30 Mart 2011 Çarşamba

Şükrü Sürmen'i Uğurlarken


Şükrü Sürmen’i 1999 Marmara Depremi’nden sonra tanıdım. Deprem bölgesindeki kentler tarumar olmuş, ortalık enkaz yığını…Uluslararası yardım kuruluşu Handikap International Türkiye’de yıkılan kentsel çevrenin yeniden oluşturulmasında özürlülere yönelik düzenlemelere ağırlık verilmesini hatırlatmak, bölge kentlerinde depremden dolayı artan özürlü sayısını da dikkate alarak bu konudaki duyarlılığa vurgu yapmak için bir çalışma yürütüyor. Omurilik Felçlileri Derneği ve Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Handikap İnternational ile birlikte ilki İstanbul’da olmak üzere bölge kentlerinde 6 toplantı düzenlenmesini, mimarlara ve mimarlık öğrencilerine yönelik öğretici bir yayın çıkartılmasını programlıyoruz. Bu toplantılar vesilesiyle Şükrü Sürmen’le bir araya geliyor, neler yapılabileceğini değerlendiriyoruz. Özellikle bölge kentlerinde düzenlenen toplantılar oldukça başarılı ve yüksek katılımlı geçiyor. Binlerle ifade edilen sayıda basılan broşürler defalarca yeni baskılar yaptı ve ilgiyle incelendi; öğrenciler el kitabı olarak kullanmaya başladılar.
Bu şekilde başlayan dostluğumuz Şükrü Sürmen’in Mimar.ist dergisinin yayına başlaması ve dergide ayrı bir köşe açılması ile birlikte sürekli bir çalışmaya dönüştü. “Farklı İnsanlık Durumları” otuz küsur yıldır bu kentin sokaklarında dolaşmaya, yaşamaya çalışan bir özürlünün çok canlı gözlemlerinden süzülen notlardı, bir ölçüde yaşam çevrelerimizi bu hale getirenlere yönelik bir feryattı.
Şükrü Sürmen özürlü kelimesini kullanmayı tercih eder, özellikle bu kavrama vurgu yapardı. Engellerin sadece özürlülere yönelik olarak değil herkes için zorluk yarattığını söylerdi. İyi düzenlenmiş mekânlarda kimsenin engelli olmadığını, kötü düzenlenmiş mekânların ise sağlam insanlar için bile engeller yarattığını dile getirirdi. Elbette özürlüler arasında bile çok sık rastlanan bu kavram kargaşalığının giderilmesi pek kolay değil. Bugün devlet kurumları içerisinde bile hem özürlüler hem de bedensel engelliler nitelemeleriyle kamu kuruluşları oluşturulmuş durumda. Özürlü dernekleri de bu kavramlar konusunda farklı düşüncelere sahipler. Ancak çok hassas olduğu bu konudaki görüşünün hiç olmazsa bu aşamada daha bilinir olmasını istedim.
Şükrü Sürmen üniversite öğrenciliği sırasında geçirdiği bir trafik kazası neticesinde sakat kalıyor ve epey ara verdikten sonra tamamladığı İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde yıllar sonra ders vermeye başlıyordu. Özellikle mimarların, kentsel mekânların düzenlenmesinde, özel alanların tasarlanmasında etkin rol alanların bu konuya nasıl hoyrat bir şekilde yaklaştıklarını yürek acıtan anılarla aktarıyordu. Duyarsızlıkların özürlülerin hayatını nasıl zorlaştırdığını bu ortamlarda yaşayarak bizzat acı bir şekilde deneyimlemişti.
Mimarlar Odası’nın yürüttüğü “Herkes İçin Tasarım” çalışmalarına gönüllü destek verirdi. Yazılarıyla yön gösteren, olumlu örnekleri aktaran ve çözüm yollarını gösteren; özürlülere yönelik hazırlanan mevzuat düzenlemelerinin gözden geçirilmesi aşamasında içtenlikle katkı koyan; yapılan kamusal alan düzenlemelerinde, örneğin bir metro istasyonunun özürlülerin ulaşımına uygun olup olmadığının denetlenmesinde etkin rol alan, çok yoğun bir gündemi olan meslektaşımızdı. 
Süreç içerisinde pek çok toplantıda birlikte olduk, dergi kadrosunda çalıştık, birlikte Mimarlar Odası’nı değişik platformlarda temsil ettik. Bu birlikteliğimiz sırasında Şükrü Sürmen’in bir başka yönüyle de tanışmış oldum. Karadenizliydi, yöre insanının mizah yüklü duyarlılığını üzerinde taşıyor, yazdığı hikâyelere yansıtıyordu. Birkaç kere Ortaköy’de rahat gidebildiği, alıştığı, düzayak bir kahvede buluşmak durumunda kaldık. Bu ortamlarda bir halk adamı olarak Şükrü Sürmen’i tanıdım; herkesle dost, barışık bir insandı. Kahvedekilerle şakalaştığını, içtenlikle sohbet ettiğini gördüm. Bu dostluğu paylaştığı Ortaköy esnafı camlara yapıştırdığı cenaze duyurularıyla saygısını sevgisini göstermek istemişti; Ortaköylüler kendilerinden birisi olarak sevdikleri, saydıkları bir büyüklerini duyarlı bir şekilde uğurluyorlardı.
Ortaköy’deki evinin çok yakınındaki camiye cenaze için gelenleri acı bir sürpriz bekliyordu. Yıllardır mücadele ettiği mimari engeller camide de özürlülerin katılımına engel olmuştu. Cenazeye katılarak kendileriyle birlikte bu kenti daha yaşanılır kılmak için çaba gösteren kader arkadaşlarını uğurlamaya gelen Omurilik Felçlileri Derneği üyeleri ancak başkalarının yardımıyla cami alanına çıkabildiler. Daha yapılacak çok işimiz olduğunu cenazesinde bile bize hissettirmişti. Kendisini çok arayacağız. 

30 Mart 2011 / Etiket: Post Mortem, Erişilebilirlik
 
Değerli meslektaşımız Şükrü Sürmen’in ölümü üzerine yazdığım yazı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder