7 Ağustos 2020 Cuma

Deprem ve Kültürel Mirasın Korunması

İstanbul depremini beklerken gündeme alınması gereken bir konuyu tekrar hatırlatmak istedim: müzelerdeki eserlerin korunması sorunları.

Ayasofya’nın ardından Kariye’nin de müzeden camiye döndürülmesiyle başlayan tartışmalar farklı boyutlarda sürdürülmeye devam ediyor. Konunun önemi nedeniyle devam etmesi de kaçınılmaz. Konuyla ilgili görüşleri sorulan değerli tarihçiler, mimarlık tarihçileri ve sanat tarihi uzmanları haklı olarak tartışmanın böyle bir kültür varlığının korunması ve sağlıklaştırılarak gelecek kuşaklara nasıl aktarılması gerektiği üzerinde durulması gerektiğini vurguladılar.

Depremini bekleyen İstanbul’un riskli yapı stokunun yenilenmesi, başta kamu yapıları olmak üzere depreme hazır hale getirilmesi, depremde ağır hasar görmesi beklenen mahallelerin sağlıklaştırılması gibi çok önemli, ancak önemli olmasına rağmen ihmal edilmiş ağır bir gündemi var. Bu gündem içerisinde elbette kültür varlıklarının beklenen büyük İstanbul depremine yönelik korunması, kollanması gibi projeler de var. Her sene milyonlarca kişi tarafından gezilen Ayasofya dünyadaki diğer kültür mirası listesindeki yapılar gibi ulusal ve uluslararası bir ilginin odağında. Ayasofya ve Kariye müzesinde Kültür Bakanlığının ilgili uzmanlarının ve üniversitelerdeki akademik katkının beraberliğinde bunca yıldır özenle yürütülen koruma çalışmalarının bundan sonraki seyrinin nasıl olacağı hepimizi endişelendiriyor.

Burada kültürel mirasın korunması konusuyla ilgili bir başka endişeyi dile getirmek istiyorum. 22 Mart 2020 Pazar günü Zagreb’te 5,3 ve 4,6 şiddetinde depremler oldu. Çok da şiddetli olmayan bu depremlerle ilgili haberler Türkiye medyasında yer aldı. Ayrıca müzelerdeki tahribatı yansıtan özel fotoğraflar konuyla ilgili sosyal medya kaynakları tarafından servis edildi. Bunlardan bazılarını burada paylaşıyorum. Bu fotoğraflarda gördüklerimiz beklediğimiz İstanbul depreminde göreceklerimizin bir fragmanı gibi. Müzelerimizde sergilenen binlerce eser, bu topraklardaki geçmiş yaşamların izlerini yansıtıyor ve bize sorumluluğumuzu hatırlatıyor. Bugünün kuşaklarına emanet edilmiş bu kültür varlıklarının güvenli bir sergileme düzeneği içerisinde olup olmadıklarını nereden bileceğiz?

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesinin yayımladığı Mimarist dergisinin ilk yıllarında 1999 Marmara depreminin hafızalarımızdaki tazeliğinden hareketle bu konuyu gündeme taşımıştık. O zamanlar yayın kurulunda görev yapan sevgili Havva Kanbur arkadaşımız Topkapı Sarayı Müzesi Müdiresi Sanat Tarihçisi Filiz Çağman’la bu konuda bir söyleşi gerçekleştirmişti. Topkapı Sarayı’nda Depreme Yönelik Koruma ve Bilinçlendirme Çalışmaları / “Deprem Bölgesindeki Müzelerde Estetik Hiçbir Zaman Ön Sırayı Almayacaktır” başlığıyla yer alan bu söyleşiye Mimar.ist’in internet sayfasından erişebilirsiniz. (Mimar.ist, sayı 4, Kış 2002)

Aradan geçen bunca senede depreme yönelik bilgimizin arttığını, ancak deprem tehlikesi anılarımızda bulanıklaştıkça yapılması gerekenlerin gündeme alınmasının ihmal edildiğini gözlüyoruz. Bu gerçeği göz önüne alarak bir kez daha bu önemli konunun ele alınması ve irdelenmesi gerektiğini hatırlatmak isterim. Üniversitelerimizin ilgili birimlerinde konuyla ilgili çalışmalar yapıldıysa kamuoyuyla paylaşılmasını, mimarlık gündeminin bu konuyla da ilgilenmesini diliyorum. Müze yönetimlerinin ve ilgili kamu kuruluşlarının envanterlerindeki ürünlerin depreme yönelik risklerini gözden geçirmeleri, bir düzenleme gereği varsa acilen gündeme almaları gerektiği açık, kimse “pardon” deme lüksüne sahip değil.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder