Bu sayımızda
“Kamusal Alanlar” konusunu işliyoruz. Hepimize ait olan, ortak kullanım,
paylaşım alanlarımızın önemi, kentlerimizin, özellikle Adana’nın kamusal
alanlarının durumunu mercek altına almak istedik.
Kentleri
yaşanılır kılan, yaşam kalitesini yükselten, yaşayanları mutlu eden kriterleri bu
kapsamda bir kez daha dile getirmekte yarar var. Bunlar, kentin korunan ve
yaşatılan tarihî mimarisi, çağı yansıtan yapıları, insanca ve etkin ulaşım
sistemi, yürüme ve bisiklet yolu ağları, yeşil alanlar, buluşma yerleri,
meydanlar gibi öğelerdir.
Kenti her
yaştan yayalar için çekici kılan, araç kullanmayı zorlaştıran, çocukların okullarına
yürüyerek gidebildiği, “yürünülebilir kentler” ve “çocuk dostu kentler”
özlemimiz sürerken, daha iyi yaşam kalitesi arayışı ile kent dışına yayılma
olgusunun kentlerin sahipliğinin yitirilmesine, kent merkezlerinin motorlu
trafiğin hâkimiyetine terk edilmesine yol açtığını görüyoruz. Tarih boyunca
kentlerin toplumsal yaşamında önemli bir rol oynayan meydanlar, günümüzde
sadece araç trafiğini kolaylaştıran boş alanlar olarak görülmekte ve ne yazık
ki kentin toplumsal yaşamının merkezi olamamaktadır.
Meydanlar
kentsel yapının en belirgin bileşenleridir, kent dokusu içinde adeta psikolojik
dinlenme yerleri olarak tanımlanmaktadır. Meydanlardaki sanat uygulamalarının,
kentsel kimliği güçlendiren, bulundukları mekânın imgesini ve okunabilirliğini
sağlayan bir anlamı vardır. Oysa kentlerimizin bugünkü durumlarına baktığımızda,
kamusal mekânların kentin kalbi olma özelliğini yitirdiğini görüyoruz. Yeni
oluşturulan bölgelerde kamusal mekânların, binalar tasarlandıktan sonra geride
kalan, anlamsız alanlar olarak karşımıza çıktığını görüyoruz.
Yerin kimliği
kavramı “bir kişinin bir yeri diğer yerlerden ayırabilmesini ya da
tanıyabilmesini sağlayan nitelikler” bütünü olarak tanımlanmaktadır. İnsan ve
mekân arasında bağ kurmak, kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesinin önemli bir
öğesidir. Bu mekânlar insanların, ilişki kurabilecekleri, bağlanabilecekleri,
aidiyet hissedebilecekleri; kendileriyle özdeşleştirebilecekleri, hatırlayacakları,
özleyecekleri yerlerdir.
Bu konuyu
kentlilik bilincinin oluşturulmasının önemine değinerek noktalayabiliriz.
Kentlilerin yaşadıkları kentin farkına varmalarını, tanımalarını sağlamak
önemli. Tanıma, öğrenme, benimseme, sahiplenme ve koruma konularının birbirini
tamamlayan bir süreç olarak gelişebileceğini görmemiz gerekiyor. Elbette buna
bağlı olarak da katılımcılık kültürünün geliştirilmesinin önemine değinmeliyiz.
Katılımcılık bir kültür sorunudur ve önemlidir. Kentlilerin kentle ilgili
konulara duyarlı olabilmeleri, katılımın sağlanacağı araçların oluşturulmasıyla
mümkün olabilir. Bu konuda sicilimizin pek parlak olduğu söylenemez. Bu
sayımızda yer verdiğimiz bir araştırma Adana’da kentle ilgili kararlarda
katılım konusunun nasıl işlediğini ele alıyor.
+ + +
Bu yıl Dünya
Mimarlık Günü “Daha İyi Kentler, Daha
İyi Yaşamlar / Mimarlıkla Değişen Kentler” teması ile kutlandı. TMMOB
Mimarlar Odası da ülkemizde ülkemizdeki hukuka ve bilime açıkça aykırı
gelişmelerin yaşandığı bugünlerde yayınladığı bir bildiri ile Mimarlık Günü’nü
kutlarken UIA’nın da altını çizdiği hedefleri meslektaşlarımızla paylaştı.
-
İklim değişikliğinin etkilerinin ve kirletici gaz
salınımlarının azaltılması, kaynaklar ve enerjinin daha iyi yönetiminin
sağlanması;
-
Kentlerin toplumsal olarak daha kapsayıcı, erişilebilir ve
eşitlikçi olmasının sağlanması, ayrımcılığın ve güvensiz konut koşullarının
ortadan kaldırılması;
-
Kimlikli, uygar kentlerin ve ortamların desteklenmesi ve
oluşturulması;
-
Doğal veya insan kaynaklı krizler ve afetlere karşı
koyabilecek biçimde kentlerin geliştirilmesi;
-
Herkes için ekonomik, sosyal, eğitim ve yaratıcı olanakların
geliştirilmesi;
-
Tüm bireyler için güvenli ve sağlıklı koşulların sağlanması;
Kentlerimizin
toplumsal barışın ve dayanışmanın mekânları olarak düzenlenmeleri, yönünde bir
“gelişim ve değişim” için rol almaya hazır olduğumuzu duyurdu.
Güney Mimarlık
dergisi olarak aynı duygularla “uygar ve esenlikli bir gelecek” dileğiyle
duyarlı tüm kesimleri mimarlığımıza, şehirlerimize ve geleceğimize sahip
çıkmaya çağırıyoruz.
Güney Mimarlık
dergisinin 10. sayısında (Aralık 2012) yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder