Mimarlar Odası’nın hazırladığı “Mimarlık
Hakkında Kanun” tasarısının gerekçe bölümü böyle başlamaktadır. Burada ifade
edilen şekliyle mimarlık güzel sanatlar ağırlıklı bir kültür hizmetidir, böyle
olması gerekir. Bunun niye böyle olmadığının pek çok sebebi söylenebilir.
Elbette meslektaşlarımızın bu konuda yeteri özeni göstermemeleri ilk başta dile
getirilebilir, ama yeterli midir? Böyle denilerek toplumun, kentleşmeyle ilgili
karar alanların, kamusal alanların yapılanmasında söz ve karar sahibi olanların
konuyu ne kadar önemsedikleri, kültür ve sanata ne kadar önem verildiği veya
verilmediği gibi konular ikinci plana itilmiş oluyor. Oysa yerel yöneticilerin
ve kamu yöneticilerinin niteliksiz fantezileri kentlerimizi
şekillendirmekte, ideolojik kılıf
geçirilmiş, tarihî referanslarla donatılmış yapılar rağbet görmektedir. Modern
mimarimizin seçkin ürünleri birer birer yerlerini eskinin kötü taklitlerine
bırakmaya başlamıştır. Kamusal alan düzenlemeleri bizleri utandıracak bir
beğeni düşüklüğünü göstermektedir. Yerel yöneticilerimiz, kentlerinin yıllar
içerisinde oluşan kimliğini kendince şekillendirmeye, kendisine yakışacağını
düşündüğü bir geçmişi tasarlatmaya kalkışmaktadır. Kentin yapılanmasında çok yönlü bir katkının aranması ve
bu yapılanmada rol alan aktörlerin, yerel yöneticilerin, kamu yöneticilerinin,
örnek davranışlarıyla rol modeli olabilecek yerel kurum ve kuruluşların
yöneticilerinin, elbette meslek insanlarının ortak bir sorumluluğu vardır.
Neticede kentler, yapılı çevremizin bugünkü durumu hepimizin ortak başarısı
veya başarısızlığıdır.
Yaşadığımız kent Adana’yı geçmişten günümüze “Kültür,
Sanat ve Mimarlık” çerçevesinde irdelediğimizde çok iç açıcı bir tablo ile
karşılaşılmadığı görülüyor. Adana’nın kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesi
için kültür ve sanatın kentsel programlarda daha etkin bir şekilde yer alması
hep dile getiriliyor. Bu kapsamda mimari açıdan bu çabaya ne gibi bir katkı sunulabilir?
Örneğin kamusal alanların düzenlenmesinde, kent meydanlarının sanatsal
ürünlerle zenginleştirilmesinde, sokak, park, rekreasyon alanları gibi kamusal
mekânların oluşumunda mimarinin daha etkin bir şekilde devreye girebilmesinin
yöntemlerini bulmamız ve hayata geçirmemiz gerekiyor.
Kentlinin kentini tanıması, yaşadığı çevreyi
öğrenmesi, sevmesi ve giderek nasıl koruyacağını gündeme alması kültürel
mirasımızın gelecek kuşaklara sağlıklaştırılarak aktarılması için önemli bir
husus. Bu konuda mimarlar ve kentlilerin, kentteki kültür kuruluşlarının ortak
çalışmalar yapması gerektiğini hep vurguluyoruz.
Dünya küçülüyor, insanlar daha sık bir başka
ülkeye gidip gezebiliyorlar. Döndüklerinde yakınlarına anlattıkları hemen her
şey mimariyle, kültürle, sanatla ilgili oluyor. İnsanlar özellikle Avrupa’ya
gittiklerinde korunmuş tarihî çevreye hayran olmanın yanı sıra çağdaş
yapılanmaları, bunlarda gözledikleri yüksek tasarım özenini, sanatsal ürünlerle
bezeli kamusal mekânları anlatıyorlar. Ülkemizde, özellikle de Adana’da böylesi
bir izlenim bırakabilmek yapılı çevrenin oluşmasında etkin olan herkesin hedefi
olması, öncelikle de yerel yönetimlerin böylesi bir çabayı göstermesi, istemesi
en içten dileğimizdir.
Güney Mimarlık dergisinin
13. sayısında (Ağustos 2013) yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder