- Kamu yapılarının üretiminde ve taşınmazların idaresinde kaliteyi yükseltmek ve böylece tüm inşaat sektörüne model oluşturmak,
- Kaliteli mimarlık uygulamalarına ve yüksek kalitede yapı üretimine katkıda bulunacak yöntemleri desteklemek,
- Mimarlık meslek eğitimi ve araştırma-geliştirme çalışmaları yoluyla yenilikleri teşvik etmek,
- Mimari mirasımızın korunması ve çevrelerimizin kültür tarihi ve mimarlık kapsamında geliştirilmesini teşvik etmektir.
Bu
açıklamadan da görüleceği gibi Ulusal
Mimarlık Politikaları, mimarlık ürünleri ve yapılı çevrenin niteliğinin
kamu yararına olduğu düşüncesinden hareketle, mimarlık uygulamalarında
standartları yukarıya çekme hedefini, hükümet politikalarıyla bütünleştirme
amacını taşımaktadır. Özellikle kamu yapılarının inşa süreciyle ilgili belirli
koşulların getirilmesi, kamunun yol gösterici olması hedeflenmekte, nitelikli
yapılara ulaşmanın yolları aranmakta, bu amaçla mimarlık meslek kuruluşlarıyla
hükümet kurumları arasında işbirliği ortamları sağlanmaktadır.
Bir de ülkemizdeki
uygulamalara bakalım. Devletin yol gösterici, düzenleyici rolünden
bahsediyoruz, ancak tüm yurt genelinde karşımıza çıkan manzarada gördüklerimiz;
mimari tasarımdan, proje elde etme yöntemlerine; arazi üretiminden ve
kullanımından, ihale şartlarına, yapı denetimine kadar tartışma yaratan sayısız
uygulamalardır. Mimarlar Odası hazırladığı Türkiye
Mimarlık Politikası metninde konuyu şu şekilde ele almıştır: “Kamu yönetimi
öncelikle, kamu yatırımlarının gerçekleştirilmesinde mimari kaliteyi gözetir,
bu yolla ülkedeki bütün yapı faaliyetlerine örnek oluşturacak özendirici bir
davranış biçimi ve yapı kalitesi sağlar.”
![]() |
Tan Oral. |
Arşivden
derlediğim bu bilgileri, Samsun’daki sel felaketinde TOKİ’nin yaptığı
konutların durumunu, burada yaşanan can kayıplarını birlikte değerlendirmek
için sunuyorum. Değerli meslektaşımız Tan Oral’ın Samsun’daki rezaleti
yorumladığı çizgileri daha fazla sözün gerekli olmadığını gösteriyor hepimize.
Türkiye’nin
her yerine diktikleri konut silolarıyla, oluşturdukları TOKİ siteleriyle
kentlerimizde kolay çözülemeyecek tahribatlar yaratan bu yönetim, benzer
anlayış ve yaklaşımlarla şimdi tüm yurtta milyonlarca binanın yıkılacağını ve
yenileneceğini söylüyor. Nasıl güvenebiliriz? Kentlerimizdeki
yapı stokunun yenilenmesi, sağlıklaştırılması gerektiğini en azından 1999
Marmara depreminden bu yana sıklıkla söylüyoruz. Kaçak yapılarla dolu
kentlerimiz, olası depremlere ve afetlere karşı, çağın gerektirdiği
güvencelerden yoksun. Kentlerimizin bu verili durumu acil çözüm beklemektedir,
elbette çok acil çözüm üretilmelidir, ama…
***
Bu
sayımızda Eğitim Yapılarını ele alıyoruz. Eğitim sistemimizin köklü bir şekilde
yapılanmaya uğratıldığı bu süreçte konunun ne yazık ki sağlıklı bir şekilde
tartışıldığını söyleyemiyoruz, herke s endişeli bir bekleyiş içerisinde. Öte
yandan bu dönüşümün yaratacağı mekânsal sorunlar da var. Eğitim ortamındaki
enformasyon teknolojilerinin yarattığı önemli girdinin mekâna nasıl yansıyacağı
sorgulanmasından, mevcut eğitim yapılarının kentle ilişkisinin ele alınmasına
kadar pek çok konu var önümüzde. Yıllardır tek tip planlarla üretilmeye
çalıştığımız eğitim yapılarının son yıllarda deprem tehdidi altında
yenilenmesi, güçlendirilmesi veya yıkılarak yeniden inşa edilmesi gündemdeyken,
bunların üstüne tuz biber ekercesine, hükümetin kent içindeki okul arazilerinin
kıymetlenmesinden hareketle kent dışında eğitim köyleri yapma girişimiyle karşı
karşıyayız.
Dergimizin
olanakları çerçevesinde bu konudaki farklı yaklaşımları, birikimleri sizlerle
paylaşmak istedik. Elbette eğitim mekânları konusunun önümüzdeki dönemde daha
çok tartışılacağını, bu yöndeki katkılara dergimizde yer vermek istediğimizi
belirtmek isteriz.
Güney Mimarlık dergisinin 9. sayısında (Eylül 2012) Yayınlandı.
Güney Mimarlık dergisinin 9. sayısında (Eylül 2012) Yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder