Elbette
bugünkü yapı üretimi sürecinde karşılaşılan sorunlar hepimizin önünde duruyor. Günümüzde
apartman mimarisinin standart yapı teknolojisi, uygulama pratiği ve yeni imar
düzenlerinin yönlendirdiği bir tipoloji olduğu açık. Ayrıca mimarlık basını
kanalıyla yönlendirilen ve bütün dünyayla birlikte ülkemizin her yanında iyi ve
kötü örneklerini gördüğümüz modalardan; özellikle bu yaklaşımların Adana’ya
uyup uymadığı çok irdelenmeden benimsenmesinin yarattığı sıkıntılardan söz
edilebilir. Özellikle yaz aylarının sıcağı düşünüldüğünde Adana ikliminde
herhangi bir yerdekine benzer bir apartman yapısının tercih edilmesinin acı
sonucu olarak ciddi bir iklimlendirme ihtiyacı belirmesi ve bunun yapılı
çevrede oluşturduğu ekolojik sorunlar ve görsel kirlilik önemli bir sorun
olarak önümüzde duruyor.
Ayrıca bu
yapı formunun günlük yaşam kültürümüz içerisindeki yerinin sorgulanması
gerektiğini de düşünüyoruz. Adana’daki her türlü sosyal çevreye hitap eden
apartmanlarda rastlanan kullanım sorunları ayrıntılı irdelenmeyi gerektiriyor.
Mimari çözümlerin bu sosyal davranış kalıplarına dikkat edip etmediğinin
gündeme gelmesi, geleneksel konutlardan farklı olarak bu yapıların getirdiği
sosyal problemlere dikkat çekilmesi önemli. Bu konuda değerli hocamız Gülçin
Pulat Gökmen apartmanların zaman içerisindeki gelişimini ve ülkemizdeki
durumunu irdelerken şu tespitleri yapıyor:
“Zaman
içinde görülmüştür ki geleneksel konutta yaşayanlar apartman yaşamını ideal
olarak görmekte, apartmanda yaşayanlar ise tek, bağımsız, az katlı konutun
hayalini kurmaktadır. Geleneksel konutta yaşayan birey apartman yaşamını
modern, konforlu ve zengin bir yaşam olarak düşünmektedir. Yeni bir
toplumsallaşma yorumunu beraberinde getiren apartman, geleneksel ile modern
arasındaki ilişkilerin özelliklerini ve boyutlarını tanımlarken ve farklı
ekonomik, sosyal, kültür, inanç, mesleklere sahip bireylerin ve ailelerin bir
arada yaşamasına olanak vermektedir. Apartman geleneksel konutta ve gecekonduda
yaşayan toplumsal gruplara göre modern teknolojinin bir ürünü olduğu için lüks
ve konforludur. Bu yüzden, pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de zenginlik,
lüks, iktidar ve seçkinlik öğesi olarak görülmektedir.”
Apartmanlardaki
sosyal sorunları çözümlemeye çalışırken özellikle büyük kentlerin çevrelerinde
oluşmaya başlayan kapalı site uygulamalarının giderek yaygınlaşmasının getirdiği
durumu, bu sitelere yönelişin arkasındaki arayışın nedenleri epey bir zamandır
gündemimize girmiş durumda.
Yeni
apartmanların yoğunlaştığı bölgelerdeki çevre düzenlerinin en az apartmanların
iç mimarisi kadar önemli olduğu, ne yazık ki apartman bloklarından oluşan konut
silolarında yaşayan insanların sosyalleşebilecekleri yerlerin yeterince
düşünülmediği görüyoruz.
Orta
büyüklükte bir apartmanda yaşayanların bir mahalle kültürünü kendi bünyelerinde
taşıyabilecekleri bir mekânsal düzeneğin oluşturulamadığı, bunun çok da
istenmediği görülüyor; ortak kullanım alanlarının bakımsızlığı, ortak
kullanılabilecek çamaşırhane, oyun ve jimnastik alanı gibi yerlerin
yapılmasının gereksiz masraf olarak görülmesi ve istenmemesi gibi
sosyalleşmenin mekânsal araçları konusu ne yazık ki henüz gündeme gelmemektedir.
Bütün bu
olumsuz şartlar altında, aynı imar düzeni, aynı kullanıcı profili ve istekler
manzumesi karşısında sıra dışı mimari katkı alabilen apartman projeleri de görüyoruz.
Mimarlarımıza meslekleriyle ilgili duyarlılık çağrısı yapılmasını, kötünün
teşhirinin yanı sıra iyinin teşviki, özendirilmesi gibi yöntemlerin gündeme
gelmesini önemsememiz gerekiyor.
Sağlıklı,
güvenli, yaşanılır kentler özlemimizin gerçekleşmesi yapı üretim sürecindeki
pek çok aktörün olumlu katkısına bağlı. Kaliteli hizmetin aranacağı, ayıplı
eksik hizmetin reddedileceği bir mimarlık ortamına ulaşmayı yürekten diliyoruz.
Güney Mimarlık dergisinin 5. sayısında (Eylül 2011) yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder