Şükrü Sürmen’i 1999
Marmara Depremi’nden sonra tanıdım. Deprem bölgesindeki kentler tarumar olmuş,
ortalık enkaz yığını…Uluslararası yardım kuruluşu Handikap International
Türkiye’de yıkılan kentsel çevrenin yeniden oluşturulmasında özürlülere yönelik
düzenlemelere ağırlık verilmesini hatırlatmak, bölge kentlerinde depremden
dolayı artan özürlü sayısını da dikkate alarak bu konudaki duyarlılığa vurgu
yapmak için bir çalışma yürütüyor. Omurilik Felçlileri Derneği ve Mimarlar
Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Handikap İnternational ile birlikte ilki
İstanbul’da olmak üzere bölge kentlerinde 6 toplantı düzenlenmesini, mimarlara
ve mimarlık öğrencilerine yönelik öğretici bir yayın çıkartılmasını
programlıyoruz. Bu toplantılar vesilesiyle Şükrü Sürmen’le bir araya geliyor,
neler yapılabileceğini değerlendiriyoruz. Özellikle bölge kentlerinde
düzenlenen toplantılar oldukça başarılı ve yüksek katılımlı geçiyor. Binlerle
ifade edilen sayıda basılan broşürler defalarca yeni baskılar yaptı ve ilgiyle
incelendi; öğrenciler el kitabı olarak kullanmaya başladılar.
Bu şekilde başlayan
dostluğumuz Şükrü Sürmen’in Mimar.ist dergisinin yayına başlaması ve dergide
ayrı bir köşe açılması ile birlikte sürekli bir çalışmaya dönüştü. “Farklı İnsanlık
Durumları” otuz küsur yıldır bu kentin sokaklarında dolaşmaya, yaşamaya çalışan
bir özürlünün çok canlı gözlemlerinden süzülen notlardı, bir ölçüde yaşam
çevrelerimizi bu hale getirenlere yönelik bir feryattı.
Şükrü Sürmen özürlü
kelimesini kullanmayı tercih eder, özellikle bu kavrama vurgu yapardı.
Engellerin sadece özürlülere yönelik olarak değil herkes için zorluk
yarattığını söylerdi. İyi düzenlenmiş mekânlarda kimsenin engelli olmadığını,
kötü düzenlenmiş mekânların ise sağlam insanlar için bile engeller yarattığını
dile getirirdi. Elbette özürlüler arasında bile çok sık rastlanan bu kavram
kargaşalığının giderilmesi pek kolay değil. Bugün devlet kurumları içerisinde
bile hem özürlüler hem de bedensel engelliler nitelemeleriyle kamu kuruluşları
oluşturulmuş durumda. Özürlü dernekleri de bu kavramlar konusunda farklı
düşüncelere sahipler. Ancak çok hassas olduğu bu konudaki görüşünün hiç olmazsa
bu aşamada daha bilinir olmasını istedim.
Şükrü Sürmen
üniversite öğrenciliği sırasında geçirdiği bir trafik kazası neticesinde sakat
kalıyor ve epey ara verdikten sonra tamamladığı İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde
yıllar sonra ders vermeye başlıyordu. Özellikle mimarların, kentsel mekânların
düzenlenmesinde, özel alanların tasarlanmasında etkin rol alanların bu konuya
nasıl hoyrat bir şekilde yaklaştıklarını yürek acıtan anılarla aktarıyordu.
Duyarsızlıkların özürlülerin hayatını nasıl zorlaştırdığını bu ortamlarda
yaşayarak bizzat acı bir şekilde deneyimlemişti.
Mimarlar Odası’nın
yürüttüğü “Herkes İçin Tasarım” çalışmalarına gönüllü destek verirdi.
Yazılarıyla yön gösteren, olumlu örnekleri aktaran ve çözüm yollarını gösteren;
özürlülere yönelik hazırlanan mevzuat düzenlemelerinin gözden geçirilmesi
aşamasında içtenlikle katkı koyan; yapılan kamusal alan düzenlemelerinde,
örneğin bir metro istasyonunun özürlülerin ulaşımına uygun olup olmadığının
denetlenmesinde etkin rol alan, çok yoğun bir gündemi olan
meslektaşımızdı.
Süreç içerisinde pek
çok toplantıda birlikte olduk, dergi kadrosunda çalıştık, birlikte Mimarlar
Odası’nı değişik platformlarda temsil ettik. Bu birlikteliğimiz sırasında Şükrü
Sürmen’in bir başka yönüyle de tanışmış oldum. Karadenizliydi, yöre insanının
mizah yüklü duyarlılığını üzerinde taşıyor, yazdığı hikâyelere yansıtıyordu.
Birkaç kere Ortaköy’de rahat gidebildiği, alıştığı, düzayak bir kahvede
buluşmak durumunda kaldık. Bu ortamlarda bir halk adamı olarak Şükrü Sürmen’i
tanıdım; herkesle dost, barışık bir insandı. Kahvedekilerle şakalaştığını, içtenlikle
sohbet ettiğini gördüm. Bu dostluğu paylaştığı Ortaköy esnafı camlara
yapıştırdığı cenaze duyurularıyla saygısını sevgisini göstermek istemişti;
Ortaköylüler kendilerinden birisi olarak sevdikleri, saydıkları bir büyüklerini
duyarlı bir şekilde uğurluyorlardı.
Ortaköy’deki evinin
çok yakınındaki camiye cenaze için gelenleri acı bir sürpriz bekliyordu.
Yıllardır mücadele ettiği mimari engeller camide de özürlülerin katılımına
engel olmuştu. Cenazeye katılarak kendileriyle birlikte bu kenti daha yaşanılır
kılmak için çaba gösteren kader arkadaşlarını uğurlamaya gelen Omurilik
Felçlileri Derneği üyeleri ancak başkalarının yardımıyla cami alanına
çıkabildiler. Daha yapılacak çok işimiz olduğunu cenazesinde bile bize
hissettirmişti. Kendisini çok arayacağız.
30 Mart 2011 / Etiket: Post Mortem, Erişilebilirlik
30 Mart 2011 / Etiket: Post Mortem, Erişilebilirlik
Değerli
meslektaşımız Şükrü Sürmen’in ölümü üzerine yazdığım yazı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder