart yapı teknolojisi, uygulama pratiği ve yeni imar düzenlerinin yönlendirdiği bir tipoloji olduğu açık. Ayrıca mimarlık basını kanalıyla yönlendirilen ve bütün dünyayla birlikte ülkemizin her yanında iyi ve kötü örneklerini gördüğümüz modalardan; özellikle bu yaklaşımların Adana’ya uyup uymadığı çok irdelenmeden benimsenmesinin yarattığı sıkıntılardan söz edilebilir. Özellikle yaz aylarının sıcağı düşünüldüğünde Adana ikliminde herhangi bir yerdekine benzer bir apartman yapısının tercih edilmesinin acı sonucu olarak ciddi bir iklimlendirme ihtiyacı belirmesi ve bunun yapılı çevrede oluşturduğu ekolojik sorunlar ve görsel kirlilik önemli bir sorun olarak önümüzde duruyor.
Ayrıca bu yapı formunun günlük yaşam kültürümüz içerisindeki yerinin sorgulanması gerektiğini de düşünüyoruz. Adana’daki her türlü sosyal çevreye hitap eden apartmanlarda rastlanan kullanım sorunları ayrıntılı irdelenmeyi gerektiriyor. Mimari çözümlerin bu sosyal davranış kalıplarına dikkat edip etmediğinin gündeme gelmesi, geleneksel konutlardan farklı olarak bu yapıların getirdiği sosyal problemlere dikkat çekilmesi önemli. Bu konuda değerli hocamız Gülçin Pulat Gökmen apartmanların zaman içerisindeki gelişimini ve ülkemizdeki durumunu irdelerken şu tespitleri yapıyor:

“Zaman içinde görülmüştür ki geleneksel konutta yaşayanlar apartman yaşamını ideal olarak görmekte, apartmanda yaşayanlar ise tek, bağımsız, az katlı konutun hayalini kurmaktadır. Geleneksel konutta yaşayan birey apartman yaşamını modern, konforlu ve zengin bir yaşam olarak düşünmektedir. Yeni bir toplumsallaşma yorumunu beraberinde getiren apartman, geleneksel ile modern arasındaki ilişkilerin özelliklerini ve boyutlarını tanımlarken ve farklı ekonomik, sosyal, kültür, inanç, mesleklere sahip bireylerin ve ailelerin bir arada yaşamasına olanak vermektedir. Apartman geleneksel konutta ve gecekonduda yaşayan toplumsal gruplara göre modern teknolojinin bir ürünü olduğu için lüks ve konforludur. Bu yüzden, pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de zenginlik, lüks, iktidar ve seçkinlik öğesi olarak görülmektedir.”

Apartmanlardaki sosyal sorunları çözümlemeye çalışırken özellikle büyük kentlerin çevrelerinde oluşmaya başlayan kapalı site uygulamalarının giderek yaygınlaşmasının getirdiği durumu, bu sitelere yönelişin arkasındaki arayışın nedenleri epey bir zamandır gündemimize girmiş durumda.

Yeni apartmanların yoğunlaştığı bölgelerdeki çevre düzenlerinin en az apartmanların iç mimarisi kadar önemli olduğu, ne yazık ki apartman bloklarından oluşan konut silolarında yaşayan insanların sosyalleşebilecekleri yerlerin yeterince düşünülmediği görüyoruz.

Orta büyüklükte bir apartmanda yaşayanların bir mahalle kültürünü kendi bünyelerinde taşıyabilecekleri bir mekânsal düzeneğin oluşturulamadığı, bunun çok da istenmediği görülüyor; ortak kullanım alanlarının bakımsızlığı, ortak kullanılabilecek çamaşırhane, oyun ve jimnastik alanı gibi yerlerin yapılmasının gereksiz masraf olarak görülmesi ve istenmemesi gibi sosyalleşmenin mekânsal araçları konusu ne yazık ki henüz gündeme gelmemektedir.

Bütün bu olumsuz şartlar altında, aynı imar düzeni, aynı kullanıcı profili ve istekler manzumesi karşısında sıra dışı mimari katkı alabilen apartman projeleri de görüyoruz. Mimarlarımıza meslekleriyle ilgili duyarlılık çağrısı yapılmasını, kötünün teşhirinin yanı sıra iyinin teşviki, özendirilmesi gibi yöntemlerin gündeme gelmesini önemsememiz gerekiyor.

Sağlıklı, güvenli, yaşanılır kentler özlemimizin gerçekleşmesi yapı üretim sürecindeki pek çok aktörün olumlu katkısına bağlı. Kaliteli hizmetin aranacağı, ayıplı eksik hizmetin reddedileceği bir mimarlık ortamına ulaşmayı yürekten diliyoruz.

Güney Mimarlık dergisinin 5. sayısında (Eylül 2011) yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder