3 Mayıs 2012 Perşembe

Mimarlar Odası’nda Yönetici Olmak


Mimarlar Odası Genel Başkanlığı görevini üstlenmiş biri olarak deneyimlerimi aktarmaya; bu süreç içinden süzülenleri, yaşadıklarımdan bende kalan tortuları, önemsediğim çalışma akslarını ve yöntemlerini vurgulamaya, bu kapsamda bazı tespitlerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.  

Mimarlar Odası Nasıl Algılanıyor?

Öncelikle Mimarlar Odası nasıl algılanıyor konusuna değinmek, bu algı ve görevler üzerinde kısaca durmak istiyorum. Oda’yla ilgili bir algı sivil toplum kuruluşu olduğumuz yönünde; ya da bir kültür kurumu, sadece kültürel değerlerin ya da kültürel mirasın korunmasıyla uğraşan bir kültür kurumu olduğumuz söyleniyor. Öte yandan resmî işler yapan, kayıt kabul işleri yapan ya da birtakım belgeler veren bir kurum olduğumuz da dile getiriliyor. Tabii ki bunların hepsi, belki de fazlası söz konusu; sivil toplum kuruluşu gibi de çalışıyoruz, yerel sorunlara değiniyoruz, kültürel mirasın korunması üzerine gayret sarf ediyoruz, ama özünde bir meslek kuruluşuyuz, meslekle ilgili sorunlarla ilgileniyoruz. Elbette bütün bunları yaparken bir sivil toplum kuruluşu üyesi duyarlılığıyla davranıyoruz kentimize karşı. Bu konuda benzer duyarlılıkla davranan insanlarla beraber tavır alıyoruz. Bundan da büyük gurur duyuyoruz, mutluluk duyuyoruz. Kentinde, mahallesinde bir sorun olan dosyasını kapıp Mimarlar Odası’na geliyor; “beraber nasıl bunu çözebiliriz?” diyor. Bu insanlarla teknik ve hukuk bilgimizi paylaşıyoruz.

Öte yandan, Mimarlar Odası’nın toplum ve kamu hizmetinde sürdürdüğü mücadele doğal olarak pek çok kişi ve kurumu rahatsız etmekte, onların çıkarlarını zedeleyebilmektedir. Bunun sonucu olarak yönetimlerin bize karşı olan tepkisini de belirtmemiz gerekiyor. Mimarlar Odası’nı bir tür “mimarlıktan sorumlu devlet bakanlığı” gibi görmek istiyorlar; yani mimarlıkla ilgili bir karar alacaklar ve biz o kararı sorgulamadan nasıl hayata geçirebileceğimize yönelik düzenlemeleri yapmakla yetineceğiz. Tabii, bu yaklaşıma son derece karşı çıkıyoruz. Biz yönetimin dediğini yapmakla kendini yükümlü kılan, onunla sınırlayan bir örgüt değiliz ve bundan sonra da böyle olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bir ölçüde yerel yönetimlerin ve hükümetin gölge kabinesi gibi davranıyoruz; onların hareketlerini izliyor, denetliyor, irdeliyor, eleştiriyoruz, yer yer de destekliyoruz tabii.

Bugün Mimarlar Odası

Bildiğiniz gibi, Mimarlar Odası’nda uzunca bir süre üç şubeyle çalışmalar yürütüldü; İstanbul, Ankara, İzmir. 1986 yılından itibaren şubeleşmeye başlandı. Bugün 26 şubesi, 85 kentte temsilciliği ve 49 kentte de Mimarlar Odası temsilcisi var. Çok ciddi bir bütçeye sahip; önemli bir yapıdan bahsediyoruz. Ve önemli bir soru “biz bunu gereğince değerlendiriyor muyuz?” “Mimarlar Odası olarak bu kaynakları verimli olarak kullanıyor muyuz?” Ulusal ve uluslararası pek çok etkinlik yapıyoruz, Uluslararası Mimarlar Birliği’nin yönetimindeyiz, uluslararası kongreler yapıyoruz, bilimsel çalışmalara destek veriyoruz, meslek ortamının sorunlarını çözmeye çalışıyoruz, yöneticiler olarak sürekli bu soruları tartışıyoruz.  

Mimarlar Odası’nın yurt sathında yaygınlaşması, sorumluluğun paylaşılması anlamında bile olumlu olmuştur. Oda’nın söylemlerinin geniş bir coğrafyada etkin bir şekilde duyurulması ve hayata geçirilmesi mümkün olabilmiştir. Şüphesiz bugünkü yapımıza bakarak bu kapsamda gözlemlediğimiz bazı eksik yanlarımızı belirtebiliriz. Örneğin şube yapılanmasındaki asimetrik durumun getirdiği sakıncalardan söz edebiliriz. Şube yapılanması için öngörülen görevlerin yerine getirilebilmesi için gerekli altyapının eksikliğinden söz edebiliriz. Oda yöneticilerimizin sadece o kentte yaşayan mimarların temsilcisi olmakla yetinmemesini, tersine Mimarlar Odası’nın o kentteki temsilcisi olmakla yükümlü olduklarını hatırlamalarının ve bu ağırlığı taşımalarının da gerektiğini belirtebiliriz. Bu ve benzeri eksikliklerin giderilmesi doğrultusunda çalışma yapılması görevimizi unutmadan, şu andaki yapılanmanın Oda’nın yaşayan canlı bir mekanizma olarak varlığının en güzel teminatı olduğunu memnuniyetle söyleyebiliriz.

Mimarlar Odası’nda Yönetici Kimliği

Mimarlar Odası deyince uzunca bir süre sadece genel başkanlar ya da kamuoyunun tanıdığı bazı yöneticiler anlaşılmıştır, oysa durumun farklı olduğunu belirtmek gerekiyor. Mimarlar Odası’nda Genel Merkez yönetiminde 7 kişi, şube yönetimlerinde 186 kişi, temsilcilik yönetim kurullarında 371 kişi, Oda temsilcisi 49 kişi olmak üzere toplam 613 kişi Mimarlar Odası’nı temsil ediyor. Oda temsilcileri dışında bunların her birisi seçimle göreve geliyor. Bütün bu kurulların yedeklerini, Onur Kurulu, Denetleme Kurulu, Şube Soruşturma ve Uzlaştırma Kurulları gibi diğer kurulları da katarsanız binin çok üzerinde kişi, şu anda Mimarlar Odası yöneticisi kimliğini taşıyor; bu önemli bir paylaşım. Seçimle gelenler dışında pek çok komite, komisyonda çalışan, Oda’nın görüşlerini yansıtan, Oda’nın görüşlerine katkı yapan, onların sözcülüğünü yapan çok değerli meslektaşlarımız var ve bu meslektaşlarımız Oda’nın kamuoyuna karşı, meslektaşlara karşı görünen yüzünü temsil ediyorlar. Bunların yanında tüm Türkiye’deki birimlerimizde görev alan yaklaşık 350 personel Mimarlar Odası’nın çalışmalarını sırtlamakta, hepsinden önemlisi de Oda’nın hem üyeye, hem de kamuoyuna karşı görünen yüzü olarak algılanmaktadırlar. 

Mimarlar Odası’nda göreve gelenler bu çevre ile sarılı bir şekilde yola çıkarlar, hiçbir zaman yalnız değildirler. Daha önce bu görevi üstlenenlerin doğrudan görülemese de hissedilen vesayetini, kendisine oy vermeyenlerin doğal denetimlerini, bütün bu komite, komisyon vb. organlardaki meslektaşların beraberliğini hep yanlarında hissederler. Dolayısıyla, sadece bir kişiye -o kişi de bizim genel siyasi kültürümüz içerisinde genel başkan oluyor- bağlı olarak algılanan bir kurum yansımasının ötesinde Mimarlar Odası’nın böyle bir yüzü olduğunu belirtmek isterim. Bunun özellikle geliştirilmesi gerektiğini de düşünüyorum.

Demokrasinin yaşandığı her kurumda olduğu gibi Mimarlar Odası’nda da görevler geçicidir. Her kademede kurumsallaşmanın ölçütü kişiye bağlı olmayan, devredilebilir çalışma alanlarının yaratılmasıdır. Görev üstlenenlerin vazgeçilmezliği, ne yazık ki sadece kişinin kendine vehmettiği bir misyon olarak kalmamakta, çoğu zaman gerçekten de öyle olmaktadır. Bunun her kademedeki görev için sıkıntılı bir durum olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bazı kişiler değiştiği, görevden ayrıldığı zaman, bazı işler, bazı hizmetler eksik kalabiliyor. Bu durum da ne yazık ki kurumsallaşmanın Odamızda tam anlamıyla sağlanamadığını gösteriyor.

Mimarlar Odası’na ve diğer meslek örgütlerine yapılan en yaygın suçlamalardan birisi yönetim kurulu üyelerinin çok uzun süreler görev sürdürmeleri ve yenilemeyi sağlama mekanizmalarının tıkandığı algısı olmuştur. Mimarlar Odası yönetimlerinde bir organda uzun yıllar görev yapan yönetici sayısının az olmasının yanı sıra, birikimleriyle çok uzun yıllar Oda’ya destek veren, yönetici olmadan da etkili görevler üstlenen meslek büyüklerimize yönelik haksız bir yargılama yapıldığını da vurgulamak isterim. Önemli olan yönetimlerde sürekliliğin ve yenilenmenin birlikte sağlanmasıdır. Oda’da bu konuda ciddi bir arayışın olduğunu da belirtmek isterim.  

Mimarlar Odası’nın gündeminin yoğunluğu, Oda organlarında görev alanların toplum ve kamu adına çalışma duygusunun yüksek olması gerekliliğini beraberinde getirmektedir. Ailesinden, işinden ayırdığı kıymetli zamanı Oda çalışmaları için kullanan meslektaşlarımızın elbette ciddi bir kazanımları olmaktadır. Hepimiz Oda’yla ilişkimizde kendimizden bir şeyler katıyor, bu ilişki sırasında Oda’dan da bir şeyler öğreniyor, ondan aldıklarımızla zenginleşiyoruz. Oda’da meslektaşlarımızla birlikte geçirdiğimiz süreç boyunca elde ettiğimiz birikimin, normal yollarla kolaylıkla edinilemeyecek bir katkı olduğunu, bunun özellikle yöneticiler için önemli bir kazanım olduğunu belirtmek isterim. Her şeyin maddi karşılığıyla ölçüldüğü bir dünyada, sanıldığının aksine Oda yöneticiliğinin maddi bir getirisi olmadığını, Oda yöneticisi olanlara yapı piyasasından iş gelmediğini özellikle belirtmek gereğini de duyuyorum. 

Katılımcılığın ve sorumluluğun paylaşılması doğrultusunda sürdürülen çalışmaların görev üstlenebilecek olanların yetişmesinde önemi büyük. Mimarlar Odası yönetimine meteorik bir şekilde gelmek pek mümkün değil. Bugün Mimarlar Odası yöneticileri gerek merkezi, gerek yerel düzeyde olsun, her an basının, toplumun karşısına çıkar ve herhangi bir kent sorunu konusunda Mimarlar Odası’nın görüşlerini anlatır durumda olabiliyorlar. Dolayısıyla komisyonlarda, komitelerde görev alan binin üzerindeki meslektaşımızın çalışmasından bahsederken yönetimlerin oluşturulmasında yer alacak kadroların bu katılımın içerisinden devşirilmesinin önemli olduğunu da vurgulamak istedim.

Mimarlar Odası’nda uzunca bir süredir gönüllü katkısı ve profesyonel yapı konusunu tartışıyoruz, değerlendiriyoruz. Yıllarca çok az bir profesyonel kadroyla çalışmalar yürütülmüş, ama bugün 350 civarında profesyonel var. “Bu profesyonellerin artması gönüllülük duygusunu azaltıyor mu” diye kendi kendimize sorguluyoruz. Mimarlar Odası’nın bu zamana kadarki birikiminin, mimarlar arasında, meslek alanında, toplumdaki imajının oluşmasında gönüllülerin katkısı çok önemli. Öte yandan gönüllülerin katkısının daha iyi derlenebilmesi açısından profesyonel bir yapının olması ve onların hizmetlerini daha iyi derleyebilmesi de önemli. Bu dengenin tutturulmasını önemsiyoruz, ama tamamıyla bir profesyonel yapının olmasını da doğrusu çok arzulamıyoruz.

Mimar Profili Üzerine

Ülkemizde çalışan mimarın profiline baktığımız zaman, “mimarın farklı halleri”ni görüyoruz. Tasarım yapan mimar, ücretli mimar, kamu görevlisi mimar gibi bir sürü ana başlıklar altında gruplandırmalar yapabiliyoruz. Yaklaşık yüzde 25 civarında büro tescili var. Bu oran zaman zaman değiştiği için bunu yüzde 30-35’e kadar çıkartabiliriz, ama tüm mimarların büro tescili olmadığını biliyorsunuz; çok önemli bir kesim ücretli olarak çalışıyor. Bürolarda, yapı sektörünün farklı alanlarında veya kamu kesiminde ücretli olarak çalışıyor. Ayrıca bu başlık altına bakıldığı zaman, örneğin büro tescili alanlar şu anda 8.500-9.000 civarında, ama bunları da tek kalem halinde göremiyorsunuz. Büyük büro, küçük büro var, metropollerdeki bürolar var, Anadolu kentlerindeki bürolar var ve bütün bunlarla beraber butik hizmet yapan bürolar var, işadamı kapsamında değerlendirebileceğimiz mimarlar var; yani kendi içinde farklılaşan kesimler var. Bu farklı mimarların her birisinin meslek örgütünden beklentileri de farklı. Dolayısıyla, öne alınmasını istediği görevler, öncelikle ele alınmasını dile getirdiği talepler var ve bunları sürekli dile getiriyorlar. “Meslek örgütü niye onunla uğraşıyor da bununla uğraşmıyor, niye bunu yapmıyor” gibi yıllardan beri dile getirilen hususlar var. Bu taleplerin her biri tabii ki doğru, gerçekçi şeyler olabilir, ama bir bütünlük içerisinde görülmesi, çözümlenmesi gerekir.

Öte yandan da ortada ciddi bir kentsel sorun yumağı ile karşı karşıyayız. Kentlerimiz dönüşüyor, hem de çok hızlı bir şekilde dönüşüyor. Doğal olarak her zaman kentlerde bir dönüşüm yaşanır, ama bugün müthiş bir rant kavgası var ve meslektaşlarımız içerisinde de bu rantın teknisyenliğini yapmak zorunda kalan, buna özellikle istekli de olan meslektaşlarımız olabiliyor. Uygulamaya konulan küresel yağma politikaları, bunun meslek alanlarına yansımaları, yerel yönetimler eliyle kentlerde yaşananlar, kamu arazilerinin talan edilmesi ve bu süreçte meslek insanlarının üstlendiği roller irdelenmelidir. Bu tabii ciddi bir sorun. Bu soruna karşı meslek örgütü olarak ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Mimarlar Odası bu ranta karşı zaten genel bir söylem geliştiriyor, mücadele ediyor. Ama kendi üyelerimizin davranışlarına yönelik daha etkin bir etik vurgu nasıl yapılabilir ya da nasıl daha iyi yapılabilir konusunu gündeme almak mümkün. Ancak toplumda imar suçlarına karşı gösterilen sonsuz hoşgörünün bunu yeterince kuvvetlendirmediğini de belirtmek gerekiyor. Mesleki davranış kurallarının belirlenmesine yönelik uluslararası belgeler olduğunu biliyoruz, bunları Türkçeye çevirerek yayınladık, benzer şekilde ülkemizde de mesleki etik kodların yazılabileceğine yönelik çalışmalar yürütüldüğünü, ancak farklı gerekçelerle bu çalışmaların düşünce seviyesinde kaldığını belirtmeliyim. Belki de bu konuları daha fazla tartışmalıyız.

Bu aşamada “mimarın farklı halleri” kapsamında “mimarın örgütlü olma hali”ni hatırlatmak gerekiyor. Mimarın kendini kuvvetli hissetmesi, yalnız olmadığını duyumsaması için örgütlü olması, örgütüne güvenmesi, birlikte davranabilme duyarlılığını göstermesi önemli. Mimarlar Odası yöneticilerinin böylesi bir duyguyu sürekli diri tutmak gibi bir görevinin de olduğunu düşünüyorum.  

Mimarlar Odası Yapılanmasında Demokrasi

“Mimarlar Odası yönetiminde bulunanlar, Oda içi demokrasiyi işletiyorlar mı, yeterince katılımcılık sağlanıyor mu, gündemindeki sorunları paylaşıyorlar mı?” gibi sorular bizim karşımıza sürekli geliyor. Türkiye’de demokrasi kültürü ne kadar varsa Mimarlar Odası’nda da o kadar var elbette. Ama biraz farklı olarak, belli bir geleneğin birikimiyle Mimarlar Odası’nda temsili demokrasinin ötesinde katılımcı demokrasinin de işlerlikte olduğunu rahatlıkla söyleyebilir; bunu sizle paylaşabilirim. Pek çok farklı fikrin beraber çalıştığı ve çatıştığı, bunların bir zenginlik olarak algılandığı ortamların olduğunu biliyoruz, görüyoruz. Önemli olan yabancılaşmanın yaşanmadığı, farklılıkların zenginlik olarak algılandığı, etkileme olanaklarının açık bırakıldığı ortamların yaratılmasıdır. Sorunlar hep olacaktır, sorunun olduğu yerde “anlayış köprüleri”ni kuran ve kollayan birileri de olmalıdır.

Buna rağmen oldukça gergin geçen genel kurullar yapıyoruz. Sadece genel kurullar sürecinde ortaya çıkan enerjinin yanlış kullanıldığını, daha geniş bir süre içerisinde katkının ve katılımın alınabileceği ortamların yaratılmasının mümkün olabileceğini düşünüyorum. Genel kurullardaki etkinlilikle yetinmemek, süreç içerisinde katılım ve katkıyı sağlamak önemli. Ayrıca Genel Kurullardaki kürsü performansının tek katılım olanağı gibi görülmesi ve gösterilmesinin yanıltıcı olduğunu da düşünüyorum; sadece genel kurullara katılarak kendisinden beklenen görevin yerine getirileceği yanılsamasına yol açtığını; bunun üyenin sürece katılımını engellemenin yanı sıra, seyirci olarak kalma riskini de beraberinde getirebildiğini görmemiz gerekiyor.

Oda yönetimlerinde göreve talip olanların söylemlerinin önemli olduğunu, kimseyi ötekileştirmeden, dikkatli ve kapsayıcı bir dilin tercih edilmesinin birlikte çalışmayı kolaylaştıracağını düşünüyorum. Diğerinin hizmetlerinin kötülenmesi veya yanılgısının abartılı bir şekilde vurgulanmasıyla değil, daha iyisini yapmak, bunu yapabileceğini göstermek şeklindeki bir yaklaşımın önemli olduğunu, sürekliliğin bir öncekinin yaptığını reddetmek üzerinden değil, ancak böyle sağlanabileceğini düşünüyorum. Sonuçta hangi düşüncede veya hangi siyasi aidiyet içerisinde olunursa olunsun bizlerin ortak paydası mimar olmaktır, Mimarlar Odası üyesi olmaktır.

Oda çalışmalarına üye, mimar katılımının arttırılması çok önemli. Farklı mimar tiplerinin olduğunu, “mimarın farklı halleri”nin olduğuna değinmiştim. Oda içerisinde hizmet alanları farklılaşan ve çeşitlenen mimarlara yönelik Oda içi örgütlenme kanallarının açılması, yeni örgütlenme araçlarının oluşturulması ve/veya var olanların iyileştirilmesi, geliştirilmesi önemli. Bu alanlardaki mimarların Oda bütününde temsiliyetinin güçlendirilmesi önemli. Buradan şunu kastediyorum: Oda içerisinde farklı alanlarda çalışan meslektaşlarımız var; örneğin bilirkişiler, yapı denetimcileri, büro sahipleri, ücretli çalışanlar var. Bunların her birisinin Oda yönetimleriyle ilgili, kendi meslek hukuklarıyla ilgili geliştirmek istedikleri, öncelikle tartışmak, gündeme getirmek istedikleri sorunlar var ve bunların ele alındığı platformların yaratılması gerekiyor. Bunlar zaten birçok alanda oluşturulmuş durumda, eksiklerinin giderilmesi, daha etkin bir şekilde kullanılması önemli. Bu bakış açısı farklılaşan mimar hallerinin meslek örgütü içerisinde beraber davranabileceğini görmemiz bakımından bize önemli perspektifler sağlıyor diye düşünüyorum.

Her mimarın, Oda’nın görüşlerini kendi görüşleri gibi benimsemesi, ortak aklın, ortak bilincin ürünleri olarak değerlendirmesi, bölgesel ve kişisel katkılarla geliştirmesi hayal midir? Her mimar Odasıyla, kazanımlarıyla övünebilir. Mesleğe yapabileceği katkının yolları önüne konmuştur. Bunlar da eskiden olduğundan çok daha fazla çeşitliliktedir. Oda’nın olanakları da eskiden olduğundan daha fazladır. Gelişen olanakları bu yöndeki etkinliklerde kullanmanın yolları da aranarak bulunabilir. Oda bu katkıların derlenmesiyle, derleyebilme yeteneğiyle güçlü olacaktır kanısındayım.

Değişen Dünyayı Kavramak

Küreselleşmenin meslek alanlarımıza getirdiği “mimarlık mesleğini yapma biçimiyle” nasıl ilişkileneceğimiz sorusunun cevabı mimarlık pratiğimizi doğrudan ilgilendirmektedir. Dünyamızda her şey hızla değişmekte ve bu değişimin birçok olumlu, olumsuz etkileri olmaktadır. Ülkemizde uygulanan liberal politikalar ve buna bağlı olarak yapılan yasal ve yönetsel düzenlemeler karşısında Mimarlar Odası’nın kamusal ve toplumsal sorumlulukları artmıştır.

Küreselleşmenin artan etkisi, bunun mesleğimize yansımaları, küresel hizmet ticareti kapsamındaki gelişmeler, yıldız mimarlar, bunların yarattığı modalar, modaların ışın hızıyla yayılması vb. gündeme geliyor. Bunlar Türkiye’deki mimarlık meslek ortamına doğrudan etkili olan ortamlar ve bu gelişmelerin ışığında meslek örgütünün nasıl bir yol alması gerektiği ya da ne gibi yapısal tedbirlerle bunlara cevap vermesi, bunları karşılaması gerektiğini tartışmamız gerekiyor.

Mimarlık hizmetlerindeki çeşitlenmeleri, farklı disiplinlerin oluşmasını, bu disiplinler arasındaki çekişmeleri, kavgaları da değerlendirmeliyiz. Bir de tabii yapı üretim sürecindeki farklı aktörlerin durumundaki değişmeleri, örneğin cephe mimarlığı gibi bir iş alanının ortaya çıktığını ve işverenlerin birlikte çalışmak isteyeceği farklı iş pozisyonlarının oluştuğunu, yapı üretim sürecinin içindeki parçalanmaları görüyoruz. Mimarlık içinde oluşan bu farklı parçalanmaları meslek örgütümüz içerisinde çok yönlü bir şekilde ele alıyor, değerlendiriyoruz. Değişik platformlarda bu gelişmelerin mimarlık eğitimindeki uzantılarını tartıştığımız, değerlendirdiğimiz bir süreci yaşıyoruz.

Mimarlık bürolarının değişimini de bu kapsamda tartışmak gerekiyor. Türkiye bir küçük bürolar cenneti, genellikle bir iki mimarın oluşturduğu bürolar çoğunlukta. Küreselleşen ve küresel hizmet ticaretinin arttığı bir dünyada bu bürolarımızın nasıl evrildiğini görmemiz lazım. Evrilemeyen, buna yetişemeyen, buna cevap veremeyen büroların neler yapacağını görmemiz, göstermemiz gerekiyor. Sonuçta bu bürolarla birlikte hareket ediyoruz; bunlar bizim mimarlık meslek ortamımızın önemli aktörleri.

Yeni Sorular / Yeni Sorumluluklar

Bütün bu tespitlerin sonucu olarak şu haklı sorular karşımıza geliyor: “Mimarlar Odası dünyadaki bu değişimi, Türkiye’deki değişimi, yapı sektöründeki değişimi yeterince gözleyebiliyor mu, bu sorunlara karşı yeterince yapısal tedbirler alabiliyor mu?” Elbette buna bağlı olarak da; “Meslek örgütlenmesi nereye gidiyor, nasıl olmalı, yakın gelecekte bizleri neler ve ne gibi görev alanları bekliyor?”

Bu konular yöneticilerin hep gündeminde olmuştur. Böylesi kritik anlarda yöneticilerin dünyada ve ülkemizde mesleğimizi ilgilendiren konulardaki gelişmeleri dikkatli bir şekilde takip etmek, gerekli düzenlemeleri yapabilmek gibi bir görevi var. Bu nasıl gerçekleşecek? Öncelikle mevcut yapıyı ve geleneği iyi tanımlamak, ona sahip çıkmak ve geliştirmekle göreve başlamak gerekiyor. Bunu özellikle boş bir arsaya yapı yapılmadığı duygusunu belirtmek için söylüyorum. Mimarlar Odası’nın 58 yılda yaptıklarının, yapabildiklerinin farkında olunması önemli. Elbette daha iyisini yapmak için mutlaka yenileri gelecektir, yapacaktır, ama bu birikimi bilmek, anlamak önemli. Bu süreç tabii ki birdenbire böyle bir yıldırım parlaması gibi zihnimize geliverebilecek bir şey değil. Bir mekanizmanın nasıl hayata geçirilebileceğinin görülmesi kavranılması önemli.

Yönetimlerin sorumluluğu sadece gündemin ve çalışma programının hayata geçirilmesinde değil, bir ölçüde bu arayışların örgütlenmesinde ve gelecek yönetimlere birikimleriyle birlikte devredilebilmesindedir diye düşünüyorum. Hayatın karşımıza çıkardıklarının ıskalanmamasını, tüm zenginliğiyle kavranmasını, farkında olunanın tariflenebilmesini, yeterince baş edilemiyorsa bile ele alınmasını, irdelenme fırsatlarının yaratılmasını, çözümleme arayışlarının gösterilmesini önemli buluyorum. Oda’nın bir rutini var, her gün çalışan yüzlerce insan bir sürü şey yapıyorlar. Bütün bu çabalara rağmen bu yeni görevlerle ilgili olarak, mevcut çalışmaları aksatmadan bunları da gündeme almak ve gereğini yapmak zaman alabiliyor; öte yandan bunları hiç konuşmamak ise ciddi bir sorun.

Bu noktada gündemindeki görevleri yapmayan, yapamayan, bunların önemini kavrayamayan, üstlendiği sorumluluğun farkına varamayan yöneticilere herhangi bir yaptırımın söz konusu olup olmadığı tartışılabilir. Tabii ki herkesin bu sorunlara vâkıf olduğu, bunları hissettiği, bunları çözmeye çalıştığını söyleyemeyiz. Burada bir etik vurgulama söz konusu; böyle bir durumda ne olacaktır? Bunların yapılamaması, yanından geçip giden sorunların farkına varılmaması, varılsa bile sorunlarla uğraşmak yerine seyirci kalınmasına rıza gösterilmesi elbette ciddi bir handikaptır ve sağlıklı bir bünyenin normal süreç içerisinde bu durumu aşmasını, yönetimlerde yenilemeyi sağlamasını, yapabilenleri işbaşına getirmesini bekleriz. Mimarlar Odası’nın kendisini sorgulama, eleştirme, öz değerlendirme duygusunun oldukça yüksek olduğunu, süreç içerisinde kendini yenileme potansiyelini hayata geçirebildiğini, zor dönemlerde inanılmaz atılımlar yapabildiğini, böylesi bir güce sahip olduğunu da belirtmek isterim.

Yeni Yapılanmalar

Meslek ortamında yeni yapılanmalar gündemde. Mimarlık Vakfı, Mimarlık Enstitüsü uzun yıllardan beri ortama katkı yapmaya çalışan yapılanmalar. Bu ve buna benzer yapılanmalar Oda’yla bağını doğrudan kuran, ama Oda yönetimlerine çok da bağlı olmayan, Oda’yla beraber çalışan yapılar. Bu yapılanmaları geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunlardan bir tanesi Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi, bir diğeri Mimarlık Akreditasyon Kurulu.

Bu yapılanmalar meslek ortamına katkı sağlanabilmesinin yollarını önemli oranda zenginleştiriyorlar ve alanlarıyla ilgili önemli birikim sağlıyorlar. Oda örgütlülüğünün daha aktif olabilmesine yönelik kurumsal destek sağlama potansiyelleri vardır; bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yapılarla ilgili deneyimlerin irdelenmesi, olanaklarının ve varsa risklerinin iyi değerlendirilmesi gerekmekte. Bu yapılanmaların yakın zaman içerisinde çok kısa deneyimleri oldu. Bazı sıkıntılar da yaşandı. Uygulamada karşılaşılan sorunların abartılması, kazanımların küçümsenmesi bu alanların sağlayacağı zengin perspektifin görülememesine yol açabilir diye düşünüyorum ve uyarmak istiyorum.  

Bunlara benzer başka yapıların oluşturulması da gündemimizde: Bir tanesi Mesleğe Kabul ve Kayıt Kurulu, bir diğeri Mimarlık Araştırmaları Merkezi. Oda yönetimlerindeki tartışmalardan etkilenmeden, Oda’ya rağmen veya Oda’yla rekabet eden bir kurumlaşma değil, mimarlık çalışmalarına, mesleğimizin gelişmesine, dolayısıyla Oda’ya, mimarlık meslek ortamına üretimleriyle hizmet vermeleri, yardımcı olmaları amaçlanmaktadır. Bu yapılanmaların Oda içi iktidar tartışmalarının araçları gibi kullanılmaları endişesini haklı olarak duymamız, ama bunun aşılabileceğini de düşünerek davranmamız, ürkmememiz gerektiğini düşünüyorum. Bunlar şimdiye kadar çok denenmemiş yapılardır. Biz bunları herhangi bir komite, komisyon gibi değil, kendi içerisinde hem yenilenmesini, hem sürekliliğini sağlayan bir yapılar bütünü olarak görmemiz ve geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Yeni Görevler / Yeni Gündemler

Bugün Mimarlar Odası’nın önüne ne gibi konular geliyor, bunlar üzerinde biraz durmak isterim.

Öncelikle hükümetin meslek örgütlerine yönelik saldırılarının gündemin ilk maddesi olarak ele alınması ve gereken tepkinin gösterilmesi gerekiyor. Genel Kurul delegelerinin ortak bir kararla gösterdikleri tepkinin anlamlı olduğunu düşünüyorum. Mimarlık meslek hukukunun ve üye hukukumuzun geliştirilmesi, mimari fikrî haklar alanında yapılacak çalışmalar, farklılaşan mimarlık hizmetleri karşısında üye haklarının daha etkin bir şekilde korunması önem kazanıyor.

Mimarlık ve mimarlık eğitimi alanında ortak çalışmaların sürdürülmesini önemsiyorum. Geçen süreçte mimarlık okullarıyla, akademisyenlerle beraber konunun paydaşları olarak sorunları beraber tartışma kültürünü edindik. Sorunları birlikte ele alıyoruz, birlikte irdeliyoruz, birbirimizi eleştirebiliyoruz ve çözüm yollarını bulmaya çalışıyoruz. Yöneticiler nezdinde yeterince etkili olamayabiliyoruz belki, ama zaman zaman ufak adımlar da atabiliyoruz. En azından kendi aramızdaki söylemi tekleştirebiliyoruz. Bu sürecin devam etmesi gerektiğini düşünüyorum ve eğitim alanındaki yapılanmalarla meslek örgütünün beraber çalışması, birbirini dışlamaması kültürünü önemsiyorum.

Yapı üretim sürecinin sağlıklaştırılması doğrultusunda meslek örgütü olarak üstümüze düşen görevler olduğunu biliyoruz. Olumlu bir adım olarak sertifikalı iş tanımlarının arttığını söyleyebiliriz, bu alanların geliştirilmesi ve çoğaltılması gerekiyor. Yetkinin verilmesi ve yetkinin belirli kurallara bağlı olarak yenilenmesi konusu belki de meslek ortamımızdaki en kritik konulardan biri. Türkiye’de hep söylediğimiz gibi, dört yıllık eğitimle yetkinin alınması ve ömür boyu bu yetkinin kullanılması üzerine kurgulanmış bir meslek ortamının son derece yanlış olduğunu söylüyoruz. Ancak bunun düzeltilmesi yolunda getirilen her öneri “eski köye yeni âdet” olarak tepki görebiliyor. Her halükârda bu alanla ilgili bir düzenlemenin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Herkesin her işi yapabildiği amorf bir meslek ortamı yerine belli eğitimleri, belli birikimleri sağlamış olan insanların ancak o işi yapabilecekleri, sertifikalı bir takım iş düzenlerinin oluşturulmasını gerekli görüyorum. En az ücret üzerine kurulan bir ihale sistemiyle çalışılmamasını, yeterlilikleri daha iyi tarif edebilen bir sistemin olmasını arzu ediyoruz. Bu kapsamda üye sicil sistemlerinin etkinleştirilmesi ve üyenin referansı haline gelmesinin önemli olduğunu hatırlatmak isterim.

Toplum ve Mimarlık

Son olarak çok önem verdiğim bir konuya, “Toplum ve Mimarlık” alanındaki çalışmalara değinmek istiyorum. Biz sonuçta kendi başımıza iş yapabilen bir meslek değiliz. Bir işverenimiz var ve bu işverenin mimarlığa, kentleşmeye bakışı, kent kültürüyle ilgili yaklaşımları çok önemli. Bu alandaki çalışmaların daha etkin bir şekilde sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum.

Mimarlığın toplumsal sorumluluğu bağlamında, günümüz dünyasında toplumun yaşam kalitesinin artırılmasına yönelik oluşturduğumuz Türkiye Mimarlık Politikası çalışmalarını bu kapsamda hatırlatmak isterim. Toplumla birlikte mimarlığı tartışabilmeli, topluma yönelik çok yönlü mimarlık yayınları üretebilmeliyiz. Kentleşme ve kent kültürü konularında ilgili kurum ve kuruluşlarla ortak çalışmalar yürütülmesini önemsemeliyiz. Kendi dilimizi, meslek ortamındaki dili biraz akademik buluyorum, topluma yönelik yayınların yapılması, toplumdaki mimarlık ve kentleşme kültürünün gelişmesi konusunda bu çalışmaların artması, hızlandırılması gerektiğini düşünüyorum.

Sonuç Yerine

Meslek örgütümüz içinden ve meslektaşlarımızdan zaman zaman şöyle bir soruyla karşılaşıyoruz: “Çok fazla alana yayılıyoruz. Bütün bunları yapmak zorunda mısınız? Belirli bir alana yoğunlaşmak gerekmiyor mu?” Bu elbette önemli bir yaklaşım sorunu, her zaman belirli öncelikler olabiliyor ama gündemi bu bütünlük çerçevesinde görmenin de gerekli olduğunu düşünüyorum. Odaların görevi her geçen gün artmaktadır. Gündemimize gelen her konu bizlere yeni perspektifler açmakta, ufkumuzu genişletmektedir. Şimdiye kadar yürüttüğümüz çalışmaların yanı sıra yeni ilgi alanlarına enerji, zaman ve kadro ayırabilmek, üretilen bilgiyi derlemek ve yeni bilgiler üretebilmek, bunların politikaya dönüşmesini sağlamak önemli bir gündem maddesi olarak önümüzde durmaktadır. Artan iş yükü farklı yaklaşımları, belirli seçmelerin yapılmasını, ertelenemeyecek iş kalemlerinin yerine getirilebilmesi için verimliliğin artırılması tartışmalarını beraberinde getiriyor. Yeni bir çalışma anlayışının irdelenmesi, bunun gerekliliğinin hissedilmesi, bu yönde bir arayışa gidilmesi, çözüm yollarında örgütsel bir mutabakatın aranması, bulunmasını gerekli kılıyor.

Elbette, her dönemin kendi şartları içinde değerlendirilmesi gerektiğini söylemek isterim. Bugün Mimarlar Odası’nın gündemindeki bu zengin konu yelpazesini, meslektaşlarından aldığı gücünü, toplumdaki saygınlığını konuşabiliyorsak bunu yıllarca bu alanda çaba gösteren, emeği geçen veteranlara borçluyuz. Bu borçluluk duygusunun Oda’da sorumluluk üstlenenlerin en önemli motivasyonu olduğunu düşünüyorum. Böylesi bir kurumda yöneticilik yapmanın heyecanı ve onuru hepimize sorumluluğun ağırlığını üstlenmede yardımcı olmuştur. Türkiye’de mimarlık meslek örgütlenmesinin 100 yılı aşkın bir tarihi var. 1908 yılında, Meşrutiyet sonrası başlayan çalışmalardan, Mimarlar Odası’nın kuruluşuna ve bugüne kadar bu alanda görev yapan, katkı sunan herkesi saygıyla selamlıyor; bugün Mimarlar Odası yönetiminde bayrağı taşıyan meslektaşlarıma başarılar diliyorum.

3 Mayıs 2012 / Etiket: Meslek Örgütlenmesi

Mimarlar Odası Kayseri Şubesi’nin dergisi TOL’un 11. sayısında (Bahar 2011) yayımlanmıştır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder