![]() |
Fotoğraf Cemal Emden, Güney Mimarlık dergisindeki Ertun Hızıroğlu’nun yazısından alınmıştır. |
Buraların kendilerine özgü bir yapılanması, bir mimarisi, bir davranış ve alışveriş kültürü vardı. Değişim elbette bunları da etkiledi. Bazı kentlerimizdeki eski merkezler turistik alanlar olarak yabancılara yönelik bir sunuş çerçevesinde yeniden oluşturuldu ve bu sayede bir ölçüde hayatiyetlerini koruma fırsatı bulabildiler. Ne yazık ki her yerde böylesi bir değişimin tesellisi ile avunamıyoruz, olumsuza yönelik bir çöküşü, bir köhneleşmeyi, bir terk edilmişliğin hüznünü gözlüyoruz. Yüreğimizi acıtan bir başka olgu da kentlilerin bu değişimi yadırgamaması, eski kent merkezini bir başka kullanıcıya, “ötekine” bırakarak, kendince steril alanlara çekilmesi, açılan her yeni AVM’ye ailecek gidilebilecek yeni bir gezme yeri çıkması heyecanıyla yaklaşılmasıdır. Bu olgu değişim sürecinin sosyal ayrışmayı derinleştiren bir etken olarak da irdelenmesini gerekli kılmaktadır.
Planlamayı
yatırımcıyla yerel yönetimin pazarlığı gibi gören bir yaklaşımın egemen olması sonucu
neredeyse her yerde pıtrak gibi açılmaya devam eden AVM’ler bir başka sorunu da
beraberinde getirmekte, kaynakların ve kent topraklarının yanlış kullanımına
yol açmakta, kentlerdeki geleneksel ticaret merkezlerinin sönümlenmesini
hızlandırmakta, geri dönüşsüz bir yola girilmesine neden olmaktadır. Bugün
AVM’ler konusunda çok farklı tartışmalar sürdürülmektedir. Farklı nesil
AVM’lerin oluştuğu, farklı gruplaşmaların AVM’ler bünyesinde yeniden
yapılandırıldığı dile getirilirken; bir doyum noktasına ulaşıldığına ilişkin
değerlendirmeleri ve bir değişim arayışının sinyallerini de görüyoruz. Bütün
dünyada olduğu gibi ülkemizde de sürdürülen bu farklı değerlendirmelerin nasıl
sonuçlanacağını hep birlikte gözleyeceğiz. Ne yazık ki bu hoyratlıkla kaybeden
yine kentlerimiz ve kentliler olmaktadır.
* * *
Bu
sayımızda farklı yönleriyle üniversite kurumlarının yapılanmasıyla ilgili
yazılara da yer veriyoruz. Yeni Yükseköğretim Yasa Tasarısı’nın mevcut YÖK
eliyle hazırlandığını ve değişik kurumlara tartışılmak üzere iletildiği bir
ortamda konunun önemini bir kez daha vurgulamak istedik. Yıllardır çok farklı
yönleriyle eleştirilen YÖK acaba sadece makyaj yapılarak, kurumun adı
değiştirilerek şimdikine benzer bir düzen yaklaşımı içerisinde kalmakla mı
yetiniyor? Gerçekleştirilmek istenen değişikler önümüzdeki süreçte
üniversitelerimizi nasıl etkileyecek? Basına yansıdığı kadarıyla yazılanlara
baktığımızda tartışmanın neredeyse sadece konunun uzmanları tarafından sürdürüldüğünü
görüyoruz. Oysa bu konu çok farklı yönleriyle ele alınmayı ve değerlendirmeyi
gerekli kılıyor. Dileğimiz ülkemizin geleceğinde söz sahibi olacak insanların
yetişeceği üniversitelerin sağlıklı bir yapıya kavuşmasıdır.
Güney Mimarlık dergisinin 11. sayısında (Mart 2013) yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder